Yar ile bayram kılınsın şimdi

Bizde bayram sadece Ramazan ve Kurban Bayramlarına denir. Yıllık izin/okul tatili dışında diğer tatil günleri ya hafta sonları ya praznik, yani kutlama günleri. Evet, çok dinli ve çok kültürlü bir ortamda yaşıyoruz; Paskalya, Noel, Pesah gibi diğer din mensuplarının özel günleri var. Fakat sadece bu iki bayrama bayram denir. Bayram arifesinde evler temizlenir. Avlular da. Kapı önleri de. Apartmanlarda oturanlar apartman bahçesini de koridorunu da temizlerler. Gayrimüslim komşular da katılırlar. Bayram geliyor çünkü. Bizim sokakta eskiden olduğu gibi mahalleliler yeşil alanları temizleyip çimenleri kesiyorlar. Bayram geliyor. Yılda iki bayram var. Bu yüzden makbul. Bu yüzden değerli.

Eskiden bayram sabahı aile hep bir arada sabah kahvesini içip kahvaltıda buluşuyordu. Çocuklara harçlıklar verilirdi, büyüklere bayram hediyeleri. Sonra erkekler mezarlık ziyaretlerine, akabinde komşulara, sonra akrabalara, daha sonra aynı şehirde oturan arkadaşlara bayram ziyaretine gidilirdi. Bayram ziyaretleri bizde kısa sürer. 15-20 dakika, kahve, şerbet, börek, köfte tabağı, en son tatlı. Mutfakta her şey tabaklara dizili, dolaba saklanmış, her tabak kendi sahibini bekliyor. Bayram arifesinde tepsi tepsi börekler, köfteler, kadınbudu köfteleri hazırlanırdı. Şerbetli tatlı olarak baklava veya “ruzica” dediğimiz şekli farklı içi baklava gibi bir tatlı; bir de yaş pasta. Yaş pastaları eleştirenler de vardı, hani bayramlarda baklava yapılır, biz mi gâvur tatlısı yaş pastayı bayrama mı hazırlayalım. Yok be, onlar da Noel’e baklava hazırlarlar, tatlının dini yok ki… Çocukluğumda annem, bayram tatlısı olarak kuru veya yaş pasta ikram ettiğinde, bir misafir, “Evi mi şaşırdım, Noel’e mi geldim” diye hoş olmayan bir şaka yapmış. Annem önce yutkunmuş, sonra tebessümle: “Şükür, kin ve kıskançlık içermiyor” diye cevap vermiş. Yemek hangi kültürden gelirse gelsin, ne olursa olsun, malzemesi temiz, helal olsun yeter. Ev hanımının da emeği helal. Lezzet ondan geliyor, lezzet ve kokusu yıllarca hafızada kalıyor, az değil, bayramdır, yılda sadece iki defa.

Şimdi artık aile tek bir evde yaşamıyor. Ne yazık ki bayram sabahını Skype üzerinden karşılıklı kahve içerek bayramlaşıyorlar. Hayır, bunu kabul etmezdim. Kâbuslarda bile görmek istemezdim. Birkaç yıl öncesine kadar sabah kahvaltısını annemin oturduğu dairede yapardık, öğle yemeğini kayın validemde yerdik. Yaşları ilerledikçe kıyamaz oldum, yeni bir uygulama çıkardım. Bugünden beri sabah kahvesi kahvaltısı bizim katta, dedim (mutfak yemek odası salon bitişik bahanesiyle). Öğle yemeği de aynı, kayınvalidemde buluşanlar bizde buluşmaya devam etsin. Ben zaten hazır yemek eve getirmiyorum, sevmem, ama tanıdıklarımın evlerinde de bayrama hazır pastalar, hazır börekler satın alınmaz. İtina ile evlerde yapılır. Bayrama saygı, yılda iki kere. Birinci gün aile komşu akraba ziyaretleri, gayr-i Müslüm komşu da gelir, Ramazan bayramı madem, en güzel giysiler giyilir, ev en güzel şekilde süslenmiş, en güzel yemekler ikram edilir. Her gün değil, yılda iki defa.

Bayram arifesinde giysiler de satın alınıyordu. İki bayrama iki sezonluk, olsa olsa bir de okul başlarken, hani kısalmış kollar, paçalar, her zaman bir beden büyük alınırdı, bak iki ay sonra küçük bile olur. Ayakkabı da aynı şekilde, bir numara büyük, ayağına rahat olsun, alışana kadar tam olur. İşte bu rahatlıkla ayağım kırka kadar büyümüş, hem de ilkokulda iken. Ama bayramlarda illa ki yepyeni giysiler, ayakkabılar olacak. Az değil. Bayramdır, bir de yılda sadece iki defa. Saçlar da kesilirdi (veya yeni kesim seçilirdi). Gür kıvırcık saçlı olmayan kızların anneleri güzel örgüler yaparlardı, örgülere rengârenk kurdeleler bağlardı. Bana yeni kesim garantiliydi. Çünkü saçlarım uzadı mı, artık taranmaz olurdu.

Bir de harçlıklar. Bayram harçlıkları. Aman, paraya düşkün değilim, umurumda değildi hiçbir zaman. Tek sevdiğim para bayram harçlıklarıydı. Çocukken aldım, falan teyze hediye etti, filan amca bayramlık verdi diyemezdik, bayram harçlığı için kazanmak anlamında fiil kullanılıyordu. Yani, kendimiz bu bayram harçlığını hak ettiğimizi düşünüyorduk. Bayram sevinci çocukların da hakkı değil mi söyleyin?

Sayardık bu paraları, komşu veya akraba çocuklarıyla yarışırdık: kim daha fazla kazandı diye. Hâlâ hangi amcanın (bir tane öz amcam vardı, fakat evimize gelen her aile dostuna amca derdik), eniştenin, kuzenin ne kadar bayram harçlığı verirdi biliyorum. Ablamla ben evin içinde koşuyorduk, annemizin dolaba dizdiği ikramları getiriyorduk. “Falanca pinti beş para vermez, babamız da onun çocuklarına hep veriyor bayram harçlığını, bak bir gün ona götürdüğüm ikram/kahve/ şerbetin içine tüküreceğim” diyordu ablam. Hiçbirinin tabağına veya fincanına tükürdüğünü görmedim, işte ablamın boş tehditleri… Fakat cimrilik de hafızada kalır. En azından cömertliğin kaldığı kadar.

Bulaşıklar (bulaşık makineleri pek yoktu çocukluğumuzda), bir sonraki misafirler gelene kadar servisler yapılsın, bulaşık kalmasın. Annemin günde yüz kadar misafir ağırladığı bayramlar vardı. Çünkü bayram evlere gelir, evlerde oturan insanlara. Yaşantımıza girer. Tatil köylerine, hotellere değil. Bir de yılda sadece iki kere.

Birkaç yıl öncesine kadar bayramların ikinci günü aile ve dost ziyaretine giderdik, eşim, oğlum ve ben. Yani büyüklerimize. Zaman ilerledikçe bayramlarda çalmayı alıştığımız kapıları açacak kişiler azaldı. Bayram sabahı mezarlarını bulmaya çalışıyoruz. Veya bayramın ikinci günü, ben de ziyaret edeyim diye. Beride kalan bir iki kişi var. Oğlumuza öğrettiğimiz kapıları artık yosun tutmaya başladı. Seneye, hayatta olursak, kimin kapısına çalacağımıza şehrin mezarlıklarında duasını okuruz… Kim bilir? Kimin hafızasında cömert veya pinti teyzeler veya amcalar olarak kalacağız? Kimler bizden sonra her bayrama yaptığımız tatlının tadını arayıp bulamayacak?

İnsan ömründe o kadar emek veriyor ki ölümle unutulmanın büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Gençlerin hafızasında kalmak için, tatlılarla, böreklerle, cömertliklerle, şekerlerle… Yani bir şekilde isminizi etrafınızdakilerin hafızasına kazıyın bence. Dünyadan gelen bir tebessüm, bir rahmet duası, bir Fatiha bile sıcak bayram gününde buzlu bayram şerbeti gibi ferahlatıcı olur. Yılda sadece iki kere bayram var.

Yar yakındır. Yar sevgilidir. Yar dosttur. Ve O’nun adına yakınlık, dostluk, sevgiyi yansıtan yaratılmış yakın, sevgili, dost olur. Bayram yar ile kılınırsa bayram olur, vesselam. Yılda sadece iki defa, en azından hürmet göstermek lazım.

Benzer konular