Balkan Kasabının mahkemesi bitti. Müebbet hapis cezasına çarptırıldı La Haye Mahkemesinde. Suçlarından biri Srebrenica soykırımı. Foça, Priyedor gibi yerlerde de işlenen soykırım. Savaşın üzerinden yıllar geçti. Yirmi iki yıl. Şahit olacak kimseler ya dünyanın dört tarafına, ya toprağın altına gitti. Olsun, yargılandı. Savaş zalimi olarak yargılandı. Tarih kitaplarında ismi yazacak. Savaş zalimi, Balkan Kasabı olarak anılacak. Mahkeme kararını protesto etmek için, Balkan Kasabına destek vermek için birileri sokaklara dağılmış. Toplumsal hipnoz altında olan kimseler. Liderleri de Kasabı destekliyor. Nasıl yani? Savaş sırasında milletimiz adına yapılan soykırım, savaş zulümleri, tecavüzler için mağdurlardan özür diliyoruz demek bir tarafa, iktidarda oldukları bu 22 sene içerisinde yaptıkları yolsuzluklarla hem sivil halkı hem de artık yaşlanmış askerlerini sefalette bırakmışlar. Seçildikleri makamdan istifade ederek, yolsuzluklarla kendilerine öyle bir zenginlik, banka hesaplarını, villaları yaptıktan sonra, seçmenleri uyanırsa, gerçek yüzlerini görürse eğer, kendileri de yargılanacak. Dolayısıyla, kendilerini korumak amacıyla, sefalet içinde yaşayan kendi Sırp halkını “İslam/Boşnak tehdidi” korkusuyla “Büyük Sırbistan” hayâlı arasında bir yerde hipnoz altında tutuyorlar. Cahil avam hâlâ görmüyor. Hâlâ kendi zalimlerine oy veriyor. Sessiz bir çoğunluk ise, yaşam standardıyla yerlerde sürünen vatandaşlar ise ses çıkartmıyor. Çıkartamıyor. O kadar bile güçleri kalmamış.
Yıkılan mabetler için kimse yargılanmadı. Yeryüzünden silinmiş mezarlıklar için de. Kasıtlı olarak yakılmış kütüphaneler için de. Kaybedilmiş yıllar için. Gençlik için. Havai fişek gürültüsünü her duyduğumda kıvranışlarım, lanet etmeyi sevmeyen biri olarak lanetler yağdırışlarım, saatlerce süren gerginliğim için kimse yargılanmadı. Burada birinci tekil altında savaş günlerini Bosna Hersek’te geçirmiş bir nesli kastediyorum. Bütün bunları örtmek, teselli etmek, sakinleştirmek, unutturmak için bir müebbet hapis cezası yeter mi? Yetmez tabi. Hele de yetişkin bezi kullanan bir yaşlıya verilen müebbet hapis cezası. Fakat bu ceza, bu mahkeme kararını bireysel ceza ötesinde bir faşizmin, soykırımın, savaş zulümlerinin, tecavüzlerin, toplama kampların, işkencelerin, keskin nişancıların cezası olarak algılarsak, bunun gibi suçların cezasız kalmayacağının göstergesi olarak algılarsak çok daha anlamlı. Balkan Kasabına Allah’tan uzun ve ıstırap dolu bir ömür, her geçen günün bir yıl kadar uzun olmasını temenni ediyorum. Elimde olsa, hücresinde 24 saat boyunca öldürülmüş masum insanların isimlerini okurdum. Bir nevi zikir gibi. Elimde değil ama. Yeter bu müebbet hapis. Yeter, müebbet olacağını bildiğimiz cehennem azabı. Ahiret adaleti.
Bir zulüm bir millet, bir ilke adına yapılmışsa, o milletin yapılan zulümler yüzünden gerçek bir utanç duymasını, özür dilemesini diliyorum. Çünkü hiçbir millet zalim damgasıyla, soykırımcı damgasıyla yaşamayı hak etmiyor. En basit, beyaz yalanlarla, başkasından gayriihtiyari alınan hakla bile yaşamak kolay değil. Yazı borcunuz kalırsa bile, kolay değil. Milletimin adına, ırkımın adına, dinimin adına zulümlerin yapılmamasına, yapılamaz olmasına şükrediyorum.
Bugünlerde Türkiye’de, bir TV kanalında Boşnak halkına çok ağır hakaret yapan biri gündemde. Mide bulantısına sebep bir düdük. O kadar. Fakat burada başka bir şey dikkatimi çekti: Görevine son verilmesi. Evet. Nefret söylemi kullanan birinin hak ettiği bir ceza. Kime karşı olursa olsun, bu nefret söylemi cezalandırılmalı. Türk kamuoyunun bu hakarete kayıtsız kalmamasına imreniyorum. Devlet demek bu demek. Şuurlu toplum demek bu demek. Fakat, her ne kadar anlamaya çalışıyorsam, burada benim anlamadığım bir şey var. Devlet erkânıyla, yakınlarıyla, meşhurlarla fotoğraf çektiren biri, bu fotoğrafları sosyal medyada paylaşırken toplumda yerini ayarlamaya çalışıyor. Hani, Devlet Başkanı’ndan bakanlara kadar devlet erkânı fotoğraf çektirmek için yakasına yapışanları kovmazlar. İyi, güzel. Ancak bunların bu fotoğrafları ne amaçla kullanacakları biliniyor mu? “Bak, Başkan’ın/Falanca Bakan’ın/ Futbolcu’nun/ Holding Sahibi’nin kankasıyım, arkam var, ona göre” diye sosyal medyada bu fotoğrafları paylaşıp kendilerine bir avantaj veya herhangi bir haksız makam, mevki, çıkar sağlamaya çalışanlar var. Her zaman ve her yerde fırsat kollayan üçkâğıtçılar var. Onlara şaşırmıyorum artık. Anlamadığım, bunların pisliklerini yutan, doğru olarak kabul eden temiz ve saygılı insanlar.
Ne zamana kadar falanla çektirdiği fotoyu paylaşanlara, kendisini falanın yeğeni olarak tanıtanlara, herhangi bir belge veya resmi kâğıt ibraz etmeden kendilerini milli istihbarat görevlisi, yüksek ilkeler adına hain avcısı diye tanıtan kimselerin yalanlarına inanacaksınız? Ne zamana kadar yönetimdeki temiz ve karakterli insanların refah, vatan, kalkınma uğruna gayretlerine, sırf ufacık çıkar peşinde olan bu mayası bozukların leke kondurmalarına müsaade edeceksiniz? Saygın insanlarla fotoğraf paylaşmanın, bu fotoğrafları kötüye kullanmanın cezası yok mu? Türkiye, Bosna ve Boşnaklar hakkında hakarete kayıtsız kalmadığı gibi, ben de aşağılık davranışlarıyla Türkiye’ye hakaret edenlere tahammül edemiyorum. Yalan söylemeseniz de, iftira atmasanız da, yalanların da iftiraların da ne olduğunu anlamak, fırsatçıları ise ilk bakışta çözüp yerlerine yerleştirmek gerekiyor. Çünkü, siz en iyilere layıksınız.