Batman ve Örümcek Adam bizden mi?

Geçen gün Prof. Dr. Dževad Karahasan’la oturuyordum. Bir de Dr. Orhan Jašić vardı yanımızda. Karahasan’ı biliyorsunuz, akademisyen olarak bilmeyenler yazar olarak bilirler. Bilmiyor musunuz? Yaşayan en büyük yazarımız. Dünya edebiyatı ve karşılaştırmalı edebiyat hocası aynı zamanda. Dünya üniversitelerinde de derslere giriyor. Türkiye’de bir roman çevirisiyle tanıtıldı. Şimdilik. Şu an tanıtımda ciddi gelişmeler oldu, yakında duyulacak. Çeviriyi hazırlayan Orhan, genç bir arkadaş. Yaşı otuz üç, doktorası iki. Biri felsefeden, biri İslami ilimlerden. Neden bunu yazdım? Sırf hava atmak için mi? Yani, bakın arkadaşlar BEN kiminle oturuyorum. Az kalsın kanatlanıp uçarım… O da var, biraz, n’apayım. Yok, sırf hava atmak için değil. Konuşuyoruz (konuşmadan oturmak da var fakat biz konuşuyoruz).

Fakire klasik edebiyat açısından, Orhan felsefe, karşılaştırmalı dinler ve İslam bilimleri açısından, yazar da dünya edebiyatı, açık ufukları ve geniş bilgi birikimi açısından Doğu’yu, Batı’yı konuşuyoruz. Aralarındaki uçurumu, uçurum bulunup bulunmadığını, aralarındaki iletişimi, karşılıklı anlayış veya önyargıları… Yani kalem erbabının bir araya geldiğinde kahve veya çayının yanında çiğnediği konuları. Doğu ile Batı arasında sıkışmış bizler bu konuları sıkça konuşuyoruz.

Karahasan sömürgecilik dönemi ve o dönemde Doğu’dan Batı müzelerine nakledilen değerler hakkında, kültür antropolojisi hakkında konuşuyor. Dinliyorum, ilk olaylardan iki yüzyıl sonra Doğu’nun halini düşünüyorum. Bir tarafta yetiştirilmiş, beyinleri yıkanmış yaratıklar bu değerleri tam olarak, son bir hamleyle yıkmaya, yok etmeye çalışıyor. Klasik Müslüman düşünür, Müslüman yazar Doğu’yu Batı’yı tanımıyor diyorum, her taraf Allah’ın tarafı, her varlık O’nun yarattığı, nasıl bir tefrika yapacak… İkiliği zaten tanımaz, tanıyamaz, fikir yapısının temelinde birlik sahibi ikiliği bir türlü göremez diyorum. O’nu zikreden varlıklara geçtik. Canlı ve cansız, itaatinde olanlara. Taşlara, madenlere, böceklere, kuşlara. Orhan da biyoetik konulara hâkim. İslam Medeniyetinde karınca, yarasa, örümceğin ne kadar makbul olduğunu hatırlatıyor Orhan. Yarasanın avını etraftakilerle paylaştığından dolayı makbul olduğunu. Ben de Müslümanların süper kahramanının olmayışını düşünüyorum. Hani, zengin olacak, başarılı olacak, her türlü zulme, haksızlığa, adaletsizliğe karşı mücadele edecek, mağdurların yardımına koşacak, her zaman yardıma yetişecek bir süper-kahraman. İslam dininin temelinde bu ilkeler var, sadece uygulaması eksik. Namaz-oruç-hac-zekât-örtü-sakal ötesine geçemiyorlar. Hani şehadet? Hani ihsan? Aklıma Batman geldi. Hayır, Anadolu’nun şehri değil, süper kahraman Batman. Yarasa kılığındaki. Hani, yardım ederken, iyilik yaparken yüzünü göstermeyen, reklam yapmayan, PR ihtiyacı olmayan. İşte Müslüman o. Çizgi romanlarda, filmlerde bari. Boşuna yarasa değil. Dinimizde makbul. Gündüz gözü görmese de karanlıkta görür, yardıma koşar, paylaşır. Doğu’nun Batman’i nerde? Anadolu’da evet, Batman diye şehir var, biliyorum, bir dostum oralı. Fakat o değil, şehri düşünmüyorum, konsept olan bir süper kahramanı istiyorum İslam dünyasında, Doğu’da. Dünyada ister dişi ister erkek o kadar çok “kedi kadın” var ki, yani Batman’e düşman kesilen kedi kadınları kastediyorum. Kedi de dinimizce makbul, fakat anlamadığım bir şey var: Neden o kadar, o şiddetle Batman’e düşman bu Kedi Kadın? Âşık mı, reddedildi mi, Batman’in başkalarına yüz verip ona vakit ayırmaması yüzünden kıskanç mı, Batman’i kovalamaktan mı usandı; orada bir zımbırtı var fakat nedir bir türlü bulamıyorum. Yoksa aralarına biri girmiş, aralarını bozmuş… Kendisi de bizden olsa, ne kadar güzel olurdu. Batman’in gözüne bir girse, ortaklaşa iyilik yapsalar ne güzel olurdu. Gotham şehri huzura kavuşurdu, Joker’in izi silinirdi.

Örümcek de makbul dinimizde. Hatta Yüce Kitap’ta bir sure onun ismiyle adlandırılmış. Türkçede müennes müzekker yok, fakat bu örümceğin müennesi, biliyorsunuz. Mademki Spiderman / Örümcek Adam örümcek kılıklı, o da Müslüman olsa gerek. O da insanlara yardım etmeyi seven bir süper kahraman. İnek öğrenci, fazlasıyla duygusal, hayatında birçok problemle karşı karşıya gelmiş, pek de kızların gözüne batmaz biri, gençliğinde biraz haylazlık yapar, sonra evlenip sadık bir koca, düzgün bir vatandaş olur; her zaman her tarafa yardıma koşar. Örümcek ağlarını yırtma kabiliyeti olan bir süper kahraman! Şimdi bu duygusallığıyla, adalet duygusuyla, mağdurları savunma arzusuyla kalkıp Doğu’da zulmedenleri cezalandırsa… Örümcek Adam’ın ilkeleri de az-çok İslam’ın temel ilkeleriyle örtüşüyor. Hani, Doğu’nun kültür mirasına, mimarisine sahip çıksa bari. İnsanlara, sağlığa, temizliğe hizmet etse… Yok dersiniz, insanlar örümcekten nefret eder, sen ise Örümcek Adam’ı bile İslam medeniyetine yakıştırıyorsun. Örümcek bizden ama diyorum, bak Kitap’ta anılıyor. Zaten çalıştığım “edebiyatta öteki” kavramına, hatta ben kavramına da olumsuz bakılıyor, sadece ve sadece birlik olumludur. Ben de başka türlü düşünemiyorum, kafayı yemişim dersiniz, ama farklı bir sonuca varamam.

Halifeler, krallar, millet meclisleri, çok partili sistemler, sivil toplum kuruluşları, mezhepler, cemaatler, üniversiteler, aydınlar, akademiler, mabetler, demokrasiler, laiklik, ne varsa Doğu’yu kurtaramamış, günden güne ilerleyeceğine geriliyor maalesef İslam dünyası. Keşke bir süper kahraman olsa, Batman’in de, Örümcek Adam’ın da bizden olduğunu anlasak, onu aramızda keşfetsek, desteklesek, hep birlikte insanlığı da medeniyeti de kurtarsak… Çünkü bu bildiğimiz yöntemleri denedik, olmadı. Bu süper kahramanların ilkelerinde insanlığa, canlı-cansız bütün varlığa sahip çıkmak var. İslamiyet’in ilkeleriyle örtüşüyor. Hani, sadece bunu yaşayabiliyor olsak derim… Belki… Sırf onu denemedik.

Benzer konular