Azizim, her günümüz gün olsun

Ne oldu, nasıl oldu, bilemiyorum, eskiden bir yılın 365 veya 366 günü vardı. Bosna’da yaşayan din mensuplarına göre ikişer -gayriresmi- dini bayram vardı. Resmi bayramlar ise Yılbaşı (uluslararası), 1 Mayıs (uluslararası sosyalist, işçi, Komünist hareketi tarafından ilan edilmiş) bir de Cumhuriyet (ülkemizde herkesi kapsıyordu) bayramıydı. Hediyeler sadece bu gayriresmi bayramlarda verilirdi. Hani, anne babadan yeni elbise ayakkabı türü şeyler, amca enişte takımından harçlık, komşulardan birer çikolata veya bir avuç şeker… Bir de Uluslararası Kadınlar günü için sınıf öğretmenine bir demet çiçek veya bir karanfil. Savaş mı araya girdi, ne oldu, bu geçiş döneminde hayat mücadelemde ne zaman ortaya çıktıklarını fark etmedim, yeni önemli günler cereyan etmiş. Yılbaşı telaşı ancak geçmiş, hadi şimdi Sevgililer Günü. Her yerde reklamlar, az değil Aziz Valentin günüymüş, sevdiğine onu sevdiğini göstermek istersen ancak o gün aldığın hediyeyle gösterebilirmişsin.

Aziz Valentin’i de öğrenmiş olduk. Aziz Mahmud Hüdayi’yi ya unuttuk, ya da hiç bilmiyorduk, savunduğu değerleri de. Aziz Valentin âşıkları ve aşkı savunuyormuşmuş, peki ya Aziz Mahmud Hüdayi? O da aşkı ve âşıkları, ama bu aşk farklıymış. Bir iki günlük aşk değil, tükenmezmiş Hüdayi’nin aşkı. Tüketici toplum başka şeyleri dikte ediyor. Çalışacaksın, para kazanacaksın, bir kere gidip pahalı bir şey satın alacaksın, hediye vereceksin, bitti. Sevdiğin onu sevdiğini öğrenecek. Bu mum da Kadınlar Günü’ne dek. Hani, çiçek parfüm çikolata almazsan, bin bir felaket. Şimdi seni seviyor, Sevgililer Günü’nden anladık ama kadın değil misin ya? Sana, annene, annesine, kızına, ablasına, baldızına, yengesine hediyeler alacak. Kadınlar onlar, onlara saygı duyduğunu ifade edecek. Anneler Günü başka. O zaman da tekrar annesine, annene, sen de çocuğunun annesisin, sana hediye vermese burnunu kıvıracaksın, madem öyle ablası da anne, baldızı da, yengesi de… Sen de sevgini Babalar Günü’nde göstereceksin. O gün saygısını sevgisini göstersin, tüketsin, gereksiz şeyleri satın alsın… Öğretmenler Günü de var.  Şükür ki Cadılar Bayramı’nda hediyeleşmeyi icat etmemişler. Böylece, gün günü takip ediyor, sevgi ve saygı hediyelerle somut olarak ispatlanıyor. Yani aşk çok soyut bir şeymiş, somutlaştırmak lazım. Alışıyoruz. Şubat’ta sevilmeye, Mart’ta kadın olmaya, Mayıs’ta anne olmaya, 24 Kasım’da öğretmen olmaya alışıyoruz. Bunun yanında 27 Ramazan akşamı Müslüman oluyoruz. Hepsi bir arada. Bulaşık deterjanı gibi. Poşet çorba gibi, su ile karıştırıyorsun, kaş göz arasında hazır. Başka günler kimiz, neyiz? Yani bu günlerde hediye edilen çiçekler, parfümler, eşarplar beni başka günlerde ne sevildiğime, ne kadın olduğuma, ne anne olduğuma, ne de eğitimci olduğuma ikna ediyor. Hani, yıl boyunca karşımızdaki her türlü saygısızlık yapsa da o gün kendini kurtarsa neyse.

Aklıma eski bir fıkra geldi: Kadir Gecesi bir köylü Saraybosna’ya inmiş, camiye girmiş, teravih namazını kıldıktan sonra cezbelenmiş vaziyette ellerini kaldırmış: “Allah’ım, bana, evlatlarıma, karıma, anneme, babama, kardeşlerime, sığırlarıma, atlarıma, koyunlarıma, keçilerime, tavuklarıma sağlık ve bereket ver, koru bizleri Ya Rabbi… Evimi, tarlalarımı, ahırlarımı, kümeslerimi kazadan beladan, zarardan ziyandan koru. Ben şimdi Sana ellerimi kaldırıyorum, yalvarıyorum, yakınıyorum, doyumsuz Saraybosnalı değilim ki günde beş kere evine geleyim Senden bir şeyler isteyeyim” diye dua etmiş. Biz de nasıl olduysa bu anlamda köylüleştik, yılda bir kere sevgimizi, saygımızı, aşkımızı, ubudiyyetimizi gösteriyoruz. Her gün, günde 24 saat boyunca sevilmek, kadın olmak, Allah’a kulluk etmek, emekçi olmak, anne olmak, eğitimci olmak mümkün değil mi artık? Bunun karşılığı olarak her gün 24 saat boyunca karşındakilerden anlayış, sevgi, şefkat hediyelerini almak mümkün değil mi? Yoksa para kazanmak için çırpınıp durmak, arada bir aldatma, yalan, kıvırma, saygısızlık, ilgisizlik gibi şeyleri yaptıktan sonra bir kere alınan hediye ile günahlarını çıkartmak daha mı kolay?

Şahsen bu tükenmez, soyut sevgi gösterme ifadelerini tercih ediyorum. Yıl boyunca eşimin beni sevdiğini, beni kadın, eğitimci, anne olarak saydığını hissetmek istiyorum. Çünkü bunların hepsi benim kimliğimin unsurları. Bu kimliklerim de yılda bir günlük geçerli değil. Günden güne, yıldan yıla sabit duruyor. Ne kadar çok kimliğimi bir arada yürüttüğümü, ne kadar zor bir kadın olduğumu biliyorum, ne kadar zor bir insan olduğumu. Her kimliğim benim için önemli. Bazıları yaratılıştan, Yaradan’ın verdiği için sevdiğim kimlikler: kadın ve anne olmak gibi. Eğitimci olmam, bilim emekçisi olmam bir anlamda benim tercihim, emeğimin sonucunda elde ettiğim kimlikler. Biri bunları değersiz de görebilir, ancak bunlara yatırım yaptım, emek verdim, kıyamam. Hiçbir görevimi de part-time yapmam. Bu kimliklerden oluşan bütünlüğüme çiçek, parfüm veya çikolata şeklinde yılda bir verilen sevgi ve saygı ifadesi beni tatmin etmez, beni kandıramaz. Duygulandırmaz. Hatta bu hediyelere kayıtsız kalıyorum. Mesela, ömrüm boyunca erkek olup da bir gün kadın oluverseydim, belki onun karşılığında ödül olarak bir hediye bekleyebilirdim. Veya çalışma hayatım boyunca bir terzi olduktan sonra eğitimci kesiliverseydim… Mademki bu kimliklerimi yıllardır hakkıyla taşıyorum, karşı taraftan da her birine bir gün değil, her gün saygı gösterilmesini talep ediyorum. Bir de bu saygı ifadelerin kimliklerim kadar tükenmez olmasını istiyorum. Solmaz, yenmez, kullanılmakla harcanmaz, bitmez. Parayla alınmaz. Somut olamaz mı dersiniz. Her gün, günün her saatinde sevdiğine gösterdiğin saygı, şefkat, yardım, anlayış, sadakat, güler yüz kadar somut bir şey olur mu? Sadece parayla satın alınamaz. Daha zor, daha çok emek isteyen bir şey benim istediğim. Karşı tarafa da aynı şekilde karşılık veriyorum.

Aziz Valentin’in değerler ölçüsüne göre değil, Aziz Mahmud Hüdayi’nin değerler ölçüsüne göre sevmek, sevilmek istiyorum. Bu yüzden her günümüzün sevgililer günü, kadınlar günü, anneler günü, babalar günü, eğitimciler günü, madenciler günü, sanatçılar günü olmasını temenni ediyorum. Her anımızın ubudiyet anı, her nefesimizin Allah’a kulluk nefesi olmasını diliyorum. Hepsi bir arada. Bulaşık deterjanı gibi. Bu şekilde tüketimimizin kirlerini temizlemiş oluruz. Giderken, buradan ayrılırken mobilyalarımızı, çiçeklerimizi, takılarımızı, yazlıklarımızı, çikolatalarımızı, gezi fotoğraflarımızı, parfümlerimizi yanımızda götüremeyiz. Aldığımız ve verdiğimiz dualar, tebessümler, anlayışlar, yardımlar, sadakatler, şefkatler ve güler yüzlerle bir daha dönmemek üzere gideceğiz. Ubudiyyet evimiz bunlarla donanmış olacak. Tükenmez bunlar, dedim ya. Her ne kadar soyut görünürse görünsün, bunlardan daha somut bir şey var mı?

Bu yüzden, Aziz Valentin’e Aziz Mahmud Hüdayi’yi tercih eden hepinizin Sevgililer/Kadınlar/Anneler/Babalar gününü değil, Sevgililer/Kadınlar/Anneler/Babalar ömrünü kutluyorum.

Benzer konular