Bir mahalli seçim sürecini daha geride bıraktık. Seçimin tüm tarafları açısından ‘olan oldu.’ Kazananı da var, kaybedeni de. Şimdi artık, olanda hayır vardır kabulüyle önümüze bakma zamanı.
Çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşen olağanüstü hâdiselere baktığımızda, Türkiye’nin bir süredir eforunu, saldırıları bertaraf etmeye harcadığını söyleyebiliriz. Bazı alanlarda mesafe alınmışken, bazı sahalarda mesafe almayı bekliyorduk hep beraber. Ülkenin, topyekûn enerjisini ‘bertaraf merkezli’ sarf etmesiyle birlikte, mesafe alınmasını beklediğimiz sahalar şöyle dursun, bazı alanlarda alınmış mesafelerde kayıplar olduğunu da gördük.
İnşallah önümüzdeki dört yıllık dilimde bu hususlara odaklanabiliriz ve meselelerimizi bu toprakların gerekli kıldığı biçimde çözerek ciddi mesafeler alırız. Doğrusunu isterseniz, potansiyelimizin bu zemini üretmekte olduğunu düşünüyor, yapabileceğimize yürekten inanıyorum.
Bugünden itibaren daha farklı bir biçimde odaklanmamız gereken alanlardan birinin de ziaat/tarım olduğunu düşünüyorum. Sultan 2. Abdülhamid Han’ın dünyanın son sürat sanayileşerek kitlesel üretime geçtiği bir zaman diliminde Osmanlı coğrafyasında çok sayıda Ziraat Okulu açmıştı. Şimdi biz de o dönemlere benzettiğim bir zamandayız.
Köylünün, çiftçinin toprakla yeniden ilişki kurmasına imkân tanıyacak örgütlenmeleri bir başka gözü yedeklenerek yeniden tasarlamamız gerekiyor. Köylümüzün, çiftçimizin topraktan mecburen ümit keserek evlatlarını çiftçilik dışında alanlara yönlendirdiğine tanık oluyoruz. Bu çocuklar, kendi topraklarında gelecek kurmaktan ziyade şehirlerde memur ya da işçi olmayı tercih ediyor. Terk edilen topraklarsa ya imar bekleyen sermaye sahiplerine kalıyor, ya da ekinsiz bırakılıyor.
Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKKB)’nin iki ayda bir yayınladığı Katılım Finans Dergisi’nin 12. sayısını tarıma ayırmış olduğunu görünce oldukça sevindiğimi söylemeliyim.
Dergide Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli ile yapılmış bir mülakat var. Sayın bakanın stratejik sektör olarak tanımladığı tarım sektörüne ilişkin hükümet bakışını güzelce yansıtan ifadeleri mevcut.
Dr. Halim Aydın zirai faaliyetin tüm boyutlarında ‘helâl’ unsurunu ele alıyor yazısında. Doğrusunu isterseniz, ‘Helâl Besin Zinciri’ kavramsallaştırmasını Helâl Finans ile başlatarak Helâl Embriyo/Helâl Tohum – Helâl Hayvan/Helâl Bitki üzerinden izah etmeyi çok yerinde buldum. Sayın Aydın’ın helâl finans kaynağı hususunda katılım bankalarına bir rol yüklemesini de ayrıca not etmiş olalım.
Dosyaya dair yazılar içerisinde tarım sektörünün içinde bulunduğu mâlî sıkıntılara bir çözüm önerisi olarak sunulan ‘Potansiyel Taşıyan Bir Akit: Selem Sözleşmesi’ başlığıyla kaleme alınmış bir yazı mevcut Mervan Selçuk’a ait. Mevcut sistemde malın peşin alımında kullanılan paranın vadeli olması sebebiyle karşılaşılan zorluklara çözüm olarak; paranın peşin, malın vadeli olduğu bir sistem olarak Selem Sözleşmesi önerisi getiriliyor yazıda. Her ne kadar yazıda bahsedilmemiş olsa da katılım bankalarının Selem Sözleşmesi bağlamında pekâlâ rol alabileceklerini düşünüyorum.
Dr. Özgür Rahşan Çetrez ise ‘Türkiye’de Katılım Bankacılığı ve Organik Tarım’ başlığıyla kaleme aldığı yazısında katılım bankacılığı ve organik tarım arasında ilginç bir bağ kuruyor. Her iki çabanın da etik değerlere dayalı, sadece ekonomik kazanç değil toplumsal fayda amacı da güden taraflarına vurgu yapıyor.
Bütün bu yazıların yanında, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü Sayın Fahrettin Poyraz’ın tarımda kooperatif yapısının önemi ve faizsiz üretim çalışmaları hakkında verdiği söyleşinin satır satır okunması gerektiği kanaatindeyim.
Poyraz’ın röportajındaki şu cümleleri önemli bir müjde veriyor olması hasebiyle buraya olduğu gibi alıntılamak isterim; “Maalesef hâlihazırda ülkemizde mevcut katılım bankalarının zirai faaliyetleri düşük seviyelerde. Kurumumuz, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu’nun sağladığı imkânla banka ve sigorta şirketi kurma veya bu gibi kuruluşlara iştirak etme yetkisine sahip. Bu hakkımız doğrultusunda bankacılık sektörüne, katılım bankası ile girmeyi planlıyoruz.
“Bizler, İslâmî finans araçlarını kullanmaya yönelik hassasiyeti olan, faiz yerine kâr-zarar ortaklığını tercih eden kitleyi de içinde toplayabileceğiz ve üretim faaliyetlerinde bulunarak topladığımız paranın reel ekonomiye doğrudan aktarılmasını sağlayabileceğiz.”
Bütün bu mülakatı metinlerinden ve kaleme alınmış yazılardan yola çıkarak katılım bankacılığı sektöründe faaliyet gösteren ve kuruluş aşamasında olup da yakın gelecekte faaliyet gösterecek olan bankalarımızın tarıma yönelik olarak da aksiyon almalarının doğuracağı sonuçların hesap edilenin ötesinde olacağı kanaatinde olduğumu ifade etmek isterim.