Zenofobiden Afrofobiye: Yeni tehlike

Afrika’da yaşayanlar bilir; Beyaz bir teniniz varsa Afrikalıların gözünde zengin biri olarak adlandırılırsınız. Size “yürüyen para” denilir. Bu yüzden yerlilerle sizin yaptığınız alışverişlerde bir farklılık vardır. Yerli birinin 1 dolara aldığına siz 3-5 dolar ödemek zorunda kalırsınız. Beyaz insanlar fakir insanlar olarak düşünülmezler, onlar çünkü Afrikalıların kaynaklarını sömüren kişiler olarak addedilir. Bu yargıyı anlayabilirsiniz. Çünkü Afrika’ya beyazlar hep bir gücün temsilcisi olarak geldiler. Bu güç para, teknoloji gibi güçlerdi. Afrikalıların yoksunluk ve yoksulluğundan faydalanarak paralarını doğal olarak güçlerini yerlilerin çaresizliği karşısında artırmayı başardılar.

Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabında belirtiği gibi beyazların yerliler tarafından gücün temsilcisi olarak görülmelerinin nedeni Kolonyalizmden başka bir şey değildir. Kolonyalizm yerlilere beyazlar hakkında nasıl düşüneceklerini onlara karşı nasıl bir tavır içinde olacaklarını da göstermiştir.

1960’lı yılardan 2000’li yıllara kadar özellikle Güney Afrika ülkelerinde beyaz düşmanlığı vardı. Bu yabancı düşmanlığı daha önceki beyaz yönetimlerin ortaya koyduğu politikalarının bir sonucuydu. Bu yüzden beyazlara karşı düşmanlık bir zenofobiye dönüştü. Güney Afrika, Zimbabwe, Zambiya gibi ülkelerde binlerce beyaz yerliler tarafından öldürüldü. Bu bir bakıma belki sömürgecilik döneminde beyazlar tarafından vahşice katledilen yerlilere karşı bir diyetti. Zimbabwe yabancı düşmanlığını bir devlet politikası olarak belirleyerek ülkenin 1980’lerde yüzde onunu oluşturan beyazların başka ülkelere göç etmesini sağladı.

2008’de Güney Afrika’da 60 Afrika kökenlinin öldürülmesi yabancı düşmanlığında yeni bir boyut gösterdi. Artık yerliler için düşman beyazlar değil diğer Afrikalılardı. Öldürülenlerin çoğunluğu Mozambik, Zimbabwe, Eritre vatandaşları, yani göçmen olarak ülkeye gelenler idi. Oysaki Güney Afrikalıların ulusal lideri Mandela, Cape Town Belediye Binasında yaptığı konuşmasında Güney Afrika’nın bütün Afrikalıların vatanı olduğunu özgür ve korkusuz bir şekilde ülkede yaşayabileceklerini söylemişti.

2008’de gerçekleşen olaylar aslında yabancı düşmanlığının yeni bir biçimini gösteriyordu. Bu düşmanlık kendileri gibi olmayan Afrikalıları kapsayan bir düşmanlıktı: Afrofobi.

2015 ve 2016’da da Güney Afrika, Zimbabwe, Zambiya’da benzer şiddet olayları çıktı ve onlarca göçmen Afrikalı öldürüldü. Artık Afrikalıların diğer Afrikalılara karşı bir düşmanlığa yönelmesi bir realiteye dönüşerek bugün Afrika birliği açısından da bir tehdide dönüştü.

Afrofobinin şu anda merkezini Güney Afrika oluşturuyor. Artık Güney Afrika’da Nijeryalılara, Etiyopyalılara, Zimbabwelilere, Malavilere karşı düşmanlık giderek artıyor. Geçen haftalarda Güney Afrika’nın yasama başkenti Pretoria’da zenofobiye karşı gerçekleştirilen bir protesto bunun bir göstergesiydi. Gösteride “Artık zenofobik saldırılar dursun” diye pankart açanlar bir anda ülkemizde “Nijeryalıları istemiyoruz” diye bağırmaya başlamışlardı. Nijeryalılar, onlara göre kaba, cahil, konuşmayı bilmeyen insanlardı. Güney Afrika’da suç işleyenler Nijeryalılar ve Somalilerdi onlar için. Bu yüzdendir ki belki her hafta Johanesburg, Durban veya Cape Town şehirlerinde bir-iki Somalilinin dükkânına saldırı olur dükkân sahibi ya yaralanır ya da ölür, haber değeri bile olmazdı.

Cape Town’da kaldığım 4 yıllık süre boyunca suç oranının her yıl arttığını fark etmiştim. Gerek yetkililere gerek vatandaşlara bu artışın nedenini sorduğumuzda cevap aynıydı. Onlara göre şiddeti göçmen Afrikalılar artırıyordu. Bu cevabın haklılık payı da var. Özellikle uyuşturucu, hırsızlık gibi suçlara karışanlar Güney Afrika’da yaşayan göçmenlerdi.

Fakat Güney Afrika’da suçun artmasında en büyük neden ülkedeki bazı güçlerin suçtan nemalanmasından başka bir şey değildir. 56 milyonluk bir ülkede suç oranının artışını alacağınız önlemlerle azaltabilir hatta durdurabilirsiniz. Fakat bu bir sektöre dönüşmüşse yapacağınız çok fazla şey de yok.

Siyah bilinç hareketinin lideri Steve Biko siyah çocukların büyük bir bölümünün yetişkin bir yaşa gelemeden öldüğünü söylüyor. Biko 70’li yılların ortamında bir bakıma bu düşüncesinde haklıydı. Çünkü bu çocukların çoğunluğu hastalık, bakımsızlık, yeterli beslenememe erken yaşta uyuşturucuya alışma gibi nedenlerden ölüyordu. Şimdilerde ise çocukların çoğu erken yaşta çetelere katılarak bir suç makinasına dönüşüp hırsızlıktan gaspa adam yaralamadan öldürmeye birçok adi suçta kendilerini göstermekteler.

Başta Güney Afrika olmak üzere diğer ülkelerde suçun gerçek failleri göçmen Afrikalılar değil.  Bu bir açıdan hedef saptırma. Suça karışan yabancılar olduğu gibi, bulundukları ülkenin ekonomisine katkı veren yabancılar azımsanmayacak kadar çok. Örneğin bahçıvanlık Malaviler, taksicilik Zimbabweliler, küçük gıda işleri ise Somalililer tarafından yapılıyor.

Güney Afrikalı protestocular bir Afrofobi tutum sergileseler de ülkelerinin siyahlara ait şirketleri başta Mozambik, Nijerya, Malavi, Zimbabwe gibi ülkelerde büyük işler yapıyor. Örneğin Telekom firması MTN’in neredeyse girmediği Afrika ülkesi yok. Güney Afrika’daki siyahların sahip olduğu SHOPRİTE marketler zincirinin Nijerya’da 100’ün üzerinde şubesi var. Üstelik bu süpermarketin en önemli politikalarından biri tüketiciye Afrika’da üretilen bir malı ulaştırmak.

Bugün Afrika için Afrofobi bir problem olarak büyümeye devam ediyor. Geçen ay basına fazla yansımasa da Zambiya’da Ruanda ve Kongolu 6 kişinin öldürülmesi bu tezimizi doğruluyor. Fakat Afrofobi şu anda yeni bir sorun ve bu sorun daha fazla büyümeden çözülebilir.

Öncelikle ortak Afrika vatandaşlığı uygulamasının kısa sürede başlatılması gerekiyor. Afrika ülkelerindeki vatandaşlar diğer ülkelere daha kolay gidebilmeli, başta vize olmak üzere bazı kısıtlamalar kaldırılmalı. Afrikalılar birbirlerini sadece göçmenler yoluyla değil yatırımcı, işçi ve işveren olarak da tanıyabilmeliler.

Ülke yönetimleri apartheid ve sosyal ayrıştırıcı politikalara son vermesi gerekiyor. Birçok Afrika ülkesinde ayrımcılık hala popüler bir şekilde yöneticiler tarafından sürdürülüyor. Büyük sömürgecilerle mücadele etmenin yolu ayrışmadan değil birleşmeden geçiyor. Her alanda birlik gerekiyor özellikle de ekonomik sektörde Afrika şirketlerinin birleşmesi şart.

Afrika ülkelerinde yabancı göçmenler kendi kaderlerine terk edilmemeli, devlet ve hizmet sektörlerinde göçmenler için de kontenjanlar ayrılmalı.

Afrikalıların dil, etnisite farklılıklarını bir kenara bırakarak ortak bir kimlikte buluşmaları gerekmekte. Örneğin Swaziland, Güney Afrika, Lesotho, Botswana, Zimbabwe, Namibya bezer dilleri konuşan, birbiriyle akraba olan etnik topluluklardan oluşmakta. Bu toplulukların birbirinden uzaklaşmaya değil yakınlaşmaya ihtiyacı var. Bu ihtiyaç da ancak birbirlerine düşman olmamakla giderilebilir.

Bugün Afrika’nın diğer bölgelerden şanslı iki yönü bulunuyor; birincisi genç bir nüfusu var ikincisi ise hala yer üstü ve altı zenginliklere sahip olması. Eğer bir Afrika birliğinden ve rönesansından söz edilecekse bu genç nüfusun istihdam olarak değerlendirilmesi ve kaynaklarının kendi insanı için kullanılmasından geçecektir. Eğer Afrofobi belasına saplanırlarsa ne bir Afrika birliği, ne bir kalkınma ne de yeni sömürgecilikle mücadele gerçekleşebilir…