Yukardaki başlık bana ait değil. Türkiye’de son yıllarda Afrika çalışmaları ile tanınan Serhat Orakçı’ya ait. Doğrusu, Serhat Orakçı ne zaman literatüre geçecek bir Afrika kitabını yazacak diye bekliyordum. Serhat Orakçı’nın Türkiye’de önemli bir boşluğu dolduracak kitabının ismi ‘Türkiye Afrika İlişkileri.’ Yukarıdaki başlık da kitabın bölümlerinden birine ait.
Serhat Orakçı, bizim gibi Afrika üzerine kafa yoranların tabiriyle Güney Afrika geleneğinden geliyor. Bu geleneği ilk başlatan şu anda Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda akademisyen olan Selim Argun. Selim Argun Hoca, Güney Afrika’ya ilk gelen öğrencilerden biri. 28 Şubat günlerinin soğuk ve sisli havasının sürdüğü dönemde 1997’de Medine İslam Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Johanesburg’a geliyor ve burada akademik çalışmalarına başlıyor.
Selim Argun’un açtığı yoldan onlarca -çoğunluğu İmam Hatip liselerini bitiren- kişi yürümeye devam ediyor. Selim Argun’un başlattığı adımın Türkiye’de Afrika’nın tanınması, çalışmalar yapılması açısından önemli bir yeri var. Şimdi bile “Kimler Afrika çalışıyor?” dendiğinde Güney Afrika’da eğitim almış olanların var olduğunu görürüz.
Serhat Orakçı bu yoldan yürüyenlerden biri. Mehmet Özkan, Mustafa Efe, Ali Osman Mert gibi isimler de Serhat Orakçı’nın yol arkadaşları. Mustafa Efe, Maarif ’in Afrika direktörlüğünü yapıyor. Mehmet Özkan, TİKA, Maarif’te Afrika dışındaki ülkelerde görev yapmasına rağmen akademik çalışmalardan kopmadı. Ali Osman Mert ise Külliye’de cumhurbaşkanlığına bağlı bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyor.
“Türkiye Afrika İlişkileri” kitabı işte bu birikimin bir ürünü. Belki de 28 Şubat’ın tek olumlu yanı böyle bir kitabın ortaya çıkmasına zemin hazırlaması. Bazen “hayır” bildiklerimiz şer, şer bildiklerimizde “hayır” çıkmıyor mu?
Kitap, Afrika’ya merak duyan genel okuyucuya hitap edecek şekilde hazırlanmış. Uzun bir Afrika’nın tarihi anlatılmakta olup, sömürgecilerin gelişinden bağımsızlık dönemine kadar en gerekli tarihi geçmiş özet halinde sunulmuş. Fakat kitabın ekseni bir Afrika çalışmasından ziyade adından anlaşıldığı gibi Türkiye ile olan tarihsel bağlantısı göz önüne alınmış.
AK Parti hükümetinin Afrika’da yaptıkları bir zorunluluktan ziyade bir tercih olarak görülmeli. Kitapta belirtildiği gibi daha önceki yönetimler Afrika’nın önemini kavrayamamış, Afrika’yı genelde yoksunluk, yoksulluk ve hastalıkların pençesinden kurtulamayan bir ülke olarak görmüşler.
Ben Türkiye-Afrika ilişkilerinin sadece Türkiye’nin ilgisi ile de sınırlı olmadığını söylüyorum. Afrika ülkeleri de Türkiye’ye yeterince ilgi göstermemişler ve ilişkilerinde genelde samimi bir ilişkiyi tercih etmemişler.
28 Şubat sonrası Türkiye-Afrika ilişkilerini başlatan Türkiye’de ekonomik bir krizin belirtilerinin ortaya çıkması. Serhat Orakçı da Afrika’ya yönelmesinin nedenini İsmail Cem’in farklı bir açılıma girmek istemesinden kaynaklı olduğunu bu kitapta yeterince açıklamakta.
Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinde ekonomi ve güvenlik başat etkenler değildir. Eğer öncelikli olarak güvenlik veya ekonomik kazanımlar olsaydı; Afrika’nın en istikrasız ülkelerinden biri olan Somali’de bir yardım ve kalkınma modeli başlatılmazdı. Orakçı, Türkiye’nin Afrika politikasının gerek Batı’dan gerek Doğu’dan farklı sebepleri içerdiğini, kendine ait özgünlükler olduğunu ayrıntılı bir şekilde vermektedir.
Şu günlerde Sudan’da yaşanan protestolara bakıldığında ak ve karadan birini tercih ederek yorumlar yapıldığı görülüyor. İşte Orakçı’nın da altını çizdiği Sudan açılımı Türkiye’nin üçüncü bir yol izlediğini, Sudan yönetimi ile ilişkileri geliştirirken aynı zamanda Darfur sorununun çözümünde somut adımlar attığını belirtiyor.
Halen zaman zaman bazı art niyetli dış politikadan anlamaz kalem erbabının söylediği “Türkiye neden Sudan’da var?” sorusuna ayrıntılı ve özenli bir cevap verilmekte, daha fazla Somali’de var olmamız gerektiğini düşündürmekte.
Diplomatik ilişkiler bir ülke ile münasebetlerinizin geliştirilmesinde hiçbir zaman tek başına yeterli değildir. Diplomatik ilişkiler, sosyal, kültürel münasebetlerle de desteklenmesi gereklidir. Bir bakıma siyasi ilişikleri devam ettirmek sosyal ve kültürel münasebetlerin devamlılığına bağlıdır. AK Parti döneminde Türkiye’nin Afrika açılımı insanlara temas ederek başlamıştır. En zor günlerini yaşadıkları dönemde Türkiye’yi yanlarında bulmuşlardır. İnsana temas etmeyen hiçbir diplomatik ilişki sağlıklı bir ilişki değildir ve kalıcılığı yoktur.
Türkiye’nin Afrika’ya yönelik sağlık politikalarında dahi onları hasta olarak görüp rant sağlama değil, yerinde hastalara ulaşarak tedavi etme vardır. Bu yüzden her yıl yüzlerce sağlık görevlisi Afrika’ya gönüllü olarak gitmekte ve başarılı tedaviler uygulamakta. Bu yüzden Türkiye’nin Somali, Sudan, Nijer gibi ülkelerde modern teknik ve ekipmana sahip hastaneleri bulunmaktadır.
Son yıllarda Türkiye-Afrika ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşanıyor. TİKA, YTB, Maarif, Yunus Emre Enstitüsünün ilişkilerin gelişmesinde katkısı büyük. Fakat bir de sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını unutmamak gerekir. İstanbul’un Bayrampaşa ilçesindeki lokal bir derneğin bile Afrika’da su kuyusu açmak gibi bir hedefi varsa, bu durum alkışlanacak bir tutumdur. Tabi ki Orakçı’nın kitabında belirttiği gibi yardıma bağlılık Afrika’nın kalkınmasına değil, onun tembelleşmesine hatta daha da gerilemesine neden olmaktadır.
Serhat Orakçı’nın bu titiz çalışması hem genel okuyucunun hem de Afrika çalışmak isteyen akademisyenlerin başvuracağı bir kaynak niteliğinde. Artık bizim de Afrika konusunda “yeterince kitap” yok diye bir serzenişte bulunma hakkımız yok.