Yolun sonu

“Buhar oldu şüphe kuluçkaları

Kanım ki sürekli deli çağında”

Mehmet Akif İnan

Gâvurun biri, Türkçe olarak “Recep Tayyip Erdoğan artık yolun sonuna geldi.” diye yazdığında bir öfke denizinin kabardığına tanık olduk geçtiğimiz hafta. Cümlesinin sonuna da referanduma atıfta bulunarak ‘hayır’ vurgusu yapmış olduğunu da söylemiş olayım.

Bahse konu gâvurun ‘yolun sonu’ tabirini kullanmasından anladığımız şey, ‘referandumda kaybedecek olmasına yönelik bir kuvvetli tahmin’, ‘referandumda kaybetmesinin ardından siyaset sahnesinde bir düşüş trendi yaşayacağına ilişkin bir öngörü’ filan değil elbette. Adamın geçmiş performansına bakacak olursak, kullandığı ‘yolun sonu’ tabirinde Cumhurbaşkanımızın başına gelecek en kötü olasılığın kendisinde bıraktığı o tarifsiz tadı, şehveti yakalayabilirsiniz.

Öfke denizimizin kabarmasına yol açan şey, bir niyetin, bir planın açık edilmesi, gizliden yürütülen düşmanlığın apaçık hale gelmesidir.

Yolun sonu ifadesini biz kendimiz için çokça kullanırız. ‘Yolun sonu’ tabiri derin anlamlar ihtiva etmekle birlikte, bu tabiri bir başkası için kullanmak edebimize mugayirdir. Çünkü o bizim işimiz değildir.

Musa Eroğlu’nun o güzel türküsü bir başkası için söylenmemiştir mesela;

“Bana ne yazdan bahardan /  Bana ne borandan kardan / Aşağıdan yukarıdan / Yolun sonu görünüyor

Geçtim dünya üzerinden /  Ömür bir nefes derinden /  Bak feleğin çemberinden / Yolun sonu görünüyor

Azrail’in gelir kendi / Ne ağa der ne efendi /  Sayılı günler tükendi /  Yolun sonu görünüyor

Bu dünyanın direği yok /  Merhameti yüreği yok /  Kılavuzun gereği yok /  Yolun sonu görünüyor”

Her bir insan teki, ama doğru ama yanlış bir yol üzeredir. İnsan doğar, yol alır ve ölür. Tayin edilmiş vakit geldiğinde, o yolun sonunda, yol üzerindeyken tanımış olsun olmasın Rabbi ile karşılaşacaktır.

Rahmetli Mehmet Akif İnan’ın yazının başında bir dizesini alıntıladığım ‘Yol’ isimli şiirinde geçen “Başı sensin sonu sen yollarımın / Ruhumun adresi kalbinde saklı” dizesini Necip Fazıl Kısakürek’in “Yol O’nun varlık O’nun gerisi hep angarya” dizesiyle birlikte okuduğumuzda, ne başıyla sonuyla yolun, ne de yaratılmış zamanın sahibi olamayan bizlerde uyanan şey ‘yolda olma mecburiyeti’ düşüncesidir.

Çünkü biz zaferden değil seferden sorumlu olduğumuzu biliriz. Seferde olmak yolda olmak demektir.

Bahse konu gâvur twitini Türkçe yazmıştı malum, söylemiştim. Türkçe Google Translate ile ya da klavyesine sufle vermesiyle üstesinden gelinebilecek bir dil değildir. Gâvurun, yüzünü bize dönerek, bu ülkenin insanlarının değer verdiği bir isme yönelik olarak ‘yolun sonu’ dediği şey, tehdit anlamına gelir. Bu açık.

Eğer Türkçeyi hakkıyla biliyor olsaydı, eğer Türkçeyi Türkçe Olimpiyatları mesabesinde bilen gâvurlardan değil de Anadolu derinliğinde öğrenebilseydi ya da şöyle söyleyeyim ‘gâvurca’ konuşmuyor olsaydı, şu cümleler onun için bir şey ifade edebilirdi.

Bu toplumda son zamanlarda en çok duyduğum dua, ‘Allah’ım benim ömrümden al, onun ömrüne ver’ duasıdır. Eğer zihin bir gâvur zihni olmasaydı, 15 Temmuz gecesi kışla önlerinde, işgal edilen binaların koridorlarında yolun sonuna varıp Rableri ile buluşanların hangi uğurda dünyayı yakıverdiklerini de anlayabilirlerdi.

Eğer Türkçeden nasipleri olsaydı yolun sonunda kendilerini neyin beklediğini iyi bilenlerin ‘Allah’ım! Bizi yoldan çıkarma’ diye duada bulunduklarından ve yine onların Fatiha Suresi’ndeki ‘Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!’ ayetini her daim kuşandıklarından haberdar olabilirlerdi.

Madem Mehmet Akif İnan ile başladık, yine onunla bitirmiş olalım;

“Ardından bu yolun can görünür

Sevdan kan gibidir damarımızda”