Afrika ülkeleri denildiğinde açlıkla mücadele eden ülkeler aklımıza gelir. Yoksulluk ve yoksunluk bu kıtanın kaderi gibidir. “Kara Afrika” tabirinin arkasında insanların siyah olmasından ziyade fakirliği, geri kalmışlığı, sürekli kötü günlerin yaşadığının bir imgesi vardır aslında.
Bu algı Batılıların bize miras olarak bıraktığı bir şeydir. Batılı düşünce yapısında “Afrika” her zaman açlığın ve fakirliğin kıtasıdır. Ödül almış fotoğraflarda hep açlığın, perişanlığın izlerini bırakmış Afrikalı çocuklar görülür. Bu çocuklar için Batılılar Afrika’ya gider; açlık içinde kıvranan çocuklara çikolatalar bisküviler verilir. Ellerine balon ve toplar tutuşturulur, onlarla hatıra fotoğrafı çektirilir.
Batılıların bu Afrika algısı neredeyse 100 yıldır bir kuşatılmışlık şeklinde zihin yapımızda var. Son yıllarda Türkiye’nin başlattığı “açılım politikası” bu algıyı yıkmaya çalıştı ve başardı da. Afrika artık Türkiye için yalnız fakirliğin ve yoksunluğun kader olarak benimsendiği bir kıta değil. Bu kıtanın zenginlikleri çok kültürlülüğü, geleneksel toplum biçimleri anlaşılmaya çalışılmakta..
Batılıların Afrika’ya yaklaşımlarını “açlık politikası” şeklinde söyleyebiliriz. Fakat bu politika kesinlikle bir yardımseverlik üzerine kurulu değil. Afrika’nın açlığını önlemeye yönelik olmadığı gibi fakirliği daha da artırmaya yönelik bir politika.
Beyaz adam Afrika’ya bu kıtanın zenginliklerini ele geçirmek için gitti. Elması, altını, toprakları, ormanları Batılılar için çekim merkezi oldu. Başlangıçta amaçları ilkel, yabani, inançsız olarak kabul ettikleri bu insanlara Hıristiyanlığı ulaştırmaya çalıştılar. Bugün Afrika’nın yarıdan fazlası Hıristiyan olduğu halde bir türlü bu fakirlik, açlık sona ermedi, daha da pekişti.
Şimdilerde ise yine yardım şemsiyeleri altında bu insanlara bir şeyler götürmeye çalıştıklarını iddia ediyorlar. Fakat bu götürdükleri şeyler, her defasında Afrikalıların daha fazla batıya bağımlı olmalarını sağlamaktan başka bir şey değil.
Yardım politikaları bağımlılık esasına dayandığında artık yardıma bağlı insanlar da üretiliyor.
Etiyopya bu “açlık politikası”nın en çok uygulandığı ülkelerden biri. Daha 20 yıl öncesine kadar Etiyopya açlıkla anılan ülkelerdendi. Oysaki bu ülkenin petrol ve doğalgaz rezervleri var. Bu ülkenin mümbit toprakları var. Belki de Afrika’nın en zengin ülkelerinden biri. Fakat hala 20 milyon Etiyopyalı batıdan gelecek yardımlara bağlı yaşıyor.
Türkiye, Etiyopya’nın zenginliklerini ülke insanlarına fark ettirmede önemli bir iş başardı. Türkiye’den gelen müteşebbisler Etiyopyalılar için yeni iş olanakları açtı. Neredeyse 20 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Tekstil, mobilya, gıda sektöründe Türk şirketleri Etiyopya piyasasında önemli bir boşluğu dolduruyor.
Etiyopya’nın kendi dinamikleri çerçevesinde var olmasına katkıda bulunmak öncelikle insani bir sorumluluk. Türkiye bu sorumluluğu erken fark eden ülkelerden biri. Fakat yıllarca uygulanan batının açlık politikalarını ortadan kaldırmak kısa sürede mümkün olmayacaktır, bunun da farkında olmak gerekli.
Batının yardım politikaları masumiyetten oldukça uzak. Kaşıkla verdiğini her defasında kepçeyle alıyor. Bu politikayı en başarılı uygulayan ülkelerden biri Fransa. Fransa her yıl 30’dan fazla Afrika ülkesine 10 milyar yardım yapıyor. Bunun karşılığında Afrika ülkelerinden aldığı ise her yıl 140 milyar doların üzerinde. Bu rakam birçokları için abartılı gelebilir. Fakat bağımsız kuruluşlarının hazırladığı raporlar bu bilgileri doğruluyor. Fransa’nın yaptığı yardımların ancak yüzde 15’i halka ulaşan yardımlar. Daha çok hükümete yapılan yardımlar önemli bir yekûn teşkil ediyor.
Açlık politikalarının diğer bir yönü ise Batılı devletlerinin çıkarlarının devam etmesini sağlamak. Son zamanlarda yapılan yardımlar sadece insani amaçlı değil, teknik, siyasi, iletişim, jeopolitik amaçlı yardımlar. Afrika’da birçok düşünce kuruluşu batılılar tarafından finans edilmekte.
Buralarda genellikle yerli araştırmacı ve akademisyenler çalıştırılıyor. Bu çağdaş köleler halklarının daha fazla nasıl bağımlılıklarını sürdürecekleri noktalarda beyaz efendilerine kılavuzluk yapıyorlar.
Türkiye’nin Somali’de uyguladığı politika aslında İslam ülkeleri tarafından referans alınması gereken bir politikaydı. Açlık ve kıtlığın başladığı Somali’de Türkiye değişik bir politika uygulayarak açlık politikasına karşı tavrını ortaya koymuştu. Türkiye’nin Somali politikasındaki eksen sadece fakir insanları doyurmak üzerine kurulu değildi. Onların fakirlik ve açlıkla nasıl mücadele edeceklerini öğretmeye yönelik önemli bir girişimdi. TİKA, AFAD, Kızılay gibi kuruluşlar ve Türkiyeli STK’lar açlık politikasını nötralize etmede önemli bir başarı sağladılar. Bu yüzden başta
İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler Türkiye’nin Somali politikasından rahatsız oldular ve Türkiye’nin gücünü önlemeye yönelik girişimlerde bulundular.
Türkiye Somali’den bir şey almadı tersine çok şey verdi. Batılılar Somali’ye bir şey verirken akıllarını kullanarak daha sonra neler kazanacaklarını hesapladılar. Türkiye ise Somali’ye kalbinden vererek aynı acıların bir daha yaşanmaması için bir kardeşlik ve insanlık minvalinde yardımlarda bulundu.
Açlık, fakirlik, geri kalmışlık önlenemez olan bir sorun değildir. Önemli olan bu problemlerle uğraşırken bağımlı olmamaktır. Bu bağımlılık hiçbir zaman sona ermez tiryakiliğe dönüşür.
İşte önemli olan Afrikalıların bu yardım adı altında açlık politikalarının kendileri üzerindeki etkilerini anlamaları. Zenginliklerinin kendilerine ait olduklarını ve kullanabilme haklarının onlara ait olduğunun farkına varabilmeleri. Türkiye bu bağlamda önemli bir sınav verdi. Şimdi bu sınavdan geçme sırası Afrika ülkelerinde.