Yangın merdivenlerini kilitleyenler cemaati

Üst not: Hemen söyleyeyim; başlığı görüp de sakın ola ki Türkiye’de çok bilinen bir cemaati yeniden bir adlandırmaya tabi tutarak tanımlamaya çalıştığım filan düşünülmesin, başka bir şeyden bahsetme niyetindeyim.

Türkiye’de çok sayıda cemaat vardır. ‘Kentteki yüksek yapılaşmaya laf saydırıp kelepir düşürdüğü arsaya yapacağı inşaat için bir kat daha fazla izni nasıl alırım telaşındakiler cemaati’ ya da ‘vaziyetin seyrine göre pozisyon alanlar cemaati’ gibi. ‘Söylediğime kendim bile inanmıyorum cemaati’ var bir de unutmadan söyleyeyim. Bana kalırsa ‘yangın merdivenini kilitleyenler cemaati’ Türkiye’nin en büyük cemaatlerinden biridir.

Ben bugüne kadar, yurt, otel, okul, işhanı ya da artık her neyse çoğu binanın yangın merdivenlerinin neredeyse hep kilitli olduğunu gördüm. Ya hiç açılmayacak şekilde idiler ya da açılsa bile çıkış noktası kapalıydı.

Buna dair şöyle bir anımı anlatayım yeri gelmişken;

Bir zamanlar üst katları bir şehir otelinden müteşekkil bir mekanda çalışıyordum. Ana yola, ara sokağa ve deniz tarafındaki manzaralı bir ufka bakan üç cepheli binanın en güzel cephesinde bir yangın merdiveni vardı. Otel koridorları ve benim odam bu yangın merdivenine açılacak şekilde organize edilmişti. İçeriden açılabilir fakat dışarıdan asla açılması mümkün olmayan bir tasarımı vardı merdivenin.

Günün birinde, bir öğle vakti, odamın yangın merdiveni çıkışında öylece duran atletli, pijamalı bir adamın camı tıklatmasıyla şaşkına döndüm. Adam bir eliyle camı tıklatmaya devam ediyor diğer eli ile ve mimikleriyle telaşlı telaşlı bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Önce panikledim. Bu vaziyette bu adamın orada ne işi olabilirdi ki? Yerimden kalktım, yangın merdiveni kapısını açtım, ‘hayırdır’ dedim ‘n’oluyor, kimsin?’

Adam etrafını da kollayarak, telaşından hiçbir şey eksiltmeksizin ama bir nebze olsun rahatlamış olarak kendisini içeriye almamı talep ediyordu. Adam bir Arap. Güvenliği çağırdım ve adamı içeri aldık.

Adamcağız manzaraya karşı sigara içeyim diye önce odasından otelin koridoruna, akabinde yangın merdivenine çıkmış. İçeriden açılması mümkün olan ama dışarıdan açılması mümkün olmayan o kapı kapanmış ve merdivende öylece kalakalmış. Dışarıdan zorlamış kapıyı, açamamış. Kapıyı dövmüş, duyan olmamış. Aşağıya inmiş patır patır, ama o da ne kapı kilitli.

İn aşağıya, çık yukarıya, seslen filan kimseye duyuramamış sesini ve mecbur kalmış kamuya hizmet veren kalabalık bir işyerinin camını utana sıkıla tıklatmaya.

Neyse adamı bir şekilde iş yerimizin ana kapısından çıkarıp ana caddeye çıkararak hemen yanda girişi bulunan otele soktuk yeniden de herkes bir rahatladı, derin bir nefes aldı. Epey de güldük tabi. Gülünmeyecek gibi mi?

Gülüyorduk gülmesine ama ortada oldukça ciddi bir sıkıntı vardı.

Aynı zamanda işyerimizin mal sahibi olan otel sahibine ‘bu yangın merdivenini niye yaptın’ diye sordum. Dudaklarını büküp, omuz hareketlerini de işin içine katarak ‘belediye istediği için’ diye cevap verdi. ‘Oysa’ dedim, ‘yangın olduğunda insanlar yanmasın diye yapmış olmalıydın, eğer bu niyetle yapmış olsaydın bu yangın merdiveninin kapısı kilitli olmazdı.’ ‘Haklısın’ dedi ve sigarasından derin bir nefes aldı. Haklısın dedi ama o günden sonra da o merdivenin kapısı daima kilitli kaldı. Aslında adamın bir gerekçesi vardı kendince; hırsızlar!. Aşağıdan, yangın merdiveninin sokağa açılan kapısından, zahmetsizce giren biri pekala üst katlara çıkabilir ve binanın camlarından birini kırmak sureti ile tüm binaya erişebilirdi.

‘Peki ruhsat aldıktan sonra herhangi bir merci, bir kurum, bir insan evladı gelip de burayı kontrol etti mi bugüne kadar?’ sorumun cevabı da elbette ‘hayır’ olmuştu.

Hadi diyelim ki bu anlattığım hikaye biraz komik ve ‘henüz’ bir bela ile karşılaşılmış değil. Hep bir karikatür kahramanı olarak devam etmiş olsaydık hayatımıza da ülkemizi baştan ayağa karikatürleştirmekle kalsaydık keşke. En nihayetinde karikatür gibi bir ülkeyiz der geçer, eğlenir durur, güldüğümüz kısa günün kârı olarak yanımıza kalabilirdi.

Her zaman öyle olmuyor işte.

Adana’da canlı yayında yanışlarını gözyaşlarıyla izlediğimiz çocuklarımızın yaşadıklarına ne diyeceğiz? ‘Allah rızası’, ‘kader’, ‘kaza’, ‘eceli gelmiş çocukların’, ‘Allah onları yanına aldı’ ‘şimdi onlar meleklerle beraber’ cümleleri ile mi örteceğiz yangından kavrulanları?

Nereden tutsan elinde kalıyor işte. Hiçbir zaman topyekûn, bütüncül bir bakışa sahip olamıyoruz. Zihinlerimiz hep parçalı işliyor. Hırsızlık olmasın diye aldığımız tedbirler(!) öldürüyor insanları. İnsanların faydasına değil de kanunen zorunlu olduğu için alınıyor önlemler.

Ve tüm bunların üstüne herkes ‘iyi niyetli’. Paçozluk akıyor her bir yanımızdan. Dünyada bir sürü insan zaten, kötü niyetliler tarafından öldürülürken bir de bunun üstüne ‘iyi niyetten’ ölen insanlara tanık oluyoruz. ‘Kötülüğüne mi yapmış canımcılar’ ve ‘tanırım iyi çocukturcular’ elbirliği ile ‘iyi niyet’e gönderme yaparak organize oluyorlar bir çırpıda ve ortaya ‘yedirmeyizci’ bir tim öncülüğünde ‘dünyanın en organize kurtarma timi’ çıkıveriyor. Ve ne oluyor biliyor musunuz; ‘Allah rızası için faaliyet gösterenler cemaati’nin cezalarını ‘Allah’ın’dan bulsuncular cemaati’ kendilerine verilmiş yetkiye dayanarak öte dünyaya erteleyiveriyorlar.

Ben, bu ‘iyi niyet’ mevzuuna da artık ‘iyi niyetle’ bakılmaması taraftarıyım. Yeter artık!

Devletin sorumluluk alanına girdiği halde üzerine düşen vazifeyi yerine getirmemesi dolayısıyla meydanı boş bulup meydana çıkacaksın ve ortaya bir iddia koyacaksın; ‘biz çocuklara sahip çıkıyoruz’ diye. Ve üstüne bir de sahip çıkmanın sınırlarını, koşullarını, çerçevesini kendin belirleyeceksin. Üstelik tüm bu organizasyonun bedelini de kamudan kendine müşteri ettiklerinden karşılayacaksın. Sonra bir hadise olduğunda o büyük ‘iyi niyet’ gösterine karşın insanlardan ‘anlayış’ bekleyeceksin. Olmaz öyle şey. Herkes iddiasından imtihana çekilir bu dünyada. Bu böyledir. İddianızın hesabını vereceksiniz.

Afili organizasyonlarla, görünür alanlara çıkıp, ‘çocukları’ evlerinden emanet almanız, onların yemelerinden içmelerine, güvenliklerinden sağlıklarına, uyku düzenlerinden psikolojilerine, hayallerinden gerçeklerine kadar sorumluluk almanız anlamına gelir.

‘Yangın merdivenlerini kilitleyenler cemaati’ deyince abarttığımı düşünenler olabilir. Abartmıyorum. Emin olun, üzerlerine gidilecek olunursa, ister İstanbul’daki lüks bir otelin yangın merdivenini kilitliyor olsunlar, ister Adana’da bir ilçede özel bir kız yurdunun, ister filan yerdeki bir okulun, ister bir devlet hastanesinin… fark etmez, hepsinin birbirleriyle ortak bir noktası bulunduğu görülecektir.

Bana kalırsa, bu ülkenin içinde faaliyet imkanı bulan ‘yangın merdivenini kilitleyenler cemaati’nin tüm faaliyetleri en azından diğer benzer ‘cemaatlere’ örnek teşkil etsin diye durdurulmalıdır. Ve her birinden tek tek hesap sorulmalıdır. Her kimseler onlar.

Ben bugün ‘yangın merdivenlerini kilitleyenler cemaati’ni yazdım elimden geldiğince. Sizler de eminim ‘elektrik panosunu yangına elverişli yapanlar cemaati’ni, ya da ‘uyduruk binaları bir iki dokunuşla öğrenci yurduna çevirebilenler cemaati’ni yazınıza konu edinebilirsiniz pekala. Çünkü her birimiz, o, şu, bu, falan filan, öteki, beriki, şucu, bucu diye ayırmaksızın söylüyorum, bir şekilde böylesi bir cemaatin bir mensubuyuz. Haksız mıyım?