“Winnie diye bir kız sevdim”

“Winnie diye bir kız sevdim.” Bu sözler Güney Afrika’nın ulusal lideri Nelson Mandela’ya ait. Genç hemşire Winnie ile tanıştığını, ondan çok etkilendiğini annesine söyleyen Mandela, annesinin “tekrar hata yapma” uyarısına, “Winnie başka bir insan, o bir hayat, dava arkadaşı” der. Gerçekten de Mandela için Winnie bir eşin çok ötesindedir, o bir hayat arkadaşı olduğu kadar yol arkadaşıdır da. Fakat bu hapishanelerin bile araya giremediği beraberlik, apartheid rejimden sonra son bulur. Yine de Güney Afrika, Winnie’yi hep “ulusun annesi” olarak görür.

Mandela hayatında üç evlilik yaptı. İlk karısı onun sıradan bir aile babası olmasını istiyor, eve ekmek getirmek gibi sorumluluğu olduğunu, siyasi olaylara karışmaması gerektiğini söylüyordu. Fakat Mandela sıradan biri olamazdı. O çocukluğundan beri hayatını siyah Afrikalıların özgürlüğüne adamış biriydi. Özgürlük onun için ekmek, su kadar, hatta onlardan daha önemliydi.

Mandela genç bir hemşire olan Winnie ile tanıştı. Bu uçarı kızla fikirleri hemen hemen örtüşüyordu. Mandela’nın Winnie’si gerçekten de farklı bir siyahi kadındı. O Frantz Fanon’un kitabına da ismini verdiği “siyah deri beyaz maske” tabirini kırıyor, siyah insanın beyaz ve siyah maskelere gerek duymadığını düşünerek, tüm maskelerin kaldırılması için mücadele ediyordu.

Winni olmasaydı, Mandela şu anda hak ettiği üne sahip olmazdı. Mandela evlendikten birkaç sene sonra hapse girdiğinde, onu sürekli canlı tutan, davasına bağlılığını sağlayan Winnie’den başkası değildi. Mandela, Winnie’nin sansürlenen, altı ay, bir sene zarfında kendisine ancak ulaştırılan mektuplarının, hapishanenin hücreli odasında her zaman kendisini davasına bağlı tuttuğunu dile getirmişti.

Mandela, hapishanede mücadelesini verirken Winnie de dışarıda savaşını veriyordu. Gözetim altına alınıyor, sorgulanıyor, hücre hapsine mahkum ediliyor, fiziki ve sözlü işkence ediliyor, fakat o apartheid’e karşı mücadelesinden ve Mandela’ya bağlılığından vaz geçmiyordu.

Afrika mücadelesi biraz erkek merkezli bir mücadeledir doğrusu. Sahada daha çok erkekleri görürüz. İşte bu kabuğu kıranlardan biri Winnie olmuştur. Onun mücadelesi bireysel olmaktan çıkmış, aynı zamanda Afrikalı kadınların mücadelesine dönüşmüştür.

Winnie hırçındır, sert mizaçlıdır, Mandela’nın uzlaşmacı tutumuna karşı duruşu daha diktir. Onun kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Özgürlük olmazsa kaybedecek bir şeyin de olmadığı anlamına gelir Winnie için. Winnie bir savaşçıdır, politik oyunlardan, boş sözlerden hoşlanmaz.  Haklı olduğunu düşündüğünde yaşlı Mandela’ya karşı bile sesini yükseltmekten kaçınmaz.

Winne bir aktivistir, iyi bir hatiptir, bir savaşçıdır, bir kadın kahramandır, daima inançlarına, fikirlerine bağlı, taviz vermeyen bir politikacıdır, her şeyden önce de o Güney Afrika ulusunun annesidir.

Winnie aynı zamanda skandalların da kadınıdır. Stompie adında bir siyah çocuğun öldürülmesine ismi karışır. Mahkeme suçlu bulsa da hakkında cezai işlem uygulanmaz. Yıllar sonra Desmond Titu’nun telkiniyle Stompie’nin annesinden özür dilese de bu özrü içine sindirmez. Çünkü o hata yapsa da yanlış yapsa da bedelini kendisi ödemek ister, bu bedel de özür dilemekle ödenmez.

1990’da Mandela ile yumruğunu kaldırdığında herkes bu yumruğun Güney Afrika özgürlüğü için kaldırıldığını düşünür, fakat bu onun beyazlara duyduğu bir öfkenin dışa vurumudur. Öfkesi Mandela’nınki gibi değildir, Mandela’nın öfkesinde siyah beyaz ayırımı yoktur. Mandela özgürlüğü herkes için savunur, Winnie’nin özgürlüğü ise mahrum bırakılmış siyah Güney Afrikalılar içindir.

Afrika Ulusal Kongre Partisinin en sert politikacılarından biri haline gelir, birlikte mücadele ettiği yoldaşlarına karşı saldırganca davranır, birkaç kez parti disiplini tarafından cezaya çaptırılsa da o hareketlerinden vazgeçmez. Nihayet Mandela 38 yıllık eşi Winnie’yi boşama kararı alır. Hapishanelerin ayıramadığı ikiliyi, geç gelen özgürlük ve iktidar tartışmaları ayırır.

Winnie bir süre politikadan da uzaklaşır. Fakat onun mücadelesi henüz sona ermemiştir, o yaşadıkça mücadele de var olacaktır. Tekrar iktidar partisi ANC’ye katılır. Fakat Winnie hala kendisini iktidar partisinin bir milletvekili değil de iktidara karşı muhalefet eden bir milletvekili gibi görmektedir. Mandela’nın mücadelesi Filistin bağımsız oluncaya kadar sürecektir, Winnie’nin mücadelesi de siyahların tam anlamıyla Güney Afrika’da söz sahibi olmalarıyla bitecektir.

Winnie uzlaşmanın değil çatışmanın insanıdır, bu yüzden daha fazla iktidar partisinde devam edemez ve partiden ayrılır. Malema liderliğinde Ekonomik Özgürlük Savaşçıları Partisi kurulunca, bu partiye destek vermeye başlar. Çünkü hemen hemen aynı fikirleri savunur bu parti ile.

Winnie 81 yaşında geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti.  Bir miras bıraktı Güney Afrika halkına, özellikle de kadınlarına… Şiddeti savunsa da onun öfkesi yüzlerce yıl Afrika insanını sömürgeleştiren Batılı akla karşıydı. Onun savaşımı emperyal niyetlere, devam eden sömürgeciliğe karşı bir direnişti.

Winnie kadınların haksızlığa, yoksunluğa karşı nasıl direnebileceklerini, nasıl mücadele verebileceklerini göstermiş biridir. O bazen uçlarda yaşayarak şiddeti savundu, bazen kendi köşesine çekilerek sadece fikri mücadelesini sürdürdü. Unutmamak gerekir ki; Winnie’nin öfkesini ortaya çıkaran, Batılı sömürgecilerin yüzyıllardır Afrika insanına yaptığı zulüm, vahşilik ve barbarlıktır.

Afrikalı kadınlar için Winnie bir örnektir. O mücadelesini Zimbabwe’nin eski devlet başkanı Mugabe’nin karısı Grace gibi kocasını etkileyerek, şahsi hesaplar peşine düşerek yapmamıştır. Mandela’nın güçlü kişiliğinin gölgesinde kalmamış, kocasının gölgesine sığınmadan var olmuş ve kendi düşüncelerini ortaya koyabilmiştir. Angola veya Uganda liderlerinin aile fertleri gibi hükümette ailenin gücüyle yer edinmemiştir. O, Mandela’nın şahsi gücünden çok kendi verdiği mücadele ile bir “kimlik” olabilmeyi başarabilmiştir.

Winnie, Güney Afrika kadınının temsilidir. Onu bir birey olarak da düşünmemek gerekir. Çünkü o, Afrikalı kadınların yüzyıllardır yaşadığı öfkenin kimlik yansımasıdır.