CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında önemli belgeler açıklayacağını söyleyerek, bir tomar kağıdı ekranda salladığı esnada, 17/25 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışmasının hedefindekilerden biri olan, Reza Zarrab’ın Amerika’daki davası da görülmeye başlanıyordu.
Zarrab, Türkiye üzerinden yürüttüğü ticari ilişkilerle, Amerika’nın FETÖ üzerinden İran’da yapmak istediği ekonomik operasyonları baltalamak bakımından suçluydu ve bu yüzden onlara göre içeride ya da dışarıda hesap vermesi gerekiyordu.
Zarrab’ın Türkiye üzerinden yürüttüğü ticari ilişki ise, kimi bankaları ve siyasi kişileri de zorunlu olarak kapsıyor olacağından, bunları kullanarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yıpratmaya yarayabilecek malzemeleri temin etmek ve içeriği velev ki sorunsuz da olsa bunları sanki rüşvete ilişkin delillermiş gibi kamuoyuna iletmek söz konusu davanın olmazsa olmazıydı.
Bu nedenle dava Amerika’da görülmek üzereyken, CHP lideri Kılıçdaroğlu davanın ikinci boyutuyla önceden ödevli bulunduğundan, hemen harekete geçirildi.
O da, Erdoğan ve ailesi hakkında yanlış kanaatlerin uyanmasını, zihinlerin bulanmasını ve ekonominin bu yolla sarsılmasını teminen, eline tutuşturulan suç unsuru içerip içermediği belirsiz bir takım kağıdı, “bunların devamı da var” imasıyla ekranda sallama görevini yerine getirdi.
Bugün (Perşembe) itibariyle Zarrab’ın mahkemesi başladı. İran Ambargosu ve diğer boyutlarıyla mahkemenin nasıl seyredeceğini önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.
Aynı gün konunun ikinci ayağında, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan tarafından yapılan “Sayın Genel Başkanımız ilk günden bu yana ‘bu bir suçtur, suç işlenmiştir’ diye değerlendirmesi var mı? (…) Sayın Genel Başkan, hiçbir zaman bugüne kadar ‘suçtur ya da değildir’ diye söylemedi. Böyle bir beyanı yoktur. Suç ekseninde bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu işin savcısı millettir, biz millete bunu açıkladık.” şeklindeki beyanıyla, CHP’nin asıl rolü tüm açıklığıyla ortaya çıktığından, artık meselenin “içeride” yeni bir ihanet kalkışması ve siyasi ahlaksızlık planında ele alınması da kendiliğinden gerekli hale geldi.
Bidayetinden beri halkın milli ve dini değerlerine, ahlakına, geleneklerine, yaşama tarzına savaş açmış bulunan CHP’nin, yapısal hale gelmiş bulunan bu tavrını bugün de siyaset formu içinde sahnelemesi çok da şaşırtıcı bir durum olmasa gerektir.
Ancak, Türkiye Tek Parti devrinin Türkiye’si olmadığı gibi, halkı da despotlara imkan üretecek, onların zulümlerine baş eğecek, iftiralara pabuç bırakacak bir halk da değildir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bunu gayet iyi bildiği için, FETÖ tarafından hazırlanmış bir kasetle parti başkanı olarak atandığı günden beri, FETÖ-Amerika’nın Türkiye ve Erdoğan aleyhine işletmek istedikleri planların etkili piyonu da olduğu takdirde, halkın CHP’ye bugüne kadar layık görmediği ve hangi şartta olursa olsun asla layık görmeyeceği iktidar yolunun kendisine açılacağını düşünmüştür.
Kaynağını, Türkiye’nin kurucu partisi olma yanılsamasından, zulüm ve acı içinde insanları yönetme sadizminden alan iktidar hırsının, Kılıçdaroğlu’nu vatan duygusundan, halk sevgisinden, yurt ihtiyacından, milli asabiyetten uzaklaştırması normal olduğundan, o da malum çevrelerin kendisine verdiği ödevleri, Tezcan’ın yukarıdaki beyanına göre yargının takibine uğramamaya özen göstererek yerine getirmeye çalışmıştır.
Nitekim televizyon ekranlarında niteliği belirsiz, suç unsuru taşıyıp taşımadığı meçhul olan belgeleri, bir çocuk şımarıklığıyla sallarken, amirlerinin “çamur at, tutmazsa izi kalır” şeklindeki emrini yerine getirmenin rahatlığını taşımaya çalıştığı, ancak fiilinin halk tarafından CHP’ye yakışan bir ahlaksızlık olarak nitelenmesiyle uğrayacağı yeni siyasi kayıpların (9. seçim yenilgisinin) gerilimini yaşadığı da bariz olarak görülmüştür.
Kılıçdaroğlu’nun, hiçbir siyasi ve ticari hassasiyeti gözetmeksizin dil uzattığı iş adamlarının onun hakkında hemen dava açmaları, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlatması bu işin rutinidir. Asıl rutin olmayan, CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun şahsında sürdürdüğü yapısal hırsın, zamanın değişen şartlarına büyük bir direnç gösterilmek suretiyle tekrarlanmış olmasıdır.
Dolayısıyla, Amerika’nın oyununa dahil olarak Erdoğan’ı yıpratma operasyonunda piyonluğu kabul eden CHP’nin ve elbette onun genel başkanı olarak Kılıçdaroğlu’nun, vicdanların mahkemesinde halka hesap vermesi kaçınılmazdır.
Kılıçdaroğlu, şimdi FETÖ ve onu güden mahfillerin vaatlerine kanarak ülkesine ihanet etmenin, insanlarını karalamanın, ahlakı, toplumsal değerleri hiçe saymanın hesabını verecektir.
Dünya üzerinde halkın vicdanından daha büyük mahkeme yoktur ve buna göre Kılıçdaroğlu tartışmasız suçludur.