Taha Kılınç’ı bilirsiniz. Yeni Şafak’ta İslam coğrafyasının dünü ve bugünü üzerine yazdığı yazılarla maruftur. Coğrafyamıza dair yakın geçmişteki kimi hadiseleri anlatırken, bunları yeni bir tanıklık ortamına taşımakla kalmaz; onlardan hareketle şimdiki zamana ve geleceğe dair tutarlı öngörülerde bulunarak, olası siyasi tehlikelere karşı uyarıcılık görevini de bihakkın yerine getirir.
Kılınç’ın “Ortadoğu’ya Dair Yirmi Tez” adıyla, zikrettiğim minvalde hazırladığı yeni bir kitabı da geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları arasından çıktı.
Kılınç’ın bu kitapla ortaya koyduğu çabanın daha iyi anlaşılması bakımından, ilgili “tez” kelimesini, “önerme” şeklinde okuyarak, sunduğu toplam 20 tekliften birkaçını zikredelim:
-4. Petrol, doğalgaz ve diğer tabii kaynaklar günün birinde tükense bile, Ortadoğu’nun stratejik öneminde bir değişme olmayacaktır.
-10. Ortadoğu halkları, kendiliğinden bir araya gelmez. Tarihte olduğu gibi, güçlü bir liderin yine zor kullanarak bölgeye nizamat vermesi gerekir. Tarihsel tecrübe, bunu göstermektedir.
-12. Ortadoğu’nun mevcut dengelerinde, sahne arkasındaki belirleyici güç İngiltere’dir. ABD kaba kuvvetiyle ortalıkta görünse de, İngiltere’nin kurmuş olduğu düzen hala yürürlüktedir.
-13. Irkları yok sayan “ütopik ümmetçilik” coğrafyaya gerçekçi bir proje sunamaz. Irk unsurunu yok etmek mümkün olmadığına göre, bu gerçeği dikkate almak gerekir.
-16. İran halkı, zannedildiği gibi Batı’ya düşman değil, Batı hayranıdır. Kuvvetli “İranlılık kimliğiyle bunu dengelemektedir.
Kılınç, birkaçını zikrettiğimiz yirmi önermesini doğuran olguyu ve bunlarla ilgili çalışma tarzını ise şu cümlelerle veriyor:
“Tarih, herkese başka şeyler söyler. Okuduğunuz kaynağa, bakış açınıza ve almak istediğiniz derslere göre, olaylardan çıkaracağınız sonuçlar da değişecektir. Okumalarımız çoğu defa fıtratımızdan, yönelişlerimizden, hayattan beklentilerimizden ve zihnimizin istikametinden etkilendiği için, bu normaldir belki de. Eğer sağlıklı ve dengeli bir tartışma zemini sağlanabilirse, tüm bu farklı okumaların ve değerlendirmelerin zengin tecrübe aktarımına dönüşmesi ve ufuklarımızı açması mümkündür. Aksi ise, sadece daha fazla çatışmaya ve körleşmeye hizmet edecektir.”
‘Ortadoğu’ya Dair Yirmi Tez’ işte böyle bir tecrübe aktarımı isteğiyle ortaya çıktı. İçinde yaşadığımız bölgeye dair çeşitli okumaların, konuşmaların, tartışmaların, seyahatlerin, gözlemlerin ve tüm bunların zihinde oluşturduğu tasavvurların toplamı, şimdi iki kapak arasında size sunulmuş bulunuyor. Kitapta kendisine yer bulan tezlerin hepsi, elbette yazarının bakış açısından ve bölgeye dair izlenimlerinden etkiler barındırıyor. Buna rağmen, somut bilgiden hareketle, mümkün olduğunca ‘objektif’ ve ‘veri odaklı’ bir bakış açısının yakalanmaya çalışıldığı söylenebilir. Yine de ‘mutlak objektifliğin imkansızlığı (ve bazen de gereksizliği’ akılda tutularak.
Adı üstünde önerme (tez), ya olumlanmaya veya olumsuzlanmaya ya da tashih edilmeye maruzdur. Bu maruz oluş, önermenin netliğini zorunlu kıldığı gibi, onun (felsefi bir söyleyişle) açık ve seçik olarak beyanını da zorunlu kılar.
Kılınç da önermelerini bundan hareketle oluşturmuş ve her birinin yer aldığı düşünsel zemini buna göre tahkim etmiştir.
Örneğin, yukarıda zikrettiğimiz 13. önerme ile ilgili olarak yaptığı sağlam çerçevelemelerden biri şöyledir:
“İhvan çizgisinin Mısır, Suriye, Irak ve diğer ülkelerde seküler Arap milliyetçisi rejimler tarafından ezilmesi, İhvan’dan ilham alan diğer siyasi hareketlerin (Tunus’ta Nahda, Türkiye’de Milli Görüş, Pakistan’da Cemaat-i İslami vb.) de aşağı yukarı benzer tecrübeleri yaşaması, ‘Çözüm İslam’da’ sloganıyla, ana vurgusunun sadece İslam olduğu bir siyasi üslubu yaygınlaştırmıştır.
Gayet haklı gerekçelerle ‘ütopik ümmetçilik’ olarak isimlendirdiğimiz bu bakış açısına göre, Müslümanlar arasında kesintisiz, sınırsız ve sadece ‘İslam kardeşliği’ ortak paydasına dayalı bir birlik olmalıdır. Ülkeler arasındaki sınırlar kalkmalı, bir uçtan bir uca ‘pasaportsuz – vizesiz’ gidilebilecek bir ‘ümmet coğrafyası’ hayalinin gerçekleşmesi için çalışılmalıdır.
İnsan fıtratından kaynaklanan farklılıkları ve ayrışma noktalarını yok sayan, ırkları ve insanın kendi ırkıyla kurduğu duygusal bağları es geçen, tamamen hayali birlik ve beraberlik öneren bu ‘ütopik ümmetçilik’, elbette hayatın gerçekleriyle ve Ortadoğu’nun bünyesiyle tamamen uyumsuz bir proje teklif ediyordu. Temelden ve hakikatten yoksun böylesi bir projenin, yolun sonunda iflas etmesi ve kitlelerin umudu olmaktan çıkması kaçınılmazdı.”
Kılınç’ın önermeleri konusunda, yukarıda zikrettiğimiz üç tercihten birinde karar kılmamız mümkündür. Ancak bundan çok daha önemlisi, Kılınç’ın mevcut önermeleriyle bizleri de düşünmeye ve teklifte bulunmaya teşvik ediyor olmasıdır.
O halde, Kılınç’ın düşünülmüş düşüncelerinden hareketle, yaşadığımız dünya hakkında doğru şeyler düşünmeye ve söylemeye talip olanların, öncelikle onun “Ortadoğu’ya Dair Yirmi Tezi” okumaları zaruridir.
Çünkü tutarlı ve bir öncesindekini aşan bir bakış için, doğru bir kılavuz şarttır.
“Ortadoğu’ya Dair Yirmi Tez”
