İlk başlarda CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu birçok insan için yeni bir figürdü diyebiliriz. Tanınmıyordu, bilinmiyordu. Kampanya sürecinde kendisi hakkında verilecek intiba, oluşturulacak imaj, çizilecek profil CHP adayının kim olduğunu da aslında belirlemiş olacaktı. Bu yüzden olsa gerek, CHP’nin lider kadrosunu İstanbul’daki seçimler bağlamında geriye çekilmiş bir şekilde gördük kampanya süreçlerinde. CHP çevrelerinde dahi kampanya sürecinde tanındı Ekrem İmamoğlu.
Kim ne derse desin, Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’de siyaset yapma hususunda hedefinde iktidar olan siyaset mekanizmalarının asla göz ardı edemeyeceği bir takım hususiyetler kazandırmıştır. Bunları iki yönlü olarak ele alabiliriz. İlki, Erdoğan’ın şahsından kaynaklanan ve Erdoğan’ın hiçbir zaman kullanmaktan ya da saklamaktan kaçınmadığı kişisel özelliklerdir.
Dobralığı, açık sözlülüğü, netliği, öfkesi, sempatisi, duruşu, vefası, kadirşinaslığı, hitabeti, kararlılığı, organizasyon becerisi gibi ve burada zikredemediğimiz çok sayıdaki kişisel özellikleridir bunlar.
İkincisi ise, toplumun değerlerine uygun siyaset etme hususunda ortaya koymuş olduğu yazılı olmayan kurallar manzumesidir. Her iki özellik açısından söyleyebileceğimiz şey Türk Siyasetinde artık bir çıtanın oluşmuş olduğu gerçeğidir. Bu böyledir.
Nitekim yakın örnekte olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Türkiye’de iktidara oynamayı düşünmüş olan ya da iktidarı değiştirmek için rol üstlenmeye talip olan siyasi hareketlerin bu çıtayı dikkate aldığını görüyoruz bir süredir.
Ekmeleddin İhsanoğlu tecrübesi bundan başka değildi mesela. Millî ve mânevî değerlere yabancı olmayan, Erdoğan’ı iktidara taşıyan siyasi saiklere vakıf bir isim olduğu kanaatiyle siyaset sahnesine çıkarılan İhsanoğlu’nda bir şeyler eksik kalınca bahse konu proje de kadük kalmış oldu netice itibarıyla.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nda eksik kalan özellikler kanaatime göre Erdoğan’da var olan ve benim ilk sınıf özellikle arasında saydığım, Erdoğan’ın şahsî karakterinin tabiî bir yansıması olan özelliklerdi. Bu eksikliği giderme noktasında muhalefet cephesinin mesafe alamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ekrem İmamoğlu’nun aday gösterilmesi ile birlikte her iki özelliğin bir isimde meczedilmesi hususunda yürütülmekte olan çabalara şahit olduk bu defa. İmamoğlu’nun, Beylükdüzü Belediye başkanlığı döneminde pek çok İslâmî STK ile temas kurmuş, kimi cemaatlerle dirsek temasından kaçınmamış, söylem olarak da bu ilişkilerini gizlememiş bir isim olduğunu görmüş olduk. Ekmeleddin Bey’de de var olan bu özelliklere başka bir takım özelliklerin de eklenmesi çabasına hali hazırda şahit oluyoruz hepimiz.
Lafını esirgemeyen, üst perdeden konuşan, vücut dilini iyi kullanan, hitabet konusunda önceki tecrübelere göre nispeten daha iyi, öfkesini kontrol etmeye çalışan, kararlı görünen biri var artık karşımızda.
Bütün bunlar Erdoğan tipi bir siyasi kişilik ve buradan da hareketle yeni bir siyasi dil ve kimlik üretimine işaret ediyor. Bu hususta belli ki üzerinde “çalışılmış” bir isim ile karşı karşıyayız.
‘Çalışılmış’ dediğim hususun hassaten altını çizmek isterim. Çalışılmış, çünkü siyaset sahnesine konulmuş bir başarı çıtasının üzerine çıkılması gerekiyor.
Ancak, zaman geçtikçe makyaj dökülüyor işte. Sabırlı olarak görünen, her kim olursa olsun muhatap alıp dinleyen, kendisini olduğu gibiymiş gibi gösteren bir isim, ikinci kampanya dönemi ile birlikte süre uzadıkça kendisini de ele vermeye başlamış durumda artık.
Ordu’da, havalimanının VIP salonunda, VIP kurallarının dışında bir istekle kuralları çiğnemeye çalışan ama kuralların kendisine karşı esnetilmediği bir durumda sinirlenen ve sinirlerine hâkim olamayarak hakaret diline ve hareketlerine sığınan biri bu. Öncesinde oynadığı rolü, kullandığı argümanları, kurduğu cümleleri unutarak kendisini de yalanlayarak sıklıkla yalana müracaat eden ve bu yönüyle kendinden geçen biri var karşımızda.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun görünürde bir dil sürçmesi ile gerçekte ise olacak olanı dile getirmek sureti ile ‘genel başkan’ olarak nitelediği bu adamın Recep Tayyip Erdoğan’ı taklit etmek sureti ile Erdoğan’a rakip olarak üretilmiş bir isim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ama bir gerçek var ortada; 1994 yılından bu yana siyaset sahnesinde tüm Türkiye’nin gözü önünde kendi doğallığı ile siyaset yapan bir isimdir Recep Tayyip Erdoğan.
Onun bu sahnede yer alış sürecinin neredeyse tamamında kendisine, eşine, rahmetli annesine edilmiş hakaretleri alt alta yazmaya kalksak buna sayfalarımız yetmez. Buna rağmen, metanetini koruyarak bugüne kadar büyük bir sabırla siyaset yapabilme başarısını göstermiş biri olduğunun şahitleriyiz hepimiz.
Fakat gelin görün ki, onu taklitle siyaset sahnesine sürülmüş olan Ekrem İmamoğlu daha kampanya sürecinde karşılaştığı zorluklar sonrasında hakareti ve yalanı kuşanmak zorunda kaldı.
Şimdi soru şu: Kendisine giydirilmiş bir rolün gereği olarak siyaset sahnesine çıkartılan birisi, daha kampanya sürecinde bu davranış biçimini bir refleks olarak kuşanmışsa, acaba seçildiği takdirde İstanbul ve -elbette- dolayısıyla Türkiye’yi neler bekliyor olabilir?