Uluslararası Ceza Mahkemesi Afrika ülkelerine karşı mı kuruldu?

Kısa adı UCM olan Uluslararası Ceza Mahkemeleri adında merkezi Lahey’de olan bir mahkeme var. Bu mahkeme Roma belgesi gereği Temmuz 2002’de kuruldu ve yargılamalarına 2003’de başladı. Benim de dahil olduğum birçok kişi bu mahkeme kurulduğunda artık savaş suçları veya insanlığa karşı işlenmiş suçların cevapsız kalmayacağını düşünerek çok sevindi. ABD’nin Afganistan ve Irak’ta, İsrail’in Filistin’de, Çin’in Uygur bölgesinde yaptıklarının cezası verilecekti. Myanmar’da, Arakan’da, Keşmir’de Müslümanlar rahat bir nefes alacak, yapılanların hesabı sorulacaktı.

Hatta MAZLUMDER o yıllarda UCM’le ilgili bir rapor hazırlayarak UCM’nin ne kadar gerekli bir kuruluş olduğuna bizi inandırmıştı. Artık biraz da olsa yeryüzünün masumları Müslümanlara ve diğer topluluklara işlenen suçlarda önemli bir azalma olacaktı.

Fakat bu mahkeme hiç de beklediğimiz gibi çıkmadı. Mahkeme savcılarının ve yargıçlarının gündeminde çok fazla Müslüman coğrafyası yoktu. Onlar Afganistan, Keşmir, Patani, Arakan ya da Filistin’le ilgilenmiyorlardı. Hatta bu mahkeme üyeleri Kabil’de ya da Peşaver’de, Gazze ya da Kudüs’te Müslüman katliamlarını suç olarak görmüyorlardı.

UCM’nin ilgisi Afrika ülkelerineydi. Afrika ülkelerinde yaşananlar ABD, İsrail gibi devletlerin yaptıklarından çok daha önemli görülüyordu. Uganda’da bir savaş suçlusunun onlarca kişiyi katletmesi, ABD Başkanının emriyle Afganistan’da binlerce Müslümanın havadan açılan silahlarla öldürülmesinden daha vahşiceydi.

Afrika’nın ortasında Sudan’ın Darfur bölgesinde bir zulüm vardı. İnsanlığa karşı suç işleniyor, “cancevid” adı verilen Sudanlı Arap kökenli milisler Darfur’un üç büyük şehrinde Afrikalıları katlediyordu. Bu bir bakıma doğruydu. Darfur’da bir insanlık trajedisi yaşanıyordu. Yüz binlerce Darfurlu Müslüman yaşadıkları bölgelerden kaçmak zorunda kalmış, binlercesi öldürülmüştü. Fakat bu durum zaten aniden ortaya çıkmış değildi, İngilizler bölgeye geldiğinden beri yüzyıllardır havada daima bir kan kokusu vardı.

Batılıların burada asıl düşündükleri de aslında Darfur değildi. Bir şekilde Sudan yönetimini Güney Sudan bölgesinin ayrılmasına zorlamaktı. UCM Darfur’da yaşanan felaketlerle ilgili bir soruşturma başlattı. Sudan hükümeti olayın farkına varmayarak Darfur için Güney Sudan’dan vaz geçmek zorunda kaldı ve ülke 2011’de Sudan ve Güney Sudan olmak üzere ikiye bölündü.
UCM’nin Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir’i savaş suçlusu ilan etmesi ve mahkemeyi kabul eden ülkelere gittiğinde tutuklanmasını talep etmesi birçok insan hakları savunucusunun göğsünü kabarttı.

UCM Afrika’daki olayları mercek altına alarak 2004 ve 2005 tarihlerinde mesaisini bu kıtadaki savaş suçlularına çevirdi. Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde isyancı, terörist ve gerilla olup olmadıkları konusunda sağlam deliller bulunmayan kimselere karşı soruşturmalar açtı. Gerçekten bu soruşturmalar içinde en önemlisi, kendi adıma, Uganda’da birçok insanın öldürülmesinden sorumlu olduğu bilinen Tanrının Kurtuluş Ordusu lideri Joseph Kony’e karşı yargılama başlatmasıydı. Bu insan kasabına karşı 2004’te soruşturma açılmasına rağmen bu kişi hala Uganda’nın ormanlarında yaşamaya ve suçlarını işlemeye devam etmekte.

Daha sonra Kenya’da 2008’de seçim döneminde yaşanan 1500’den fazla kişinin ölmesiyle sonuçlanan olayların sorumlusu olarak şimdiki devlet başkanı Uhuru Kenyata ve yardımcısı William Ruto hakkında soruşturma başlatıldı. Kenyata başkan seçildikten sonra İngiltere’ye yaptığı ziyaret sonrasında hakkında yapılan bütün soruşturmalar mahkemece düşürüldü.

Belki de UCM’nin açtığı en ilginç soruşturmalardan biri Fildişi Sahili eski devlet başkanı Laurent Gbagbo ve eşi Simone Gbagbo hakkında dava süreci başlatmasıydı. Bu kişiler Bush veya Netanyahu’nun yaptıklarının onda birini yapmamışken yargılanmaları gerçekten şaşırtıcıydı.

Afrika ülkeleri liderleri UCM’nin kendileri için kurulduğunu geç fark ettiler. Geçen yıl Uganda devlet başkanı Yoweri Museveni Kurtuluş Günü’nde UCM’nin yalnız Afrika ülkeleri davalarına baktığını, Afrika liderlerinin bu durumdan rahatsızlık duyduğunu belirtmişti. Aslında Afrika’da bu durum mahkeme kurulduğundan beri eleştirilmekte fakat yine de mahkemeye üye 30’dan fazla Afrika ülkesi var. Özellikle Botswana bu mahkemenin en önemli savunucularından.

Şimdi artık ilk kez Burundi’nin mahkemeden ayrılacağını açıklaması, Afrika ülkeleri için bir dönüm noktası oldu. Güney Afrika da mahkemeye ayrılma dilekçesi verdi. Güney Afrika’nın mahkemeden ayrılması diğer Afrika ülkelerinin ayrılmasından daha önemli. Birçok Afrika ülkesinde iç savaş yaşanıyor ve savaş suçları işleniyor, insan hakları ihlalleri ise oldukça yaygın. Fakat Güney Afrika’da 1942’den beri ne bir iç savaş ne de siyasal bir gerginlik bulunmamakta. Güney Afrika; Senegal, Gana gibi ülkeler demokrasinin yerleştiği ülkeler olarak kabul edildiği için bu ülkelerde savaş suçlarından söz etmek mümkün değil. Güney Afrika’nın bir diğer yönü de Afrikalılar için bir “abi” devlet olarak kabul edilmesi. Beyazlar ve siyahlar 22 yıldır uyum içinde yaşamakta olup, diğer Afrika ülkeleri için de siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan bir örneklik teşkil etmekte.

Güney Afrika’dan sonra diğer Afrika ülkeleri de Afrika’ya karşı kurulmuş bu mahkemeden çekilecek, üyeliklerini iptal ettireceklerdir. Nitekim öyle de oluyor; Gambiya ve Namibya da UCM’den çekilme yönünde karar bildirdi.

Afrika ülkelerinin bağımsızlık ve özgürlükleri ancak kendi mahkemelerini kurmaları ile mümkündür. Yargıçları ve savcıları siyah Afrikalı da olsa Lahey’den idare edilen bir mahkeme, Afrika’ya barış ve huzur getirmez. Küresel güçlerin egemenliğindeki mahkemeler kendi suçlarını değil zayıfların suçlarını görürler ve kendi işledikleri katliamları unutturmak için diğerlerini öne sürerler.

Artık Afrika ülkeleri için yeni bir dönem başlıyor; kendi mahkemelerini kurma dönemi. Afrika ülkelerinde işlenen suçlar ancak Afrika Ceza Mahkemesinin kurulması ile cezalandırılabilecek. İşte o zaman Afrika, hukuk açısından da beyazların hegemonyasından kurtulacaktır.