Tüccarlar basiretlerini kaybetmeden

En kısa yoldan tanımlayacak olursak tacir dediğimizde, ticaretle uğraşan kimseleri anlarız. Tacir hem geleneğimizin hem yaşadığımız iktisadi hayatın, hem de kanunlarımızın temel kavramlarından birisidir. Mesela, bugün Uzak Doğudaki, Afrika’daki Müslümanların İslamlaşma tarihlerine baktığımızda, Müslüman tüccarların izlerini görürüz. Türk Ticaret Kanununa göre tacir, bir ticarî işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir. Bunun dışında, bir ticarî işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtaları ile halka bildirmiş ve işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticarî işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına (ortak sıfatıyla) muamelelerde bulunan kimse, iyi niyet sahibi üçüncü şahıslara karşı tacir gibi mesul olur.
Türk Ticaret Kanununda yapılan düzenleme, genel itibariyle ticarî işletmeyi esas almaktadır. Ancak Türk Ticaret Kanununun sistemi içinde tacir kavramının da büyük önemi bulunmaktadır. Her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Bu itibarla tacir, her bakımdan üzerinde önemle durulması gereken bir kavramdır.
Basiret, sağduyu, ilim, tecrübe ve feraset ışığıyla görüp sezmeye ve bilip değerlendirmeye esas teşkil eden konuları etraflıca ve tam olarak kavrayabilmekdir. Her tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek, sağduyu sahibi olmak, ileriyi düşünmek ve işlemlerini ona göre organize etmek zorundadır.
Buna göre tacir, memleketin siyasi iklimini, piyasa atmosferini düşünmek, ülke gidişatının istikametini hesaba katmak, içeride ve dışarıda olup bitenlerden ötürü yaptığı işin etkilenme olasılıklarını analiz etmek, ekonomik çalkantıları dikkate almak zorundadır. Yapacağı işin, atacağı adımların, geliştireceği projelerin, yapmayı kararlaştırdığı yatırımların, altına imza atacağı sözleşmelerin her birisini göz önüne alarak, verdiği sözleri, üzerine düşen mükellefiyetleri yerine getirilip getirilmeyeceğini hesaba katıp basiretli tüccar gibi davranıp bir anlamda borçlarının yerine getirilmesini engelleyebilecek hareketleri önceden nazara alması gerekmektedir.
Bugünün dünyasında sıkıntı içerisine düşen herhangi bir işletme tek başına kendisini sıkıntıya sokan bir durumla karşı karşıya kalmamaktadır. Çalışanları, tedarikçileri, mal/hizmet sattığı kişiler, bulunduğu lokasyon, içerisine dahil olduğu pazar, memleketi de tüm olan bitenden payını almaktadır.
Piyasanın en önemli aktörleri olan tacirler arasındayım sürekli. Bu işimin bir parçası. Benim kanaatime göre, tacir kişiler basiretlerini yitirmek üzereler. Geleneğimizde var olan ve kanunlarımızda da yerini almış olan basiretli tüccar kavramı neredeyse bir ütopik kavrama dönüşmek üzere bugün.
Geçtiğimiz günlerde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bir çalışmasını icra eden Doğu Marmara Kalkınma Ajansı’nın Milli Teknoloji, Güçlü Sanayi Hamlesi Yolunda Sanayimizin Geleceği: Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştaylarından birine katıldım.
Finansmana Erişim, Beşeri Sermaye, Kurumsal Yapılanma, Fiziki Altyapı, Ulusal ve Uluslararası pazara Erişim ve Tutunma, Üretim Maliyetleri, Devlet Destekleri, Kalite ve Markalaşma, Profesyonel Danışmanlık Gereksinimleri, Mevzuata Dair Sorunlar ve Ekonomik Belirsizlikler başlıkları arasından hazirûnun belirlediği 6 başlık öncelikli olmak üzere hemen hemen tüm başlıklar ele alındı.
Bu çalıştay, sorunların çözümü noktasında piyasa aktörlerinin katılımlarının sağlanması, görüşlerinin bir sistematik çerçevesinde ele alınması anlamında benim çok ama çok önem verdiğim bir çalışmaydı diyebilirim.
Çok önemli şeyler konuşuldu, notlar alındı ve öyle sanıyorum ki, büyük bir titizlikle buradaki çalışmalar ilgili mercilere iletilmiş olacak.
Çalıştay esnasında paylaştığım bir görüşümün bazı katılımcılar dolayısıyla çalıştay sonrasında iyice pekiştiğini söylemek isterim.
Toplantı esnasında da gündeme geldi; 2001 krizi ile birlikte yürürlüğe konulan en önemli eylemlerden biri bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesi idi. Devlet bankacılık sistemini olması gerektiği çizgiye çekerek bankalara çeki düzen verdi ve bu yönüyle de ekonominin en önemli aktörlerinden birinin kocaman bir tehdit olarak yaşamını sürdürmesinin önüne geçilmiş oldu. Bu aynı zamanda bankacılık sistemi üzerinden piyasanın da terbiye edilmesi anlamına geliyordu. Kredi tanımının genişletilmesi, kredi sınırları, kredi kullanamayacak kişilerin belirlenmesi vs. önemli adımlardı. Nitekim daha öncesinde bilançolarında faaliyet dışı kar kalemindeki şişkinlik gittikçe yerini faaliyet karına bırakmış oldu. Bankalar tam olarak olmasa da asli işlevlerine dönmüş oldular.
Ben benzer bir şeyin tacirler için de yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Gücünün çok ötesinde işlere kalkışan, risk iştahı çok yüksek, risk iştahının yüksekliği sebebiyle hesapsızca yüksek borçlanmalara cüret edebilen, aldığı kredileri faaliyet dışı alanlara yönlendiren, nakit akış dengesini kuramayan, hormonlu bir biçimde büyüyen firmaların denetlenmeye ihtiyacı var.
Hadi gelin bunun adına, Profesyonel Danışmanlık Gereksinimi diyelim. Bankalar, sigorta şirketleri, mali müşavirlik sistemi, ilgili bakanlıklarca vs. elbirliği ile kontrol altında tutulması, denetlenmesi, bilgilendirilmesi, uyarılması gereken bir piyasadan bahsediyorum.
Bir örnek verelim; bugün pekâlâ, herhangi biri, bulduğu bir arsa sahibi ile kat karşılığı sözleşmesi yaparak gücünün onlarca katı yüksekliğinde risklere girmeye cesaret edebiliyor ve bunun önünde herhangi bir engel de yok. Tek güvencesi maketten, topraktan, temelden hadi biraz daha iyi niyetli olalım inşaat aşamasında satış olan bu müteahhitlerin basiretsizliğinin bedelini sizce sadece kendileri mi ödüyor? Arsa sahibi ile yapılan sözleşme, tedarikçi firmalara keşide edilmiş çekler, emekçilerin hakkedişleri, çevre/görüntü kirliği, bölge ekonomisine getirdiği yük, inşaat sektörüne vurduğu güvensizlik darbesi vs. hepsini hesap etmek zorundayız.
“Ticaret yapın, çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir” diyor Efendimiz (sav). Ticari hayatın başıboş bırakılması, düzensizleşmesine ses çıkarılmaması kötü niyetlilere ciddi alanlar açacak ve bir süre sonrasında bozulmuşluğu, iflah olmazlığı, güvensizliği kanıksanmış piyasa, rızkın helalliği noktasında her bir ticaret erbabını sıkıntıya sokacaktır.