Kendi vatandaşlarınca görgüsüz, cahil, kaba, patavatsız, şımarık olarak nitelenen Trump’ın, gerçekte bugünün Batılı tipini temsil eden yegane kişi olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor.
Bugünün Batılı tipi dediğimizde, kastettiğimiz güç ve refah tutkusuna, güvenlik arzusuna tapınan, kibirli ve bencil tip(ler) değil midir?
Güçlü olmak ve refah içinde yaşamak adına, 1492’den beri Batı’nın dışındaki dünyayı sömürmeyi, buraların yer üstü ve yer altı zenginliklerini salt kendi yararı için kullanmayı, kendisine hak olarak gören kişi değil midir Batılı?
Sadece kendi coğrafyasında yaşayan beyazları insan sayan, başka coğrafyadakileri insanla hayvan arasında bir varlık olarak gördüğü için işine yarayanları hizmetçisi olarak seçip hayatta bırakan, geri kalanını doğa yasasının uygulayıcısı sıfatıyla hunharca öldüren değil midir Batılı?
Hizmetçi olarak seçtiği insanlara, yaşadıkları toprakların yer üstü ve yeraltı zenginliklerini en ağır koşullarda devşirtip, kendi ülkesine götüren değil midir Batılı?
Adaleti, özgürlüğü, demokrasiyi sadece kendi coğrafyasına yaraşan şeyler olarak görüp, konu başka coğrafyalar olunca bunların kendi güdümünde ve kendi çıkarlarına uygun seviyede kullanılmasına izin veren değil midir Batılı?
Kendi güvenliğini güneyde Afrika’dan, doğuda Hindistan’dan başlatacak kadar tedirgin paranoyak ve korkak değil midir Batılı?
Hem enerjisiz kalmak hem de enerji imkanları nedeniyle başkalarınca tehdit edilmek korkusuyla Bereketli Hilal’i suyu hiç kesilmeyen bir kan gölü halinde tutmaya kendisini yetkili sayan değil midir Batılı?
Zulümlerini, iç yüzünün çirkinliğini dünyaya haykıranları deli, meczup, despot, sapık, insan eti yiyen canavar… olarak damgalayıp, yalan haberler furyasında boğmaya çalışan değil midir Batılı?
Modernizmi sömürü, aydınlanmacılığı kan dökme, teknolojisi tahribat, barış götürmesi toplumsal felaket anlamında gelmez mi Batılının?
Trump ise kendi vatandaşlarının ona yakıştırdığı sıfatlarla, zikrettiğimiz Batılı tipini layıkınca temsil ediyor.
Örneğin, kendisini yılın adamı seçen dergiyle yaptığı söyleşide, göçü engellemek için ABD-Meksika sınırına duvar örme planını şöyle anlatıyor:
“O duvarı yapacağız. Güçlü hudutlarımız olacak. Fakat sınırlarımızdan insanlar da geçebilecek. Çünkü işçilere de ihtiyacımız var. Bu hem onlar için hem de bizim için iyi. Yasa dışı göçmenlerin içeriye girmesine izin vermeyeceğiz. Göçmenleri belli kıstaslara göre ülkeye alacağız.”
Bu sözleriyle Trump, “O duvarı yapacağız” derken, kendi güçlülüğüne vurgu yapmakla kalmıyor, güçlülüğüyle örtüşen düşüncesinin tek başına onu haklı kılmaya yettiğini söylüyor.
“Güçlü hudutlarımız olacak” derken, güvenlik kaygısının bir paranoya olarak var olduğunu ve bunu yenemese bile azaltmaya yükümlü olduğunu söylüyor.
Kendi belirlediği ve sapasağlam duvarlarla tahkim edeceği sınırlardan, ancak kendisine hizmet edebilecek bünyede ve kabiliyette olanların geçmesine izin vereceğini, onları insan olarak görmese de kendi insanının rahatında araç olarak kullanabileceğini, ancak mütekebbirlere mahsus olan bir ironik dille söylüyor.
Göçlere izin vermemeyi yasa ile irtibatlandırırken, hukukun kendisine mahsus bir değer olduğunu ve başkalarının bu değerden bir nasiplerinin olamayacağını söylüyor.
Kıstaslara bağlı bir kabulden söz ederken de yine kendi halkının güvenliğine, refahına, huzuruna hizmeti esas alan bir “efendi” olarak, layık gördüklerini kendisine kul olarak seçeceğini söylüyor.
Dolayısıyla Trump, lafı eğip bükmeden, rol kesmeden, kap katı gerçeği yumuşatmadan söylüyor sözlerini ve böylece asliyetinden görgüsüz, cahil, kaba, patavatsız, kibirli, hadsiz, şımarık… olan Batılı tipini temsil etmeyi hak ediyor.
Bu manada, iki yüzlü olan Barack Hussein Obama’ydı. Barış götürüyoruz diye Bereketli Hilal’e zulmü, kan, gözyaşını ve acıyı o getirdi.
Terörü önlemek adına terör örgütlerini üretmekle kalmadı, Müslümanlara karşı şirinlikler yaparak, İslamofobiyi o terör örgütleriyle bizzat o kudurttu.
Eskiden doğru olduklarından emin olunmakla birlikte, belgelendirilmesinde zorluk çekilen ABD darbeciliğinin, yine Trump’ın “Artık rejimleri ve hükumetleri devirme dönemi bitti” itirafıyla teyid edilmesine dayanarak, Mısır’daki zulüm mekanizmasının Obama’nın isteğiyle kurulduğu, ülkemizdeki Gezi Eşkıya Kalkışması’ndan başlayarak, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerine ulaşan yıkım ve yıpratma denemelerinde de Obama’nın etkisinin olduğu en saf olanlar tarafından bile anlaşıldı.
Bu durumda “gerçek Batılı kim sorusunu” sormanın da bir gereği yok artık.
Obama’nın iktidar takkesi düşünce Trump’ın tüm gerçekliğiyle görünmesi net bir cevap oldu.
Evet Batılı tipi külliyen olumsuzdur ve Trump da artık tek başına bu olumsuzluğun adıdır.
Ancak burada atlamamız gereken bir hakikat var:
Obama gibi ikiyüzlü, saman altından su yürüten, içten pazarlıklı, sahtekar, hilebaz, dirayetsiz ve iktidarsız bir düşmandansa, Trump gibi açık, net, düşmanlığını kendisine mahsus bir tutarlılık içinde sergileyen bir düşman, bizim için evladır.
Dolayısıyla artık karşımızda gerçek bir Batılı vardır ve bizim ona neden düşman olduğumuz ise aşikardır!