Kahire’nin bu yapış yapış trafiği, ondan daha yapış yapış olan havası sinirlerimi biraz bozuyor. Havaya kalkmış ve oradan biz dünyalıları seyretmek üzere asılı kalan tozdan ve dumandan bir hava tabakası bende derin bir ümitsizliğe yol açıyor. Üstüne üstlük bütün şoförler, sanki absürt bir şoför andına sadık kalmak için gerekliymiş gibi, ellerini kornalarının üzerinden ısrarla kaldırmıyorlar. Bu kaos ve kıyamet sahnesine, maddenin bir isyanı gibi bitimsiz bir korna sesi eşlik ediyor.
Aracı süren arkadaşıma bakıyorum. Yüzünde bir gerginlik emaresi yok. Arada su püskürterek çalıştırdığı ön cam silecekleriyle, sanki sadece camdaki kiri pası değil, ilerlemeyen trafiği, nefes tıkayan egzos dumanını, çığlıkları, kornaları ve bütün bunların yarattığı bir karmaşayı da silip kenara atıyor gibi, ifadesiz diyebileceğim şekilde bakıyor: Su püskürtüyor, korna sesleri biraz kısılıyor, duman dağılıyor; silecek çalışmaya başlayınca trafik açılıyor…gibi.
Günde kaç saat bu trafiğe maruz kaldığını soruyorum. Üç, üç buçuk saati buluyor diyor. İfadesizliği bu kez daha açık seçik görüyorum. Artık birlikte yakınmaya, trafiği ve arkasından modern hayat tarzını içten lanetlemeye, sonunda da kabartmış olacağımız ümitsizliğimizin içine gömülüp somurtmaya hazırız diye düşünüyorum. Modernizm eleştirisi yapmak için güzel bir gün.
Berbat bir durum, diyecek oluyorum. Allah’ım aynı ifadesizlik! Öyle mi dersin, diyor. Gözlerindeki bakışı yakalayınca, ifadesizlik olarak adlandırıverdiğim şeyin, aslında başka bir şey, merhametle karışık bir hoşgörü olduğunu sanıyorum. İlk bakışta kendisini ele vermeyen ve belki ustaca saklanmış güçlü bir ifadenin, ifadesizlik olarak göründüğünü de sezer gibi oluyorum.
“Trafik zor elbette. Trafik celal demek. Ama bak, trafikte bile bir cemal var. Sence de öyle değil mi?”
Öyle mi? Sanırım bu kez ifadesiz bakma sırası bende. Önümüzde uzun bir yol var, acelem yok. Laflıyoruz işte, diye düşünüyorum.
“Trafik insani bir şey değil, onu sevmek zorunda değiliz” diyorum gülerek.
“Hangi trafiği diyor?” muzipçe. “Mesele trafiği sevip sevmemek değil. Mesele trafiği görüp görmemek.
“Sabah biniyorum arabaya. Tam dinlendirmeyen bir uyku çekmişimdir genellikle. Uyku benim kırmızı çizgim. Huysuz, zor bir adamım ama uykusuz kaldıysam, berbatımdır. Fakat arabaya binince havam hemen değişir, biliyor musun?”
Gözüm yoldan, arabanın içine kayıyor. Demode, yorgun, sağından solundan ses gelen bir araba. Sağ ayna telle tutturulmuş. Göğüs kısmında güneşten rengi değişmiş, hafif kabarmış döşeme.
“Belki on senedir bendedir bu araba. Allah’a şükür hep iyi geçindik. En önemlisi, zikir gördü.”
Zikir gördü. Hadi hayırlısı.
“Zikirle tanışan güzelleşmez mi? Bu da öyle. Çok ihvan taşıdı bu emektar.
“Arabaya biniyorum sabah. Evrada başlıyorum. Fatiha’yı bitirince, sokağı da bitirmiş, trafiğe karışmış oluyorum. Sonra diğer ayetler, münacat, tesbihat. Evraddaki her bölümü bitirince, çoğunlukla yolda da yeni bir evreye gelmiş oluyorum. Mesela ‘Ya Lâtîf’ zikrine geçince otobana çıkmış olurum, şaşmaz. Şimdi bu esnada hep uyanık, hep agah mıyım? Ne gezer! Ama zikrullahın kendisinde zaten marifet, bende değil. Arabada ona devam ettikçe, araba da güzelleşir, güzellik yayar sanki. Dışarıdaki kıyamete bakarım, gözlerim dolar bazen. Mahşer yerindeymişim gibi gelir.
“Sen yabancı değilsin, seninle paylaşabilirim: Evradı okudukça içimdeki trafik açılıyor anlatabiliyor muyum, akıyor yani.
“Şimdi bu araba bana bir halvet hücresi gibi. İçine giriyorum, seyre başlıyorum. Dışarıyı görüyorum tabi ama zikrin içinden görüyorum. Zikrin içinden bakınca, dışarıdaki her şey cılızlaşıyor, ağırlığını kaybediyor, silikleşiyor. Trafik de öyle. Her şey bir şey söylemeye çalışıyor sanki.
“Mesele trafiği görüp görmemek demiştim ya. Buydu.”
Karşımda duran bu kanlı canlı dervişe bakıyorum. Hayretim büyümüş, ama içimi hayretten başka bir şey, bir merhamet ve hoşgörü doldurmuş.
Yüzünde yine benzer bir ifadesizlik asılı. O da ağırlığını kaybetmiş, silikleşmiş, hiç olmuş gibi geliyor bana.
Trafiği ve dünyayı güzelleştiren bir on dakikaya sokuyor beni.
Camdan dışarı bakıyorum.
Güneş, mendil satan kadın, yan arabadaki çocuk gülümsüyor.
Trafik ve hüsnüzan
