Terör fırsatçıları

Ankara ve İstanbul’un maruz kaldığı kanlı terör olaylarını bahane edinerek, Recep Tayyip Erdoğan’a duydukları kini, Türkiye’nin güvensizliğine, yönetim zafiyetine, sistem değişikliği tartışmalarına malzeme yapıp, ancak bir düşmanın, istilacının, Oryantalist’in konuşabileceği bir dille, sosyal, basılı ve görsel medyada çirkefliğin, şirretliğin, idraksizliğin, ahlaksızlığın dibini bulmaya çalışanlar, Brüksel’in maruz kaldığı terörle biraz utanmışlar mıdır, dersiniz?

Genel duruşlarına bakılırsa, pek utanmış gibi görünmüyorlar. Ben bu satırları yazarken de kuvvetle muhtemeldir ki onlar, Brüksel’e ağıt manşetleri altında, saldırıyı üstlenen DEAŞ terör örgütü üzerinden, bir punduna getirip, masum Müslümanlara laf sokmaya, AK Parti iktidarını taşlamaya, Cumhurbaşkanı’nı suçlamaya devam edeceklerdir.

Şunu hemen belirtmeliyim, konu terörse, kanı akan, canı yanan masum insanlarsa İstanbul ile Brüksel’in, Paris ile Ankara’nın arasında bir fark yoktur.

Konu terörse, “bizde olduysa, onlarda da oldu” demek, bu yolla yüreğini soğutmaya çalışmak, tek kelimeyle ahlaksızlıktır.

Belçika devleti, velev ki HDP=PKK’lı teröristlere Brüksel’in göbeğinde temsil çadırı açtırmış, çadırın yakılmasından sonra kendi polisleriyle onu koruma altına almış bile olsa, onun şimdi terör yılanı tarafından sokulmasından dolayı memnuniyet duyulamaz.

Benim sözüm, belirttiğim fark, “bizde olması iyidir, AK Parti iktidarını sarsmaya, Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmeye hizmet eder” düşüncesiyle hareket edenlerin, Batı’da meydana gelen teröre ağıt yakmaya kalkışarak, kendi insanının acısını görmezlikten gelip, nerdeyse pisliklerini merhem diye yüzlerine sürecekleri Batılıların üzüntüsüne ortak olan şerefsizlere, haysiyetsizleredir.

Ki, bunlar da gayet iyi bilindiği gibi HDP=PKK’lıdır, CHP’lidir, Paralel Yapı elemanlarıdır, ulu-solculardır, casusluğu kesinleşmiş gazeteci müsveddeleridir, sözüm ona yemek yedikleri sofraya pislemeyi maharet bilen akademisyenlerdir.

Bu manada CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz salı günü, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma, çok talihsiz ama çok da somut bir örnektir.

Kılıçdaroğlu, o konuşmasında, Türkiye’de milli barışın tesis edilebilmesi için yapılan denemeleri külliyen olumsuzlamakla, yeni zamandan, değişen hayat tarzlarından, sistemdeki yenileşme ve yeniden yapılanma zorunluluklarından bihaber olarak, halen Tek Parti Devri’nin basiretsiz, donmuş, saplantılı bakış açısını temsil ettiğinin farkına varamadığı gibi, terör saldırısı sonrası İstanbul’da alınan tedbirler gereği ertelenen derbi maçı üzerine söylediği şu sözlerle de, terör fırsatçılığı konusunda adeta tüy dikmiştir:

“Sen bir maçı bile yapmaktan acizsin. Güvenliğini sağlamaktan acizsin. Turist buraya niye gelsin? Üstelik seçilmiş bir yer, sen oranın bile güvenliğini sağlayamıyorsun, Türkiye’nin güvenliğini nasıl sağlayacaksın. Kendi vatandaşını korumaktan aciz bir hükümet, ülkenin sorunlarını çözemez. Yabancı elçiliklerin bizi bizden daha iyi tanıdığı, terörü bizden daha iyi takip ettikleri anlamına geliyor. Ülkeyi bu nedenle yönetemezler diyoruz. Kendi vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlayamıyor. Türkiye’yi kaosa sürükledin.”

Elbette, “etrafında ne olup bittiğinin farkında olan bir çocuğun bile söylemeyeceği bu sözlere, neden itibar ediyorsun” diyerek, bana sitem edebilirsiniz.

Ancak, bunları %25 oy almış bir partinin lideri söylemişse es geçemezsiniz.

Çünkü bu kişi, öncelikle yerli bir partinin lideri gibi değil, içinde faaliyet gösterdiği ülkenin düşmanı gibi konuşuyor. Bu ise, kasıtla ulaştığımız bir yargı değil, bilakis son terör olayı üzerine Belçika devletinin, Brüksel başta olmak üzere ülke genelinde aldığı tedbirlere bakarak ulaştığımız bir sonuçtur.

Bir ülke ki, havaalanlarını, metro ve tren hatlarını kapatıyor; medyaya kısıtlama getiriyor; halkı evinde oturmaya zorluyor; AB’ye ait yönetim merkezlerini kapatmakla kalmıyor, Türkiye dahil olmak üzere dış temsilciliklerini kapatıyor.

Öte yandan uluslararası ticari markalar, güvenlik nedeniyle Belçika’daki şubelerini kapattıklarını açıkladıkları gibi, neredeyse Avrupa ülkelerinin tamamı, sınırlarına asker yığarak kendini olası bir saldırıya karşı güvence altına almaya çalışıyor.

Hal böyleyken, donmuş zamanların gerici partisi olan CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu, ertelenen bir maçı bahane edinerek, terör fırsatçılığı yapıp, iktidara, bu ülkenin gelmiş geçmiş en başarılı ve en sorumlu Cumhurbaşkanına laf sokmaya çalışıyor.

Kılıçdaroğlu hızını alamayıp, “Son olaylarda bir şey daha öğrendik, Türkiye’de yabancı ülkelerin büyükelçilikleri var. Bunların kendi vatandaşlarına yaptıkları uyarıların ne kadar doğru olduğunu öğrendik. Hükümetin söyledikleri değil onların terör konusunda söylediklerinin doğru olduğunu öğrendik. Bu hükümetin işlevini bitirdiği anlamına geliyor” deme gafletinde bulunuyor.

Üstelik, yabancı misyon şeflerinin kol kola girerek, teröre karşı ortak bir tavır sergilemek için İstiklal’de yürüdükleri bir sırada söylüyor bunları; Belçikalıların kendi yöneticileri etrafında tek bir yürek, tek bir dil oldukları zamanda, değil rakiplerini suçlamak, kendisinden olan her insana kucaklarını en geniş bir şekilde açtıkları bir zamanda söylüyor bunları.

Dolayısıyla Kılıçdaroğlu, devlet yönetimi konusundaki bilgisizliğini, deneyimsizliğini; terör fırsatçılığında birinci gelmeye çalıştığını; vatanseverlikten, millikten nasipsiz olduğunu ifşa edercesine söylüyor.

Öte yandansa, İstanbul’u alarma geçiren potansiyel canlı teröristlerin yakalandığı haberi geliyor ajanslardan; bu elemanların terör örgütü HDP=PKK’nın Suriye ve Kuzey Irak’taki kamplarında faaliyet gösterdikleri, onların PKK’dan devşirme DEAŞ  hücresine bağlı bulundukları bilgisi akıyor ekranlardan.

CHP lideri Kılıçdaroğlu ise, beylik söyleyişle sadece ağzı olduğu için konuşmuş olmuyor, terör fırsatçılığında başarılı bir lider olarak arşiv kayıtlarına giriyor böylece.