MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin özellikle 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra, devletin istiklali, devlet yönetiminin istikrarı konusunda AK Parti iktidarına verdiği destek, takdire şayan bir olumlu siyaset, basiret ve feraset örneği olarak, milletin takdirine ve teşekkürüne mazhar olmuştur.
Söz konusu desteğin, ülke sınırlarının güvenliği tahtında pekişmiş, alınan ilgili kararların ve yapılan sınır ötesi operasyonların koşulsuz desteğiyle taçlanmış olması da Devlet Bahçeli’nin sorumlu devlet adamlığı vizyonunu ayrıca parlatmıştır.
Zikredilen desteklerin ardından (ya da desteklerin verdiği güvenin oluşturduğu ortamda) 2019 seçimlerine yönelik olarak AK Parti ile MHP arasında şimdiden kurulan “Milli Mutabakat” ise, siyaseten gelinebilmiş olumlu son noktadır.
Bunları her iki partinin ilişkilerini tespit ve haklarını teslim bakımından teyiden ilettikten sonra, şimdi şu soruyu sormamız gerekmektedir:
Bu “Milli mutabakat”, siyasi ittifak ve vatan sevgi ve kaygısında ittihad olarak nasıl işleyebilir?
Önce buradaki üç terimle neyi kastettiğimizi netleştirelim:
Mutabakat: “1.Tatbik edilmiş, uygulanmış, 2.Kapak gibi tabakalar halinde kapanmış, örtülmüş; kat kat, 3.Katmerli gözleme” demek.
İttifak: “1.Görüş birliğine varma; uyuşma, 2.Bir konuda birlikte davranmak üzere anlaşma, sözleşme, 3.Bütün oyların katılımı durumu; oy birliği, 4.Birleşme, birlik” demek.
İttihad ise “Birlik” demek.
Yaşar Çağbayır Sözlüğü’nden aktardığımız bu karşılıklarına göre, mutabakat terimi, ittifaka ve/ya ittihada mahsus bir sonucu belirtirken, Arapça “wfk” kökünden gelen ittifak bir uyum ve uzlaşmayı, “whd” kökünden gelen ittihad ise birliği ve birleşmeyi ifade etmektedir.
Bu açıklamaya (ya da anlamsal açıklığa) yaslanarak, AK Parti ile MHP’nin mutabakatını ilk anda siyasi ittifak kararının beraberinde getirdiği olumlu bir sonuç (anlaşma, sözleşme) olarak niteliyoruz. İttifak, ona sevk eden veya onu gerekli kılan şartların kaybolmasıyla kendiliğinden ortadan kalkacağından, yürürlüğü de yine bununla mukayyet olacaktır.
Birlik ve birleşme olarak ittihat ise, mezkur durumun fevkindedir. Elbette bir ittifak istenildiğinde ittihada evrilebilir, ancak ittihattan ittifaka geçilemez, en azından yapısal bir ayrım söz konusu olmadığı sürece bu mümkün olmaz.
Ne var ki, belirttiğimiz çerçevedeki mutabakatın, “Milli”likle nitelenmesi, söz konusu evrilebilirliği “ima etmesi” bakımından da aklımızı karıştırmaktadır.
Şundan ki, AK Parti’yi kuran ve çalıştıran siyasi zihniyet ile MHP’yi kuran ve çalıştıran siyasi zihniyet arasında önemli benzerlikler vardır fakat bu benzerliklerin aynılaştırılması mümkün olmadığı gibi mevcut farkların farksızlaştırılması da son derece zordur.
Tarafların, ittifak üzere vardıkları siyasi mutabakatın ittihada dönüklüğünü, karşılıklı olarak Rabia ve Bozkurt işaretleri yaparak, Kızılelma aslında “i’lây-ı kelimetullah” idealidir diyerek, “Tanrı dağı kadar Türk Hira dağı kadar Müslümanız” mottosunu tekrarlayarak makulleştirmeleri ve dolayısıyla izah etmeleri de mümkün değildir.
Bu belirsizliği ya da karışıklığı somut bir örnekle açıklayacak olursak:
Kürt seçmenin oylarını hak etmek, yapısal olarak MHP’nin önemseyeceği bir husus değildir.
Fakat bu, AK Parti için “Kürt seçmenin oylarını hak etmenin” ötesinde, vatan sevgisinde müşterekliği korumak, Anadolu Mayası’nın yüz yıllara baliğ olarak oluşturduğu sentezi sürdürmek ve ortak inançların doğal bir sonucu olan uhuvveti (kardeşliği) baki kılmak bakımından hem sorumluluktur, hem görevdir, hem de asli ve değişmesi mümkün olmayan bir hüviyettir.
Ulaştığımız bu sonuçta, 2019’dan itibaren yönetim sisteminde meydana gelebilecek değişikliklerin netleşmemesi veya en azından bizim uygulamasını görmeden mümkün olabilecek değişiklikleri adlandıramayışımız, soyutlayamayışımız da bir handikaptır. Buna bağlı olarak, iki partinin varlığıyla sınırlanabilecek yeni yapıda, MHP’nin bunlardan en güçlü olanına dahil olmak için, zikrettiğimiz mutabakatla bir erken rezervasyon yaptırıp yaptırmadığından, aynı durum üzere AK Parti’nin benzer ama aynı olmadığı yapıları kendi içinde massetme kararı alıp almadığından da emin değiliz.
Fakat bu ikili durum her ne yönde bir geçerlilik kazanırsa kazansın, vaki olan “Milli mutabakat”ın, siyasi ittifak, vatan sevgi ve kaygısında ittihad olarak verimli işleyebilmesinde hem nazari hem de fiili düzeyde büyük sorunların yaşanma ihtimali çok yüksektir.
“Milli mutabakat”ın ürettiği suni rüzgarla, daha şimdiden Kürt kardeşlerimizin kimi işgüzarlarca “millilik” vasfından tart edilmeye kalkışılması, en azından bu yönde bir psikolojik geriye itme teşebbüsünün uçlanmaya başlaması, konu edindiğimiz ittifakın / mutabakatın doğal sonucu olarak görülse de, vatan sevgisinin, istiklal azminin ve uhuvvet içinde birlikte var olma ahdinin görüngüsü olan ittihadın zararınadır.
İttihadın zararına gelişen ittifaklar ise Türkiye’nin milleti nezdinde makul, makbul ve muteber olamaz.