Şimdi Güney’e göç zamanı

Sudanlı yazar Tayyib Salih’in “Kuzeye Göç Mevsimi” romanı sadece Arap dünyasının değil dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Salih, sömürgeciliğin Sudan toplumundaki izlerini büyük bir titizlikle eserinde işler. Adeta Johna Conrad’ın romanlarındaki Batılıların Afrika algısı, Salih tarafından bir hesaplaşmayla yıkılır. Fakat Salih kurtuluşu yine Batı’da arar ve kuzeye (Londra) göç ederek sömürgeciliğin travmasını atlatmak ister.

Son 75 yılda Afrika’dan İngiltere, Fransa, ABD gibi kuzey ülkelerine göçler yaşandı. Bu göçler bir bakıma Afrika’nın makus tarihinden kurtulma çabalarıydı. Kuzeye göç eden Afrikalılar daha müreffeh bir hayata kavuştular, fakat Afrika kimliğinden ve kültüründen de giderek uzaklaştılar.

Her yıl 1 milyondan fazla Afrikalı daha iyi bir hayat yaşamak için kuzey ülkelerine göç ediyorlar. Batılı gibi yaşamak, hayatını devam ettirmek bir cazibe merkezi haline gelmeye devam ediyor. Fakat her göç insandan daha fazlasını alıp götürüyor.

İstatiksel verilere göre en fazla göç veren Afrika ülkeleri Senegal, Eritre, Etiyopya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Güney Sudan. Senegal gibi istikrar ve demokrasiyi yakalayan bir ülkeden olduğu gibi tek parti yönetiminin tüm unsurlarını baskıcı bir dille kullanan Eritre’den veya sıcak çatışmaların halen devam ettiği Kongo ve Güney Sudan’dan gelen bu göçler Afrika insanının daha refah yaşamak istemesi, baskı, şiddet ve savaş ortamından kurtulmak istemelerinden kaynaklanıyor.

Afrika’da göç vermeyen ülkeler de var; Namibya, Güney Afrika, Botswana ve Angola. Bu ülkelerin en belirgin özelliği Güney Afrika ülkeleri olmalarının yanı sıra petrol, altın, elmas, platin gibi zenginliklere sahip olmaları. Her dört ülkede de istikrarlı bir siyasi yapı var. Güney Afrika hariç, şiddet ortamından uzaklar. Afrika’nın kuzeyinden, batısından ve doğusundan bu ülkelere yaşanan göçler bir yabancı düşmanlığını da ortaya çıkarıyor.

Güney Afrika, Zimbabwe, Zambiya ve Namibya’da beyazlara karşı 20 yıl önce bir düşmanlık baş göstermiş ve yüz binlerce beyaz bu ülkelerden göç etmek zorunda kalmıştı. Şimdi ise siyahların siyahlara karşı bir yabancı düşmanlığı söz konusu. Güney Afrika’da Zimbabweli, Somalili, Etiyopyalı, Mozambikli düşman olarak kabul ediliyor her geçen gün onlara karşı yeni bir şiddet dalgasına rastlanıyor. Beyazlar bu yabancı düşmanlığından şimdilik etkilenmiyor ve sessiz kalmakla yetiniyor.

Afrika’ya güney bir göç yaşanıyor. Bu göçü gerçekleştirenler yalnız Afrikalılar değil, Avrupalı beyazlar ve Çinliler de bu göç kervanına katılmış durumda. Angola’ya yoğun bir Portekiz ve Brezilyalı göçü var. 20 milyona yaklaşan nüfusun hemen hemen 5 milyonunu ülkeye son 10 yılda gelen beyazlar oluşturuyor.

Angola’nın başkenti Luanda, dünyanın en pahalı şehirlerinin başında geliyor. Bir apartman dairesinin kirası 3-4 bini buluyor. 1 dolara diğer Afrika ülkelerinde alacağınız bir litre sütü,15 dolara marketlerden alabiliyorsunuz. Meyve ve sebze fiyatları da oldukça pahalı.

Angola’nın Portekizliler için bir cazibe merkezi olmasının nedeni petrol ve doğalgaz bakımından zengin bir ülke olması. 1970’li yılların ortalarına kadar Portekiz sömürgesi olan Angola, şimdi Portekiz’e borç veriyor. Avrupa’da son yıllarda baş gösteren kriz nedeni ile işsiz kalmış yüzbinlerce Portekizli Angola’ya göç ederek Angola vatandaşlığı için müracaatta bulundu. Angola eski efendilerine şimdi efendilik yapmaya çalışıyor. Birçok Portekizli, Angola büyükelçiliklerinde vize alabilmek için sırada bekletiliyor.

Angola ile Portekiz ve Brezilya arasında tarihi bir ilişki var. Bu ilişki biçimi İngiltere ve Fransa’nın sömürgeci zihniyetinden biraz farklı olup daha çok Portekiz’in Angola ve Brezilya’da uyguladığı sömürgecilikte kültürel hegemonya biraz daha öne çıkıyor. Portekizliler Fransa gibi Afrika ülkeleri ile ilişkilerini askeri ve siyasi unsurlarla devam ettirmediler veya İngiltere gibi egemenlik sömürgeciliğini takip etmediler.

Angolalılar Portekizlilerin bu göçünden yaşadıkları tarihsel tecrübe nedeniyle rahatsız değiller ve kolaylıkla Portekizlileri kabul etmeye başladılar. Eğer bu göçü içselleştirirlerse yakın gelecekte yeni bir Portekiz Angola toplumundan söz edebiliriz.

Afrika’ya gerçekleşen diğer bir göçün aktörleri Çinliler. Çinliler Afrika’ya geliyorlar ve Afrika’nın birçok yerinde Çinli yerleşim kolonileri kuruyorlar. Güney Afrika’nın, Kenya’nın Baraka evlerinde Çinlileri sıklıkla görebiliyorsunuz. Nijerya ve Güney Afrika’da Çinlilerin nüfusu 250 bini geçmiş durumda. Beyazları ülkesinden kovan Zimbabwe Devlet Başkanı Mugabe, ülkesinin kapılarını Çinlilere aştı. Zimbabwe’nin her yerinde şimdi Çinlileri görmek mümkün.

Çinliler Afrika’ya yalnız yatırım yapmak için gelmiyorlar aynı zamanda yerleşmek için geliyorlar. Afrika’da bu göçler sayesinde Çin-Afrik dediğimiz yeni bir toplum oluşuyor. Afrikalılar da şimdilik Çin’in Afrika’da sömürgecilik geçmişi olmadığı için pek rahatsız değiller. Fakat Çin aslında Afrika’daki sosyal dengeler açısından bir rahatsızlık oluşturacağının henüz farkında görünmüyor. Afrika’da bugün Çinlilerin sayısı 1 milyonu buluyor. 2050’de ise bu rakamın 30 milyonu aşabileceği tahmin ediliyor.

Aslında emperyalizm ve sömürgecilik Afrika’da hala prim yapıyor. Avrupalılar en olumsuz şartlarda Afrikalıları ülkelerine çekerken, kendileri de Afrika’ya yerleşiyor. Biliyorlar ki Afrika’da var olmanın ön koşulu sürekli bu kıtada kalmaktan geçiyor.

Artık Afrikalılar için göç mevsimi güneye olmalı. Arzu ettikleri refah yaşam, özgürlük, adalet kuzeyde değil güneydedir. Afrikalıların toprakları Afrikalılara aittir. Bu topraklarda yaşamak da öncelikle onların hakkıdır. Eğer kuzeye göç etmeye devam ederlerse yarın bu topraklar da onların olmayacaktır.