Silahların gölgesindeki çocuklar

2000’li yıllarda hemen bütün dünyada yankı uyandıran “Sudan’ın Kayıp çocukları” isimli bir belgesel film vardı. Ardından romanı yazıldı bu belgeselin, daha sonra da Amerikan film yapımcısı bir şirket konuya el atarak yüksek bütçeli bir film yaptı. Filmde yaşanmış bir olaydan yola çıkarak Sudan’daki iç savaşta Güney Sudanlı çocukların dramı anlatılıyordu.

Filmi izlemiş olanlar hatırlarlar. İç savaşta en fazla acıyı çocuklar çekiyordu. 700 bine yakın çocuk iç savaşta annelerini ve babalarını kaybetmiş, birçok çocuk, asker olmaya maruz bırakılmıştı. Filmin sonunda Sudan’daki Beşir yönetimine ustalıkla bir algı operasyonu oluşturuluyor, Sudan en nefret edilecek ülke haline getiriliyordu.

Daha sonraları benzer temalı birçok film yapıldı ABD’li, İngiliz, Fransız ve Alman yapım şirketleri tarafından. Belki bu filmlerden 10 kadarını izledim. Filmlerde dikkat çeken hep Sudan’ın kuzeyinden gelen silahlı bir grubun, çocuklar oyun oynarken veya geleneksel bir gösteriyi izlerken “Allahu Ekber” diye saldırmaları, etrafa gelişigüzel ateş açmaları, insanları öldürmeleri, kadınlara tecavüz etmeleri ve çocukları kaçırmalarıydı.

Bu filmlerde gösterilen sahnelerin yaşandığından kuşkum yok. Gerek Güney Sudan, gerek Darfur’da benzeri olaylar yaşanmıştır. Fakat burada üzerinde durulması gereken nokta, Batı sinemasının özellikle Sudan’ı hedef almasıdır. Çünkü bu tip vahşi olaylar sadece Sudan’da yaşanmıyor. Orta Afrika Cumhuriyeti, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde de yaşanıyor.

Güney Sudan bağımsızlığını kazandığı 2011’den beri bu film sahnelerinde gösterilen olaylar birebir yaşanıyor. Son iki senedir Güney Sudan’da iç savaşta ölen 50 bin kişiden 15 bini çocuktu. 30 bine yakın çocuk anne ve babasını kaybetti. 5000’e yakın çocuk cinsel istismara maruz kaldı. Fakat bunları yapanlar Sudanlılar değil, Sudan’a karşı savaşan ayrılıkçı örgütlerdi. Bu kez Güney Sudanlılar daha önce Sudanlıların yaptıklarını iddia ettiklerini kendi halklarına yapıyorlardı.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 30 bine yakın çocuk asker bulunuyor. Bu çocuklar sadece asker olarak kullanılmıyor, başka kötü niyetli amaçlar için de kullanılıyor. BM barış gücü askerlerinin gözü önünde yaşanıyor bu olaylar. Dünyada en fazla tecavüz saldırısı bu ülkede gerçekleştiriliyor ve mağdurların çoğunluğu da çocuk.

Orta Afrika Cumhuriyeti’nde iki yıl önce etnik ve dini bir çatışma yaşandı. 3 bine yakın Müslüman, anti Balaka adı verilen Hıristiyan milisler tarafından katledildi. Başkent Bangui’deki Müslüman Mahallesi günlerce bu milislerin saldırısına uğradı. Müslümanlar öldürüldü, işkence edildi ve tecavüze uğradı. Hiçbir film yapımcısı yaşanan bu katliamı görmedi. Hiçbir af örgütü bu yaşananlarla ilgili hukuki sürecin başlatılması çağrısında bulunmadı.

Bölgeye gelen 11 Fransız askerin de çocuklara tecavüz ettikleri iddia edildi. Hatta saldırıya uğrayan çocuklar da kendilerine cinsel istismarın yapıldığını söylemelerine rağmen kovuşturulmalarına bile gerek duyulmadı.

Öncelikle şunu söylemek gerek. Savaşların bedelini en fazla çocuklar ödüyor. Bu çocukların hakları birçok bölgede sivil toplum kuruluşu olmasına rağmen yeterince sahiplenilmiyor. Batılılar, söz konusu kendi destekledikleri gruplara saldırı olunca malzeme olarak kullanıyor, fakat algı oluşturmaları ancak kendi amaçları üzerinden yapıyorlar.

Mali, Güney Sudan, Mozambik, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Somali, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Nijerya, Kamerun, Çad ve Nijer’de çocuklar silahların gölgesinde yaşıyor. Fakat bu silahlar bu çocukları korumaktan ziyade onları istismar etme, öldürme görevi görüyor.

Kamplar, çocukları korumak yerine onları bir suçluya dönüştürmekte. Sudan’ın Darfur bölgesinde ziyaret ettiğimiz birçok kampın korumasını ellerine silah tutuşturulmuş çocuklar yapıyordu. Mali’de kamplarda çocuklar çetecilik yapıyor. Hırsızlık, adam öldürme vs. gibi suçları işlemekten çekinmiyor.

Türkiye’de yardım organizasyonlarının film, belgesel çalışmaları var mı bilmiyorum ama yardım örgütlerinin bu faaliyetlere girişmesi artık elzem. Batı bize sadece belirli bir renk tonunda mağduriyeti gösteriyor. Oysaki bu çocuklar gösterilenin çok üzerinde bir mağduriyetle karşı karşıyalar.

Yetim çocuklar üzerine çalışmalar yapan bizim de güzide kuruluşlarımız var. Fakat artık bu kuruluşlarımızın sinema dilini de kullanması gerekir. Bazen bir film, milyonlarca dolara mal olan bir insani yardımdan daha çok işlev görebilir.

Gelin bu çocuklara yapılan vahşetin durdurulması adına biz de bir adım atalım. Sinema dilini kullanarak, siyasi propagandalar yapmaktan kaçınarak çocukların yaşadığı dramı gösterelim. Algı oluşturmadan onların nazik ve tertemiz hayatlarını kirletmeden yapalım bunu.