Şiir bir direniş çağıltısıdır

Zulüm oldukça direniş de devam edecektir. Özellikle Afrika’da. Küresel sistemin dünyayı kuşatmaya başladığı şu dünyada şiir belki de direnişin en önemli araçlarından biri. Şiir yoluyla dünyaya sesini duyurmak, haklılığını haykırmak, egemen Batıcı güçlere karşı şiirin o evrensel sesi ile haykırmak.

Afrika’da sözlü kültür yazıdan daha gelişmiştir. Moritanya şairlerin ülkesi olarak bilinir. Sudan şiirinin hem Arap hem Afrika edebiyatında önemli bir yeri vardır. Sudan şiirinde benim favorim Abdulkerim el Kabli’dir. El Kabli, geleneksel Sudan şiiri ile modern şiiri birleştirmiş bir isimdir. Onun şiirlerinde aşk, acı çekme, vatanseverlik duyguları hakimdir. Şiiri bir duygu aracı olarak kullanır el Kabli.

Sudan’ın sosyal hayatını folklorik özelliklerini anlamak istiyorsanız el Kabli’nin şiirlerini okumalısınız. Onun şiirlerinde Sudan kültürünün ne kadar zengin olduğunu fark edersiniz. Şiirlerinde bazen kişisel unsurlar bazen de toplumsal öğeler öne çıkar.

Darfur sorununun patlak verdiği, binlerce kişinin öldüğü, yüz binlerce insanın göç etmek zorunda kaldığı olaylarda el Kabli, şiirini barış için, iki toplum arasında uzlaşmayı sağlamak için kullanmıştır. Daha önceki isyanlar sözcükleri onun kaleminde uzlaşmaya, beraber ve birlikte yaşamaya dökülmüştür.

Afrika hep Batılıların zihin dünyası ile aktarılmaya çalışılmıştır edebiyat dünyasına. İşte bu algıyı kıran, Afrika şiirinin gücünü dünyaya kanıtlayan Zimbabweli şair Musamura Zimunya’dır. Zimunya’nın şiirlerinde duygulardan çok gerçekler vardır. Yaşanılan bir Afrika vardır onun dünyasında. Afrika yoksuldur, yoksundur ama kendine ait zenginliklerle doludur. Bu zenginlikleri sömürgeciler anlayamaz, çünkü asıl zenginlik madenler değil, Afrika insanın yıllardır biriktirdiği, yaşadığı geleneklerdir.

Zimunya’nın şiirlerinde Batı kolonyalizminin yapıp ettikleri görülür, öfkelidir bunlara karşı ama intikamcı değildir. Çünkü hep bir umut vardır Zimunya’nın şiirlerinde. Batılılar bir gün ülkesinden gidecek, Zimbabwe halkını kendi kaderleri ile baş başa bırakacaklardır. Çünkü kolonyalizm insanı verimli olan bu topraklarda yok olmaya mahkumdur. Zimbabwe halkının en önemli direnişi şiirle olacaktır, şiir ona yol gösterecek, yolunda ışık olacaktır.

Zimunya şiirlerini önce ana dili Shoyaca sonra da İngilizce yazmıştır. Çünkü önce kendi insanını şiirle bilinçlendirmek sonra da Batılılara kendi insanlarını anlatmak istemiştir. Onun şiiri boşa yazılmış sadece duyguları savruşturan bir şiir dili değildir, gerçeklik onun şiirini farklı kılan, hakikati gösterme bilinci ile hareket etmesidir.

Afrika’nın genç şairleri içinde Harriet Anena’nın ayrı bir yeri vardır benim şiir dünyamda. Anena Uganda’da yaşananları size o kendine has şiir tarzı ile anlatır. Bazen şiirlerinde onunla birlikte bir yolculuğa çıkarsınız. Kampala’da sokak çocukları ile bir ekmeği bölüşürsünüz ya da bir Mango suyunu, Tanrının Kurtuluş Ordusu adlı Hıristiyan radikal terör örgütüne karşı mücadele eden bir çiftçi olarak bulursunuz kendinizi. Çocuklarını bu eli kanlı terör örgütüne vermemek için direnen anne baba olursunuz bazen.

Bazen bir gerillasınızdır, haksızlığa karşı çıkıp ormanları kendine mesken etmiş. Toprakları için savaşan bir çiftçisinizdir veya kocasını alkolizmden kurtarmak isteyen üç çocuklu bir anne.

Anena’nin şiirlerinde politik kaygılar olsa da onun şiirini güçlü kılan anne ve çocuk metaforlarıdır. Onun şiirlerinde çocuklar ve anneler her daim masum direnişin öncüleridir.

Anena’nin şiirlerinde yaşamakla ölmek arasında derin bir ilişki vardır, bir bakıma Araf gibidir. Albinolu bir çocuğun yaşadıklarında “Ben hala ölüyüm ama sesim yankılanıyor” derken bile onun aslında ölmediğini, hayatı tekrar canlandırdığını söyler.

Direniş ile şiirin iç içe geçtiği Afrika ülkesi Mozambik’tir benim gözümde. Çünkü şiir Mozambik’te hiç de boşuna yazılmış değildir; Şiirle elem, direniş hep iç içe olmuştur. Mozambik’in sömürgecilik ve bağımsızlık mücadelesi tarihinde şiir daima direniş ve isyan hareketini besleyen bir etken olmuştur. Jose Craveirinha da bu Mozambik şiirinin öncülerinden biridir. Türkiye’de pek tanınmasa da onun sesi sadece Afrika’ya değil bütün dünyaya yayılmıştır. O Negritude hareketinin Mozambik’teki öncüleridir. O bir Afrikanist olsa da şiirlerini sadece siyahlar için değil dünyada özgürlük mücadelesi veren herkes için yazmıştır.

2003’te hayata veda ettiğinde şiirini insanlığa miras olarak bırakmıştır. Jose’nin şiirleri Mandela’nın söyledikleri gibidir; Onun şiiri bir ırkın bir ırka karşı üstünlüğü için değil, hiçbir ırkın, milletin, halkın diğerine üstün olmaması için yazılmıştır.

Bugün yaşayan Mozambik’in en büyük şairi dendiğinde tereddüt etmeden Marcelino dos Santos derim. Mozambik’in Maputo şehrinde ilerlemiş yaşına rağmen şiir sayesinde dimdik durduğunu, şiirin gücü sayesinde nefes alabildiğini hissetmiştim.

Bugün Mozambik halkının yaşayan en büyük direniş kahramanıdır Santos. O şiir ile politikayı birleştirmiş ender şahsiyetlerden biridir. Mozambik siyasi ve edebiyat tarihi ancak onunla bir birliktelik oluşturabilir. Ne şairliğinden ne de politik liderliğinden hiçbir zaman vazgeçmeyen Santos, şiirlerini Mozambik’in özgürlüğü için yazmıştır.

Mozambik’te sömürgeciliğe karşı 1962’de kurulan Mozambik Kurtuluş Partisi(FRELİMO)’nin kurucularındandır Santos. Partinin uzun dönem başkan yardımcılığını da yapmış olan Santos Mozambik siyasi tarihinin üç önemli figüründen biridir aynı zamanda. Onun şiirlerinde Mozambik’in bütün gerçekliği, mücadelesi vardır. Onun şiirleri Portekiz sömürgeciliğine karşı direnişin adıdır.

Türkiye ile Afrika arasında en önemli benzerlik aynı süreçleri yaşamasalar da direniş şiirlerinin ortak bir tema içinde olmasıdır. Bizde bu bazen 28 Şubat’a karşı bazen de hain 15 Temmuz darbe girişimine karşı yükseltilen sesin benzerliği ile Afrika’daki küresel güçlere karşı direniş sesi aynı şiirdir. Ve bu şiir hiçbir zaman susmayacak, direnişin çağıltısı olmaya devam edecektir.