Piyasanın koşulları karşısında ayakta duramayıp yıkılan bir firma biliyorum. Sahiplerini iyi tanıdığım için bir hayli üzülmüştüm doğrusu. Aileden gıda işi ile iştigal ederlerdi. Tanınan, bilinen, sözleri muteber, saygın, borçlarına sadık kişilerdi. Bugünden geri doğru bakınca haklarında konuşan çok oluyor tabi. Kimi nakit yönetimini iyi yapamadılar diyor, kimi ise bayiliğini yaptığı ana firmanın gazabına uğradıklarını söylüyor. Kimine göre malda yakalandılar, kimine göre banka borçlanmalarını kontrol altına alamadılar. Herkes bir şey söylüyor işte. Ama hiç kimse haklarında kötü konuşmuyor, hak yediler demiyor, piyasayı vurup kaçtılar demiyor, borç taktılar demiyor. Bilakis aile efradı bir olup, bir yandan tüm borçların üstesinden nasıl gelirizin hesabını yaparken diğer yandan da günlük ihtiyaçlarını karşılayacak kadarlık işi üretmenin derdindeler. İşleri zor. Kendilerini tanımış, kendileri ile bir şekilde hukukları oluşmuş kim varsa hepsinin yaptığı gibi ben de kendileri için duacıyım. İnşallah düze çıkarlar da eski parlak günlerine yeniden kavuşurlar.
Piyasa böyle bir şey; bir kez tökezlersen her şey birbiri ardına üzerinize devriliveriyor. Büyük bir sakinlikle yönetmek gerekiyor bu süreci. Panik havası hiç iyi gelmiyor bu süreçte her kim varsa. Alacaklısı, borçlusu, işin sahibi her kim ise büyük bir soğukkanlılıkla hareket ettiğinde bazı şeyler daha da kolaylaşıyor. Dikkat ediyorum da, bahse konu firmanın sahipleri de öyle yapıyorlar. Elde ne var, nereye borcumuz var, nereden gelecek var.. hepsini masaya yatırarak çözüm yoluna gitmeye çabalıyorlar. Önemli bir kısmını da hallettiler çok şükür.
Bankalardaki ipotekli yerler bankalar tarafından nakde çevrilmek isteniyor, bankalar ile müzakereler yürütülüyor, teminattaki çeklerin vadesi bekleniyor, tahsil edilen çeklerle borç azaltılıyor, haciz başlatanlarla masaya oturuluyor. Kolay işler değil bunlar.
Çok sevdiğim bir ağabeyim geldi geçtiğimiz günlerde. İstanbul seçimlerini konuştuk biraz. Siyaset sahnesindeki hareketlilikten söz ettik. Çoklukla kendimize dönük acıtan laflar ettik bir süre. Ekonomi ne olacak böyle filan derken bir konu açılıverdi konuşmanın normal seyriyle. Dara düşmüş bir esnafın ihtiyacını görmek için aldığı bir inisiyatiften söz etti.
“Filanları bilirsin” dedi. “Evet abi” dedim, “Allah yardımcıları olsun” diye ekledim. “Onların bir mülkü varmış, bankada ipotekliymiş, banka 300 bin TL civarındaki alacağına karşılık olarak ipoteği nakde çevirme sürecini başlatmış. İcradan satışlarda ederinin çok altında gider bilirsin böyle yerler. Filanlardan falan ile görüştüm, bu mülkün değeri ne eder diye sordum, bana “aslında 700 bin TL eder” dedi, ben de kendilerine bankanın icradan satış ihalesine gireceğimi kaç paraya alırsam gelip üzerini sana tamamlayarak burayı 700 bin TL’ye alacağım dedim” dedi.
Dondum kaldım bir an; bu cümleleri kuran o güzel insanın gülümseyen gözlerinin içine bakarak.
Normal koşullarda (buradaki normali vahşi piyasa normali olarak kabul buyurunuz lütfen) bu ağabeyimiz bu satışa girse bu mülkü pekâlâ yarı fiyatına alır, banka borcunu tahsil eder, mülkün asıl sahibi de gönülsüz de olsa, satış rakamından memnun olmasa da borçtan kurtulur olay biter.
Ama bunu düşünmeyen, böyle hareket etmeyen biri var işte karşımda.
“Girdim ihaleye, 320 bin TL’ye mülk bana kaldı. Banka borcunu tahsil etti, herhangi bir alacağı kalmadı böylece. Mülk bana devroldu. Ben de şimdi gidip 380 bin TL’yi ödeyeceğim filanlara. İşleri görülür böylece” dedi.
“Sen ne güzel Müslümansın böyle ağabey” dedim. “Estağfurullah” dedi. “Kim yapar bu senin yaptığını bu devirde” dedim. “Başka çaremiz mi var, böyle olmak zorunda değil miyiz, buna mecbur değil miyiz” diyerek baktı yüzüme. Sonrasında birdenbire ayağa kalktı, kendisini tanıyan herkesin bildiği o tezcanlılığını ve yüzünü dolduran gülümsemesini de yanına alarak hızlı adımlarla kapıdan çıktı, gitti.
Fırsatçılığın, her ne pahasına olursa olsun mutlaka ama mutlaka kazanma peşinde olmanın, çürümüşlüğün, ayak kaydırmanın, hak yemenin, alın teri sömürüsünün, haksız kazancın gözümüze gözümüze sokulduğu zamanlardan geçerken birdenbire adaleti tutup da ayağa kaldıran birini görmek acayip heyecanlandırdı beni doğrusu.
Dikkat ederseniz hiç isim vermeden yazdım bütün yaşadıklarımı. Hani içinizden bazıları, örneklik teşkil etsin diye isim isteyebilirler ama bu konuyu çok düşündüm, isim vermeyeceğim. Birincisi, ağabeyim bundan rahatsız olur. İkincisi filanlar incinebilir. Ama daha da önemli bir şey var üçüncü gerekçem olarak, bu hadiseyi görünür alana taşımamın hakikati tüketip yok etmesinden çokça endişe ediyorum doğrusu.
Varsın görünür alan adaletsizliklerle, paçozluklarla, sahtekârlıklarla, kötülüklerle dolu olsun. Tüm görünür alanlardan, görünür alanların aldatıcılığından, sahteciliğinden burnumuzu çıkarabilirsek eğer, görünmeyen alanlarda, sandığımızdan daha fazla yaşanan güzelliklerle karşılaşmış olacağız aslında. Ve bu güzellikler kurtaracak bu memleketi, ben artık buna inanıyorum.