Saklanası ders kitapları

Okullar açılırken tekrar görüyoruz ki, ders kitapları artık bir meselemiz olmaktan neredeyse çıkıyor.

Kitapları satın aldığımız yıllarda, eksikleri tamamlamak için, yazarlar arasındaki öğretmenler tarafından yapılan seçimleri dikkate almak için, hiç değilse ders kitaplarına dair bir ilgiye sahip olmak zorunluluktu.

Kitaplar ücretsiz, topluca, ayağa gelmeye başladıktan sonra, “beleş” şeylerin başına gelen değer yitimi ders kitapları için de gerçekleşti.

Artık veliler bu ücretsiz kitaplar sebebiyle kitap aramak zorunda değiller. Ama aynı zamanda birçoğunun ders kitabıyla tek teması da böylece kopmuş oldu. Öğrencinin ders kitabı derdi zaten pek azdı, giderek daha da azaldı.

Günlük harcıalem malumat akışının bazı izleri ve yansımaları her evde şöyle ya da böyle dolaşıma girer. Sosyal medyada parlayan bir keps, bir eğlenceli video, yerine göre zekice bir tespit, bir haber… Bilirsiniz, abi kardeşi, kuzenler birbirini böyle şeylerden haberdar eder. Bu şeylerin arasına çocukların okudukları kitaplardan, dergilerden de bir şeyler karışır. Kitabın kahramanının nasıl zehirlendiğini de, dünyanın en yaşlı kaplumbağasının öldüğünü de çocukların haber verdiği olur.

Ama dikkat buyurun, öğretmenlerden, sınıftan bir şeyler paylaşılmasına rağmen, evlerde ders kitaplarından pek az şey paylaşılır. Niçin?

Oysa eğitimin temel materyali, eğitimin başlıca nesnesi bu kitaplardır. Eski eğitim sisteminde zaten kitaptan mezun olunurdu, onu demiyorum. Yine de hala ders kitabından, bir metinden, müfredatı taşımasıyla dersi derleyip toparlayan, öğretmeni de öğrenciyi de dağılmaktan kurtaran, haritayı temin eden bir metin olması beklenir. Peki ya gerçekler? Öğretmenler ve öğrenciler bu kitaplarla içli dışlı olmaya ne kadar hevesliler?

Öğretmenlerin ve öğrencilerin suçu yok. Çünkü ders kitaplarımız, artık cep telefonuyla kısa film çeken, gün boyu onlarca kadraj alan, çeşitli uygulamalarla elindeki görselleri işleyen, bunları paylaşıp popülerlik hakkında fikir sahibi olan, çok yaratıcı görsellerle beslenen çocukları, gençleri yakalamakta, sarmakta yetersiz kalıyor.

Yani test etmek mümkün: Popüler bilim kitaplarını para vererek alabilen çocuklardan kaçı, mecbur olmasa parasına kıyarak ders kitaplarını almak ister?

Daha atak, daha genç işi, daha zengin bir dille yazılmalı bu kitaplar. Daha zekice kurgulanmalı, daha alımlı tasarlanmalı. Yetkin editörlerin elinden çıkmalı. Okunmayan, daha önemlisi sevilmeyen, benimsenmeyen ve sene sonunda kendisinden kurtulmak için can atılan yüzbinlerce nüsha basmayalım. Saklanası, sevilesi, gençlerin arasında öğretmen zoruyla değil, kendine özgü numaralarıyla ve gücüyle dolaşıma giren kitaplar yapalım.

Atak bir üslup, cazip bilgi kutuları, kafa açan haritalar, sanat işi çizimler, mini çizgi hikayelerle örülü kitaplar. Çocukların severek takip ettiği dergiler, tirajlı popüler bilim kitapları, başarılı yabancı dil öğretim kitapları örnek alınabilir.

İki yazarlı da olabilir bu kitaplar. Yazarlardan biri akademik içeriği sağlar, diğeri üslup ve karakter katar.

İyi yazarlar hep meşguldür, doğru. Böyle bir işe girişmeye ikna etmek zordur. Ama bunun da bir yolu bulunur. Yeni nesil ders kitapları yapmak için artık ne gerekiyorsa.

Aslında yazar meselesi bu işin püf noktası. Doğru yazarı bulun, ikna edin ve tadını çıkartın. Sizin de okumak, karıştırmak isteyeceğiniz kitaplar yapılsın. Örnekle açıklayayım: Mevcut edebiyat kitaplarından birinde, mesela Turgut Özakman’dan, mesela İlhan Selçuk’tan parçalar yer alıyor. Olabilir. Ama ne S.K.’tan, ne İ.Ö.’den, ne C.Z.’dan, ne M.K.’dan bir satır bile yok. Yani isimlerinin baş harflerinden kim olduğunu çıkarabilecek kadar aşina olduğunuz isimlere yer verilmemiş. Ama iktidarda olan sizsiniz.

Elimizdeki iyi ders kitaplarını muhafaza edebiliriz ya da yeni duruma göre gözden geçirebiliriz. Ama meselenin topyekun ele alınma zorunluluğu var.

Aklımda bazı yazarlar var elbette. Hani şu sizin de aklınıza geliveren ama olmaz herhalde, diye düşündükleriniz. Bence olur onlar.