Pazarda ne var?

15 Temmuz işgal girişiminin daha ilk dakikalarında direnişe başlayanlar ekonominin istikametine de yön verenlerdir aynı zamanda. Oysa şehitlerimize ya da gazilerimize bir bakacak olursak ne piyasayla, ne ekonomik verilerle, ne finansal enstrümanlarla ilgili bir profille karşılaşmayacağımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. O gece direniş için yatakta değil sokakta olmayı, sokaktakilerle olmayı tercih etmiş olanlar gece boyu savaşıp sabah gün doğduğunda, memleketin düze çıktığının emarelerini görüp dükkanını besmeleyle açanlar, tezgahının başına besmeleyle geçenler oldular. Hafta sonunu korkuyla ümit arasında geçirdikten sonra masalarının başına besmeleyle oturanlar da yine onlardı.

Belki kamuoyunda oluşan teyakkuz hali dolayısıyla kamuoyu ile paylaşma cesareti bulamamış olabilirler ama bir takım finansal analizciler, bankacılar, parayı her şeyleri olarak kabul edip ona göre amel etmeyi meslek edinmiş olanlar –mesela- pazartesi sabahı milletin bankalara hücum edeceğini filan düşündüler.

Bankalara hücum, olabilecek en berbat şeydir bir ekonomide.

Bankalarda toplanmış olan paralar, yatırım maksadıyla ama reel sektörde ama ikincil piyasalarda bağlıdır ve geri dönüş zamanını beklemektedir. Türkiye’de bankacılık sisteminde bankalara teslim edilmiş paranın vadesi küçükken, bu paranın uzun vadelerle yatırıma bağlanmış olması yani vade uyumsuzluğu potansiyel bir risktir. Elbette mali disiplin açısından bunun bir takım tedbirleri alınmıştır. Ancak büyük toplumsal talepler söz konusu olduğunda buna dayanabilecek hiçbir banka yoktur yeryüzünde.

O halde, toplum topyekûn olarak bankalara paralarını çekmek için hücum etseydi, bankalar da –doğal olarak- bunu talep anında ödeyemeseydi, toplumsal bir gerilim, toplumsal bir kalkışmaya da dönebilirdi pekala.

Ama öyle olmadı;

Ayın 15’i olması dolayısıyla maaşları yatanlar dışında bankacılık sisteminden herhangi bir para çekme girişiminde bulunan olmadı. Bu, tam bir toplumsal mutabakat sonucu oluşmuş davranış biçimidir. Millet para çekmediği gibi, hesaplara para girişini temin etti, dövizlerini de Türk Lirasına çevirenler oldu.

Sabah işinin başında olup gece vatan nöbetine çıkanlar önce besmeleyi koyduklarından olsa gerek işlerinin başına, bir bereketle karşılaştılar o günden sonra. Memleketin kendisine olan güveni yerine gelmiş durumdaydı 15 Temmuz’un hemen akabinde.

Bursa’daki BUTTİM (Bursa Uluslararası Tekstil ve Ticaret Merkezi)’de mukim bir işadamı ile konuştum bir ay kadar evvel. Usuldür, “nasıl işler” diye sordum. Genelde “tedirginiz, işler pek iyi değil” filan gibi cümleler duymaya alıştığımız bu kişiden, “elhamdülillah abi 15 Temmuz sonrası işlerimiz çok iyi” cevabını alınca ne yalan söyleyeyim biraz şaşırdım. “Hayırdır” dedim. “Anlatayım” dedi.

Bursa’da son 10-15 yılda büyüyen bazı firmalardan bahsetti. “Bunların büyümesi bizi onlara mahkum eden bir kurgu yüzündendi” dedi. “Şimdi düşün abi, Çin’den ham kumaş almaya gidiyorlar, malı alıp yüklüyorlar, mal gümrüğe iniyor ve bu FETÖ şirketleri gümrükten mallarını sorgusuz sualsiz, beklemeksizin, malın fatura içeriği ile gerçek arasındaki tespit yapılmaksızın mal iç piyasaya intikal ettiriliyor. Malın nihai maliyeti –rakamları pek aklımda tutamam, bu yüzden genel geçer rakamlarla devam etmek durumundayım. (Y.A)- 100 TL oluyor. Aynı malı, aynı yerden aynı fiyata alıp, aynı nakliye sistemi ile gümrüğe malı soksak bile, yediğimiz demoraj, sorgu sual kaynaklı gecikmeler ve her şeyi hakikatli bir şekilde yapma zorunluluğumuz dolayısı ile biz aynı malı 110 TL’ye anca mâl edebiliyoruz. İkimiz de piyasaya çıkıyoruz. Ben malıma 120 TL demek durumundayken, onlar pekala malı benim maliyet fiyatımın da altına verebiliyorlar. İşin içine bir de piyasadaki vadeler, tahsilat ahlakı vs. girdiğinde bizim için rantabıl bir ticaret olmuyor bu. Biz de bu sefer ne yapıyoruz? İşte bu tekelleşen, temerküz firmalar haline gelen FETÖ şirketlerinden gidip malları alıyoruz. Üstelik haksız rekabet sonucu piyasada tedarikçi firma anlamında yalnızlaşmaları piyasa koşullarını da belirleme imkanı veriyordu onlara. Böyle böyle büyüdürler işte abi. Ama şimdi öyle değil, Gemlik Gümrüğü’nde çok ciddi bir FETÖ operasyonu yapıldı ve orası dağıtıldı. Haksız rekabet ortadan kalkmış oldu böylece” diye uzun uzun anlattı gerekçesini.

Bir de bunun üstüne Bursa bürokrasisinde kimi bürokratların en tepedeki Valinin de yönlendirmesi ve bizzat önlerine düşmesi ile esnafın, işadamının, sanayicinin üstüne ‘himmet’ için çöktüğü gerçeğini de ekleyecek olursak tablo daha da netleşecektir.

Türkiye sırtından büyük bir kamburu attı, atmaya da devam ediyor. Pazara, pazarın işleyişine yönelik bu anormal müdahalelerin ortadan kalkması elbette reel sektörün işleyişini rahatlatacaktır. Ancak, devletin, içinde bulunduğumuz sürece yatırımda yakalananların banka borçlarının kabul edilebilir bir vadeye yayması elzemdir.

Bununla beraber, 15 Temmuz ile birlikte kamuya iş yapanların, kamudan alacakları olanların muhatap bulamamalarına tanık olduk. Muhatap olarak buldukları bürokratların imza atma tedirginlikleri sonucunda hem kendileri hem de alt taşeronlarının sıkıntı içine düşmeleri durumuyla karşılaştık. Bunun da telafi edilmesi, önlemler alınması ve mağduriyetler oluşmaması hususunda titizlikle çalışma yürütülmesi artık kaçınılmaz bir hal almıştır.

Halk ve devletin başındakilerin çabalarını görüyoruz görmesine de bürokrasinin reflekslerinin tuhaflaştığını da görüyoruz bir diğer yandan.

Uluslararası sistemin tüm müesseseleri ile üzerimize geldiği bir dönemde içeriyi sağlam tutmamız bizim direniş kabiliyetimizi artıracaktır kuşkusuz.