Paralel biti ne zaman kanlandı

“Paralel biti ne zaman kanlandı” sorusuyla, “Paralelin biti ne zaman kanlandı” sorusu arasında bir fark yok.

Çünkü Paralel, sadece Türkiye’nin değil ümmetin başına bir bit gibi musallat olduğu için sorunun iki şekli de doğrudur.

Ne demek biti kanlanmak?

Saraçbaşı Deyimler Sözlüğü’ne göre “argo” olan bu deyimin anlamı, yoksul bir kimsenin kısa sürede para kazanıp durumunu düzeltmesidir.

Madem argo bir kelimedir merhum Hulki Aktunç’un Argo Sözlüğü’ne bakmazsak olmaz.

O daha entelektüel bir karşılık vermiş “biti kanlanmak” deyimine:

“Hayatının bir önceki dönemine göre daha sağlıklı, daha iyi durumda, daha paralı olmak.”

Aktunç’un verdiği bu anlam, bizi “palazlanma” kelimesine götürür.

Palazlanmak, Misalli Sözlük’e göre kanatlı cinsinden hayvanların büyüyüp, irileşmesi, semirmesi; çocuğun gelişmesi, şişmanlaması demek.

Dolayısıyla, biti kanlanan aynı zamanda palazlanmış olur.

Aktunç da palazlanmayı, biti kanlanmanın sonucuymuş gibi açıklamış zaten:

“Karşı durmak, sırıtmak, kafa tutmak.”

Bunlarsa Paralelin kendi cibilliyetince en bariz özelliğidir, malum.

***

İki ayaklı hayvan cinsinin bitinin kanlanması, palazlanması (başkalarına kafa tutabilmesi) için, öncelikle onun var olması, ortaya çıkması zorunludur.

Paralelin durumu için de bu geçerlidir.

Nitekim lideri “Ok yaydan çıktı bir kere. Bu safhadan sonra geri dönüş ‘yok olmamız’ anlamına gelir. Onun için tüm imkanlar kullanılarak taarruz tek yoldur. Önümüze kim çıkarsa ezip geçeceğiz.

Seçimlerde yüzde 65’le gelseler bile, dosyalarla götürmek zorundayız. Kırk dört yılda ördüğümüz hırkayı ‘Buyrun siz giyin’ diyecek değiliz” derken bunu ifade etmiştir.

Lütfen zikredilen süreye dikkat edelim: Kırk dört yıl!

Bu sözler 2014’te söylendiğine göre, geriye doğru hırkanın örülmeye başlandığı tarih 1970’e tekabül eder.

1970’in önemi nedir?

Millî Nizam Partisi’nin (MNP’nin) kurulduğu yıldır.

Türkiye Müslümanları, dini hak ve özgürlüklerine kavuşmak, bunları güvence altına almak üzere siyaset yapmaya karar verip, bu maksatla 26 Ocak 1970’te Millî Nizam’ı kurarak, siyaset sahnesine çıktılar.

Müslümanlar siyasete soyunur da, onların düşmanları boş mu durur?

Durmadılar, eş zamanlı olarak, Nur Cemaati’nden Millî Nizam’a geçerek, cemaatte ilk ciddi parçalanmayı gerçekleştirenleri, bir tür temizlenme vesilesi olarak görüp, kalanlarıyla, MNP’nin olası başarısına karşı iki yeni cephe oluşturdular.

Birincisi medya cephesiydi. Yeni Asyacılar olarak da bilinen bu cephe, Said Nursi’nin Menderes’e olan sevgisini bir tür vasiyet gibi telakki ederek, gazete yoluyla DP’nin varisleri konumundaki yeni partileri desteklediler.

İkincisi, uluslararası angajmanlara, dışarıdan güdülmeye, yönlendirilmeye açık olan cepheydi ki, Gülenciler olarak da bilinen bu cephe, rejim içinde örgütlenme kastıyla eğitim ve daha geniş çaplı bir medya hareketine yöneldi.

İstitraden burada şunu belirtmemde yarar var:

Siyasi faaliyeti benimseyen Müslümanlar, Nur Cemaati’ndeki bu yeni oluşumlara karşı nötr bir tutum takındılar. Çünkü onlar da Müslümandılar ve İslam’a hizmet ettiklerini söylüyorlardı. Bu nedenle onları ne olumladılar ne de yıpratmaya yöneldiler.

Müslümanların bu tutumu, Said Nursi yaşarken de böyleydi.

Onlara göre Said Nursi, materyalist (Komünist) yayılma tehlikesine karşı kendi kendisini şartlandırmış bir hoca efendiydi.

Bu uğurda Hristiyanlarla ittifaka aşırı vurgular yaparken, Batılı emperyalistlere karşı çıkmıyor, başta Amerika, İngiltere ve Almanya olmak üzere İslam dünyasını işgal eden yeni dünya güçlerine karşı ciddi bir itirazda bulunmuyordu.

Said Nursi’nin “Bediüzzaman”lığı ise şakirtlerinin, onun adı etrafında bir efsane üretme gayretinden başka bir şey değildi.

***

Palazlanan paralelin evveliyatı böyleyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 17/25 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışması sırasında, paralelden kasıtla “ne istedilerse verdik” şeklindeki samimi sitemi, “canavar azdırıcı” bir suçlama olarak ona yapıştırılmaya kalkışıldı.

Oysaki daha 1970’te örgütlenmeye başlayan paralel, AK Parti iktidarının ilk döneminde, her şirket için geçerli olduğu gibi, Türkiye’nin kavuştuğu ekonomik istikrardan istifade ederek büyüme cesareti kazanmıştı.

Nitekim bugün FETÖ’ye maddi destekte bulundukları için soruşturmaya uğrayan, yönetimlerine kayyum atanan holdinglerin, asıl 2005-2009 yılları arasında ekonomik atılımlarda bulunarak büyüdükleri malumdur.

Mustafa Koç’un, Koç Holding’in yönetim kurulu başkanlığı görevinde bulunduğu 13 yılda (2003-2016), grubun varlıklarıyla, cirosunu 5 kat artırdığı göz önüne alındığında, doğrudan ya paralele bağlı veya onun destekçisi durumundaki holdinglerin de genel planda söz konusu büyüme cesaretini kazanmalarının nedeni daha iyi anlaşılacaktır.

O halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yöneltilen “canavar azdırma” suçlamasının ancak şöyle bir karşılığı olabilir:

Kırk dört yılda örüldüğü söylenen hırkanın, hangi şartlarda ve kimler sayesinde örüldüğünün perdelenmesi ve dolayısıyla paralele kısa zamanda biti kanlanan ve palazlanan bir örgüt vehmi yüklenerek muarızlarının kalplerine korku salınması…

Bu durumda, yazımızın da başlığı olan sorunun doğru cevabı için sadece FETÖ ile Bülent Ecevit’in ilişkilerini büyüteç altına almak, tek başına yeterli gelecektir.

Aslında büyütece de gerek yok, çünkü FETÖ liderinin, “Ecevit hayatı boyunca oruç tutmadı… Namaz kılmadı ama inancı sağlamdı… Sosyal demokrat bir zeminde doğdu ve İsmet İnönü’ye ortanın solu dedirtti… Okullara çok sahip çıktı… Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkanı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım…” demesi bile söz konusu ilişkinin boyutlarını, cesametini ve Paralel lehine büyük kazanımlarını anlamaya yeterli gelir.

***

Bunlardan bakıldığında “Paralel ne zaman palazlandı” sorusunun cevabı da kendiliğinden ortaya çıkıvermektedir.

Paralel biti (paralelin biti) Ecevit’in başbakanlıklarında kanlanmış, palazlanması ise, yöneticileri Müslüman olan AK Parti iktidarına denk düşürülmüştür.

Palazlanmak dedimse, Aktunç’un zikrettiği anlamda bir palazlanmayı kastediyorum:

“Karşı durmak, sırıtmak, kafa tutmak.”

Bunu tekrar belirtmişken şunu da tekrar zikredeyim:

“Bunlarsa Paralelin kendi cibilliyetince en bariz özelliğidir.”