Para kazanmak için üniversite, öyle mi?

Önümüzdeki hafta sonu üniversiteye giriş sınavları var. Allah herkesin gönlüne göre versin. Uzun emekler verildi neticede, iyi bir gelecek kurmanın derdindeki gençlerin önünde aşılması gereken bir bariyer olarak duruyor bu sınavlar. Neticede her şeye bir diploma için katlanılıyor. Diplomayı eline alan bu defa iş bulma derdine düşüyor. Ekmeğe giden yolda böylesi bir fonksiyonu var işte üniversitelerin.

Üniversite kavramının tarihçesine baktığımızda başka bir şey görüyoruz oysa.  Latince “Universitas” kelimesinden gelen üniversite kavramı, başlangıçta dünyayı, dünyada olan biteni anlama biçimleri birbirine benzeyen hocalar ve öğrencilerin bir araya geldiği, toplandığı, kendi ekollerini ortaya koymaya çalıştıkları yer olarak bilinmiş.

Bir yükseköğretim kurumu olarak ilk üniversitenin 425 yılında Bizans’ta kurulduğu ifade edilmektedir. Araştırmalar, bugünkü manada ilk üniversitelerin, İslam’ın hüküm sürdüğü coğrafyalarda kurulduğunu gösteriyor. Abbasiler döneminde Bağdat’ta Beyt’ül Hikme’den, Endülüs Emevilerinde ise Fas, Kurtuba ve Gırnata’da kurulu üniversitelerden bahsedebiliriz. Bağdat’taki Nizamiye Medresesi, İznik’te kurulduğu bilinen İznik Medresesi de üniversitelerin hemen hemen ilk örneklerinden. Buralarda, dünyanın, kâinatın, insanın, eşyanın, yaratıcının, zamanın, mekanın ve tüm bu alanlara dair İslam’ın önerdiklerinin anlaşılmasına ve sorunların giderilmesine yönelik dersler okutulmuş, eserler verilmiş.

Ömer Lütfi Antalyalı’nın Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nde (Yıl 2007/2, Sayı 6) yayımlanan ‘Tarihsel Süreç İçerisinde Üniversite Misyonlarının Oluşumu isimli makalesinde yer alan ve aşağıya önemli bir kısmını alıntıladığım ifadelerden de yola çıkarak mevzuyu bir yere taşıma niyetindeyim. (http://dergipark.gov.tr/download/article-file/215586)

Batı’da örneklerini bildiğimiz ilk üniversiteler başlangıçta Hıristiyan okulları olarak tasarlanmış da sonraları bugünkü anlamda bir üniversite yapılanmasına geçildiği görülüyor. 1088 yılında kurulan Bologna Üniversitesi, 1150 yılında kurulan ve sonradan Sorbonne Üniversitesi ile birleşen Paris Üniversitesi, 1167 yılında kurulan Oxford Üniversitesi, 1175 yılında kurulan Modena Üniversitesi ve 1209 yılında kurulan Cambridge Üniversitesi, Orta Çağ’ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan ve bugünkü manada üniversite özelliği taşıyan Batı Avrupa’daki ilk yükseköğretim kurumlarıdır.

Bununla beraber, ne İslam coğrafyasındaki ne de Çin, Hindistan veya Güney Amerika’daki uygarlıkların eğitim kurumları ile Orta Çağ Avrupa’sında ortaya çıkan üniversiteler, temelde karşılaştırılabilir değildir. Orta Çağ Avrupa’sında ortaya çıkan üniversiteler, modern bilime ilişkin oluşturduğu alt yapıları, müfredatları, kuralları ile diğerlerinden ayrılırlar. İslam coğrafyasındaki üniversiteler hayatı yaratan Rabb’lerinin adı ile okuma çabası içerisindeyken, Batıdaki üniversiteler Tanrı fikrinden kopuşun zeminini üretmişlerdir. Bu çok temel bir kopuştur.

Bugün gelinen noktada, üniversite kavramının tarihi nereden başlatılırsa başlatılsın, günümüzde dünya üniversitelerinin, en azından teorik anlamda, belirli düzeyde bir homojenliğe ulaştığını söyleyebiliriz. Artık tüm dünyada üniversiteler aynı amaçlarla kurulmakta ve aynı idealleri paylaşmaktadır. Üniversiteler arasında günümüzde yakalanmış olan bu homojenliğin kaynağı bir uzlaşmadan ziyade bir teslimiyettir. Batı üniversitelerinin gelmiş olduğu nokta, tüm dünya üzerinde etki oluşturmuş, değişik ülke ve toplumlarda eğitime ilişkin bir revizyon ihtiyacını gündeme getirmiştir. Neticede, batıdan model alınan üniversite dünya üzerinde hızla yaygınlaşmış ve günümüz konumuna ulaşmıştır. Bu sebeple, ulusların tarihinde, eğitim kurumlarının nasıl bir yer aldığına ilişkin bilgilerden ziyade, Batı üniversitelerinin kökleri ile ilgili bilgiler, mevcut üniversite mantığını anlamak açısından daha önemlidir.

Görünen o ki, bugünün üniversitelerinde çocuklarımızın Müslümanca yer alması hususundaki çabamızı adam akıllı sorgulamamız gerekmektedir. Çocuklarımız için elde edecekleri afilice tasarlanmış bir diplomanın ötesinde bir şeyleri arzu ediyor olmalıyız.

Basitçe bir soru sorarak ve bu soruya verilecek cevabı ele alarak neticelendirelim yazımızı;

Biz ebeveynler, çocuklarımızın bir diploma sahibi olmasını niçin istiyoruz? Cevap basit; bir meslekleri olsun diye. Meslek dediğimiz şeyi Türk Dil Kurumu şöyle tanımlıyor;  “Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş.” Buradaki tanımlamada “para kazanmak için” ifadesinin altını kalınca çizmek isterim.

Oysa bizim başka bir şeye ihtiyacımız var. Yukarıda, hem İslam coğrafyasından hem de batı dünyasından üniversitelerin tarihi seyrine ilişkin anlatmaya çalıştığımız üniversite kavramı ile bugünün üniversite kavramı arasında bir fark olduğu muhakkak. Eğer üniversite dediğimiz şey artık başka bir şey ise -ki kavramsal olarak baktığımızda öyle görünüyor- bizim gerçek üniversitelere ihtiyacımız olduğunu görmemiz gerekiyor. Artık bugünden tezi yok bu meselenin üzerinde ciddi ciddi kafa yormamız gerektiği kanaatindeyim.