Birkaç gün oldu, çocukları hafızlık yapmaya karar vermiş bir grup ebeveynle buluştuk. Çocukları hem hafızlık yapacak, hem de okullarını okuyacaklardı. Hadisenin her anlamda azameti ortadaydı. Bir yandan çocuklar tam olarak kendilerini neyin beklediğini bilmiyor, öte yandan çoğu ebeveyn bu zorlu süreci nasıl çekip çevireceğine dair bilgi ve görgü sahibi değildi.
Şöyle bir sakıncaya dikkat çekmek istedim: Eğitimle ilgili çoğu örnekte, çocuğun ve öğretmenin omuzlarına eğitim yükünün tamamını yüklemek gibi, “manevi” ve “idealistçe” olan eylemin sadece sponsoru ve amigosu olarak belli bir mesafede gözlemci olmayı seçmek gibi bir alışkanlığımız var. Maddi yükü zaten omuzlamış olmak, birçok ebeveynin vazifesini yaptığı duygusunu yaşamasına yol açıyor. Oysa, nasıl derler, kazın ayağı öyle değil.
Örneğimiz olan hafızlıktan devam edelim: Bir evde bir çocuk hafız oluyorsa, bir bakıma bütün aile hafızlık düzenine geçmelidir. Eve gelip giden trafiğinden, evin olağan seslerinin kısılmasına kadar bir dizi ciddi önlemi uygulamak gerekir. Aslında evde bir tür iklim kurmaktan bahsediyoruz. Hani bir söz vardır: “Doğuda bireyler değil, aileler evlenir.” Bunun gibi, hafızlık yapılan bir evde sadece çocuk/birey hafız olmaz, bütün aile hafız olur, yani hafız oluyor gibi bir düzene geçer, geçmelidir.
Hani hafızlık önümüzde hazır bulduğumuz bir örnek olduğu için onun üzerinden gidiverdim. Yoksa kastım çocuk eğitiminin tabiatıyla ilgili bir şeye dikkat çekmek. Şu: Çocuğun eğitimini, bazı mercilere ihale etmek, çocuğumuzu hakikatli bir eğitimden mahrum kılmayı doğuruyor. Çocuğun, evin içinde tesis edilmiş bir iklim içinde nefes alıp vermesi lazım. Çocuğun, ebeveynini bu iklim içinde gözlemlemesi, onlarla birlikte bu iklimin parçası olması icap ediyor.
Bir arkadaşım vardı, adı Salim. Kuran Kursu’nda aynı sınıfı, aynı sırayı paylaştık. Biz ailesi uzakta olanlar evlerimize ayda, bazen iki ayda bir giderken, Salim gibi ailesi o şehirde yaşayanlar hafta sonlarını evlerinde, aileleriyle geçirirlerdi. Bir hafta sonu beni evlerine davet etti. Eh, epey mahrumiyet şartlarının hüküm sürdüğü bir kurs hayatından, sıcak bir ev hayatına iki gün için de olsa geçmek piyango gibi geldi bana.
Evleri bir kenar mahalledeydi. Evde Salim’in de adaşı olan, heybetli, tok sesli, cami cemaatinden dedesi de yaşıyordu. Ama o da ne? Salim’in kötürüm olan amcası ve halası da o evdeydi. Kalabalık, zahmetli görünen ama huzurlu bir evdi. Çocuk aklımla, çocuk kalbimle, çocuk hissiyatımla evdeki huzuru duyabiliyordum. Bunun başlıca sebebi, Salim’in hafız olmasını teşvik eden ve de kolaylaştıran bir Kur’an-ı Kerim ikliminin o evde tesis edilmesiydi. Bunu anlatmak kolay değil ama deneyeceğim:
Salim’in iki küçük kardeşi vardı. Sanırım yaşları da 4-5 filandı. Çocuklar evin bahçesinde, merdiveninde, kapı önünde filan oynarlarken, neredeyse oyunun parçasıymış gibi bazı sureleri okuyuveriyorlardı. Bu kadar da değil, bu handiyse konuşmayı bile pek beceremeyen sabiler, yer yer rahmetli hafız İsmail Biçer’i taklit ederek uzun uzun aşırlar okumaya da girişiyorlardı. Şaşkınlık doğuran bu hadisenin sebebini anlamakta gecikmedim: Yatağa mahkum olmuş, Allah dostu o iki insan, hayatlarını Kur’an-ı Kerim okuyarak, okumadıkları zaman da teypten dinleyerek geçiriyorlardı. Canları biraz bir şeyler dinlemeyi çektiğinde, teybe bir kaset koyuyorlardı. Teypten hafızın sesi duyulmaya başlayınca, kendi hallerinde oyun oynayan çocukların dudaklarının da, neredeyse farkında bile olmadan o sureye, o ayetlere eşlik etmeye başladığını görebiliyordum. Şey gibi, dillerine dolanmış bir tekerleme gibi. Öyle doğal ve zahmetsiz; öyle aşina ve kendi dünyalarına ait.
Evet, bu örneği o ebeveynlerle de paylaştım. O evden zaten bir hafız çıkmaması mucize olurdu, dedim. İklim kurulmuştu, şartlar hazırdı, Kur’an-ı Kerim sevgisi evin penceresine, sofraya konan tasa, bahçedeki ağaca işlemişti. Hani, şu türkü içime işledi deriz ya, öyle işlemişti.
İşte bu derin iz, bu işleyen şey, kendi işini yapmaya muktedir bir eğitimcinin ta kendisi. Uzun ve bıktırıcı nutuklardan da, tatsız tuzsuz hoca ya da baba öğütlerinden de daha etkili ve kalıcı.
Nutuk değil, iklim
