Geçtiğimiz hafta, gayrimeşru Mısır iktidarı tarafından, gayrimeşru mahkeme önünde, üzerine atılı iftira suçlamalara karşı savunma içerisindeyken şehid düşen Muhammed Mursi’nin vefatı sonrasında görmemiz gereken tablo budur. Son tahlilde kurulacak olan şu cümle yerini tam mânâsıyla bulmuştur: Mursi İslam ümmetinin şehidi, Erdoğan ise gazisidir!
Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin Mısır’daki Müslüman Kardeşler Hareketini ortaya çıkaran sebeplerden biri olduğunu ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler Hareketinin Türkiye’deki Müslümanların siyaset sahnesindeki seyirlerini etkilediğini düşünüyorum. Elbette ki, her iki oluşum için bahsettiğim hususlar tek başlarına üretken sebep değildir. Ancak doğurganlıklarını etkilemeleri bağlamında önemli bulduğum gelişmelerdir.
Osmanlı iddiasının terk edilmesinden Mısır Müslümanları kadar başka coğrafyalardaki Müslümanlar da etkilenmiş ve hemen hemen tüm Müslüman coğrafyalarda yeni arayışlar gündeme gelmiştir. Yine benzer bir şekilde Mısır’daki Müslüman Kardeşler Hareketinin seyri Türkiye’de olduğu gibi başka bölgelerdeki Müslümanları da etkisi altına almıştır.
Bu her iki etkileniş biçimini, her bir farklı bölgenin gelenekleri, kazanımları, birikimleri, karakterleri üzerinden okumakta fayda olduğunu, farklılaşmalar ve benzeşmelerle birlikte ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Etkilenme, baştan ayağa belirleyici bir formatta değil, -altını çizerek söylemiş olayım- kısmi fakat belirleyici düzeyde gerçekleşmiştir. Bu da tabiidir.
Bahsetmiş olduğum bu husus sokaktaki İslâmî duyarlılık noktasında Mısır ve Türkiye’yi hem benzer kılmakta, hem de bölge açısından değerlendirdiğimizde diğer coğrafyaları sahip oldukları sokakların karakterleri, gelenekleri ve beklentileri dolayısıyla etkileme potansiyelini bünyelerinde barındırmaktadır.
Birbirlerinden etkilenen ve birlikte ya da ayrı ayrı başka coğrafyaları etkileme potansiyeline sahip bu iki ülkedeki siyasi hareketlik 2010 sonrasında birbirine çok benzeyen süreçler yaşadı.
Başka coğrafyaları etkileme potansiyeli derken neyi kastediyor olduğumu iki örnek üzerinden izah edebilirim. İlk örnek, Tunus’ta başarılı olan ‘Yasemin Devrimi’nin Mısır’a sirayet ederek ‘Arap Baharı’ adını almasıyla birlikte ‘Arap sokağı’nda ciddi bir hareketliliğe yol açmıştı.
Suriye ve daha sonrasında pek çok Arap ülkesinde Mısır’da İhvan öncülüğünde yaşanan devrim süreci etkisini göstermeye başlamıştı. Türkiye’nin Mavi Marmara ile başlayan ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘One Minute’ çıkışıyla devam eden süreçte özelde Arap Sokağında genelde ise İslam Dünyası ve belki halkayı biraz daha genişletecek olursak mazlum coğrafyalarda ciddi bir etki alanı oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Batılı zihin yapısı tarafından her iki ülkeye müdahale edilmesi batının selameti açısından artık kaçınılmaz bir hal almış durumdaydı.
Mısır’da halk hareketi sonrasında yüksek katılımlı olarak gerçekleşen ilk seçimlerde toplam oyların yüzde 52’sini alarak iktidara gelen Muhammed Mursi ile Türkiye’de 2002 sonrasındaki süreçte sandık devrimleri ile iktidardaki yerini giderek sağlamlaştıran Recep Tayyip Erdoğan’ın olası işbirliklerinin önüne geçilmesi gerekiyordu.
Her iki ismin liderlik ettiği halklar nezdinde itibarsızlaştırılarak iş yapamaz hale gelmeleri seçilen öncelikli yol oldu. 2011 yılında Türkiye’deki her iki oydan birini alarak iktidarını sürdüren Erdoğan’ın yanına, yine Mısır’daki her iki kişiden birinin oyunu alarak iktidara gelen bir Muhammed Mursi eklenmişti.
Her iki ülkede gerçekleşen şu iki gelişmeler zincirinin peşine takılıp bir analize müracaat edecek olursak, hâdiselerin vardırılmak istendiği noktanın benzerliği de ortaya çıkacaktır. Biri Mısır’daki Mursi karşıtı gösteriler bir diğeri ise Türkiye’deki Gezi kalkışmasıdır.
Mısır sokaklarında Batı desteği ile örgütlenen gösteriler ile Gezi’de yine batı desteği ile koordine edilen gösteriler neticesinde Mısır’ın meşru devlet başkanı darbeciler tarafından düşürülmüş ancak Gezi’de arzu edilen başarıya ulaşamamıştır.
Mısır’ı dünya siyaset sahnesinden düşüren Batı, Türkiye’de 17-25 Aralık, terör eylemleri, uluslararası itibarsızlaştırma ve yalnızlaştırma, Suriye’deki olaylar bağlamında Türkiye’yi operasyonlarının merkezine yerleştirerek savaşa dâhil etme, 15 Temmuz darbe/işgal girişimi gibi daha birçok operasyona yeltenmiştir. Lakin muvaffak olamamışlardır.
Eğer bu operasyonlardan herhangi birinde başarılı olmuş olsalardı, Türkiye’nin başına neler gelmiş olabileceğini anlayabilmek için Mısır, İhvan ve Mursi örneklerine bakmak yeterli olacaktır.
Başa dönecek olursak; Mısır ve Türkiye bugün de bünyelerinde barındırdıkları etkileme gücü bağlamında hala örnek iki ülke konumundadır. Bugünün Mısır’ın, Suudi Arabistan, BAE ile yeni bir eksenin önemli bir parçası haline getirilerek mevcut etkileme gücünün bir başka açıdan kullanılmakta olduğunu görmekteyiz. Türkiye ise daha ziyade ‘sokaklar’ nezdinde ‘yumuşak güç’ olma potansiyelini korumaktadır.
Geçtiğimiz hafta, gayrimeşru Mısır iktidarı tarafından, gayrimeşru mahkeme önünde, üzerine atılı iftira suçlamalara karşı savunma içerisindeyken şehid düşen Muhammed Mursi’nin vefatı sonrasında görmemiz gereken tablo budur.
Son tahlilde kurulacak olan şu cümle yerini tam mânâsıyla bulmuştur: Mursi İslam ümmetinin şehidi, Erdoğan ise gazisidir!