Ben kendimi göremiyorum. Sen de kendini göremiyorsun. Ben, kendi eksiğimi, ayıbımı göremediğim gibi sen de kendi hatalarını göremiyorsun.
Ben, senin yanlışını görüyorum, sen de benimkini görüyorsun ve her birimiz, aslında yanlışa karşı tepki vermede birlikte hareket ediyoruz.
Sultan Mimarından moloz taşı
İstanbul Eyüp Nişancı semtinde 1545 yılında Süleyman Subaşı’nın isteği ile Mimar Sinan’ın yaptığı Münzevi mescidi hâlâ ayakta. Mimar Sinan, moloz taşlardan yapmıştır o mescidi. “Sultan Mimarı ya, istediği taşı getirtiyor. O imkân bende olsa ben de yaparım” diye dedikodu çıkaranlara cevaben meselenin malzeme değil ustalık olduğunu ortaya koymak için.
Malzeme bu. Biz bu malzeme ile hizmetimize devam edeceğiz. Yanlışları görmede birleşebilmek, bizim hâlâ iyi durumda olduğumuzu gösteriyor. Bizim birbirimizde gördüğümüz, ‘eksik, hata, yanlış’ dediğimiz şeylerin hepsi, İslâmî kesimin dışında kalanlarda normal göründüğünden onlar için gösterdiğimiz müsamahayı ‘bizim adamlar’ dediklerimiz için gösteremiyoruz.
Nefsimizin, egomuzun etkisiyle kendi yanlışlarımızı bir taktik olarak yaptığımıza kendimizi inandırıp yanlışın yalnız karşı tarafta olduğunu söyleyerek kendimizi temize çıkarmaya çalışıyoruz. Yanlışımız ortaya çıktığında başkasına saldırmakla kendimizi temize çıkardığımızı zan ediyoruz.
Hâlbuki Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Mü’min, Mü’minin aynasıdır” Hadis-i Şerifine uygun hareket etseydik, karşıda gördüğümüz hatanın aslında kendimizde olduğunu fark ederdik.
Komedyenler başkasının başına gelenleri anlattıkları zaman güldürmeyi, hoşça vakit geçirmeyi hedefler. Oysa biz insanların haysiyetini, kişiliğini öldürmeye çalışıyoruz.
Aynı yanlışı din dışı hayat yaşayan biri yapsa o haysiyet öldürücüsü ona hiçbir şey demiyor. Çünkü o adamın adını bilse de nerden gelmiş, nereye gidiyor, nerelerden inkâr zehri içirilmiş bilmediğinden, bilmediği adam hakkında söz söyleyemiyor.
Gâvurun yanlışını görmeyince…
Kâ’be’de tavaf yapan derviş, müderrisin hatasını, müderris de dervişin hatasını görüp büyütür ve yaymaya da başlar ama Paris’in Şanzelize (Champs-Elysees) sinde Hollanda’nın Dam’ında işlenenleri görmediğinden, bilmediğinden, onlar hakkında hiçbir şey söylemez.
Bir kere gazetede, dergide, radyoda, televizyonda, camide, dergâhta, kursta, Kâbe’de, tefsirde, hadiste, fıkıhta hatasını saydığımız insanlarla bir can, ten ve iman olarak birlikteyiz. Hepimizin yanlışı var.
Biz, yangın yerinde biten otlar gibiyiz. Ne kadar gür görünsek de yanık kokusu var hepimizde. Çünkü Mushaflarımızı yaktılar, hocalarımızı astılar, ezanlarımızı susturdular…
Böyle bir ortamda yetiştik. Hocalarımızla, talebemizle, mürşidimizle, müridimizle, dervişimizle, berduşumuzla, ılımlımızla, radikalimizle, açığımızla, kapalımızla, sağcımızla, solcumuzla hepimiz bu kâfir karanlığından kurtulmak için bir yol tutturduk gidiyoruz.
Hac yapmak için evinden ihramla çıkan fakat Amerikan uçağına binen, Rus uçağına binen, Çin uçağına binen ve “Lebbeyk” demeye devam edenler gibiyiz.
Yanlışları değil
doğruları anlatmalı
Yolculuk rotamız yanlış ama hepimizin niyeti hac görevini yapmaya çalışmak ve ihram giymek olmalı, bu duygu bizi bir araya getirmeli.
Hiç sevmediğiniz bir İslâmî grubun yanlışlarını saymak için elinize bir kâğıt-kalem alın ve bir ay aklınıza geleni yazın. Sonuçta ne çıktığına bakın. Ve unutmayın, aynı grupla binlerce ayette, binlerce hadiste, fıkhi fetvalarda beraberiz, aynı saftayız.
Yanlışlar görmezden elbette gelinmesin. Doğruları yazarak da yanlışlar düzeltilebilir. Yanlışı yapanı teşhir etmek, yanlıştan rahatsız olduğumuzdan değil, yanlışı yapanla hesabımız var kanaati uyandırıyor.
Kur’an ayetlerine baktığımızda, yanlışı yapan kâfirlerin adını, eşkalini bir-iki örnek haricinde göremiyoruz. Kuran bize doğruyu anlatma peşinde. Biz ise neyin peşindeyiz?
Numune-i imtisalimiz ve önderimiz sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibilerin adını ve yanlışlarını anlatma işine hiçbir zaman girmemiş; gelen ayetleri tebliğe ağırlık vermiştir. Hatta hakkında çok aşağılayıcı sözler söyleyen Abdullah bin Übey bin Selül için Hazreti Ömer (r.a.)’in idam teklifini: لاَ يَتَحَدَّثُ النَّاسُ أَنَّهُ كَانَ يَقْتُلُ أَصْحَابَه
“Hayır, ‘Muhammed arkadaşlarını öldürüyor’ diye konuşurlar” diyerek reddetmiştir. (Buhari, Sahih, K. Menâkıb, Hadis n. 8)
Münafık olduğunu yani gönlünden iman etmediğini ama dışından iman etmiş gibi göründüğünü bildiği halde af etmiştir.
Günümüzde yanlışını gördüğümüz ve duyduğumuz kardeşlerimizin hepsinin Müslüman olduğunu biliyoruz.
Bildiğiniz şu ayeti:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Mü’minler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’tan sakının ki, merhamet olunasınız.” (Hucurat süresi ayet 49/10) bu günlerde biraz daha fazla okuyuverin.