Farkında mısınız bilmiyorum ama şehirlerde yaşayanların çocukları mezarlık nedir bilmiyorlar artık. Bütün eski şehirlerimize baktığımızda gördüğümüz bazı şeyler vardır. Bir camiyi merkeze alan mahallelerin olmazsa olmazlarından biri de mezarlıklardır. Büyük bir olasılıkla, caminin hemen yanı başına ya da bir miktar ötesine tesis edilen mezarlıkları bilirsiniz. Servi ağaçlarıyla, illa ki çeşmesiyle mezarlıklar hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölümü diri tutarlar insanların zihninde.
Ölmüş olanlar fazla uzağa gitmiş olamazlar böylece. Vefat edenle birlikte ölümün bizatihi kendisi de süreklilik arz eden bir biçimde hatırlanacaktır.
Şimdilerde ne zaman bir vefat haberi gelse, mezar yeri telaşına düşer oldu insanlar. Mümkün olan en yakın yere defnedebilmek için gösterilen o birkaç saatlik çaba insanoğlunun fıtratına sahip çıkma çabasıdır aslında. Ama gelin görün ki, şehrin en dış bölgelerinde tahsis edilmiş olan mezar yerleri ile birlikte hem vefat eden hem de ölümün kendisini yaşamın dışına almış oluyoruz ustalıkla.
Toprak değerli tabi. Şehrin içinde kalan son toprak parçalarımızı mezarlık olarak imar planlarına işleyerek o büyük ranttan mahrum kalmak istemiyor artık belediyelerimiz. AVM, otopark, ticari alan, konut bölgesi, kentsel servis alanı olarak ‘bir bölü bilmem kaç ölçekli’ imar planlarının olmazsa olmazı oldu artık o toprak parçaları. Kentlilerden yükselen yeşil alan ihtiyacına binaen en iyi ihtimalle millet parkı oluyor buralar ama her ne hikmetse mezarlık kimsenin aklına gelmiyor.
Ölüm düşüncesi insanın tabiatında var olan bir düşüncedir. Düşünmeden edemezsiniz. Ölüm de kendisini sürekli hatırlatır türlü biçimlerde. Ama bir trafik kazasıyla gelir ölüm ama bir yüksek gökdelenin pencerelerinden düşme neticesinde. Belki bir maganda kurşunuyla hatırlatır kendisini belki de topraksız kalmış şehirde istikametini arayan bir sel suyu yoluyla. İnsanların tek tek vefat ediyor olmaları da Allah’ın bir ikramıdır geride kalanlar için. Her bir ölüm yeni bir fırsattır geride kalanlar için. Yeniden başlama imkânıdır.
Ölümü böyle hatırlamak durumunda kalıyor olmak da insan için acı bir husustur. Oysa evin pencerenden, cami yolunda ilerlerken yolun hemen sağ kısmından, okula giderken okuldan hemen önceki o ağaçlık alandan, akşam oturması için sokağa döküldüğünüzde hissetmek vardır ölümü. Derin bir iç çekiş eşlik eder size. Bir Fatiha düşer dilinize ister istemez. Geçmişleriniz gelir gözünüzün önüne. Ölmüşlerinizi hayırla anarken ölümün de hayırlısını dilersiniz Allah’tan.
Çocuklar için de bir sığınaktır mezarlıklar. Hayatı paylaştıkları kendisi gibi yavru insanlarla buralarda buluşurlar zaman zaman. Mezarlık çeşmelerinden su içerler. Tanıdıkları, bildikleri isimlerin mezarları başında belki anlamsız ama bir arayışa tekabül eden cümleler kurarlar. Ölümü konuşurlar belli belirsiz. Ve işin tuhaf yanı, yaşam doludurlar bütün bunları yaparken. Dalıp giderler öylece. Bir de bakmışsınız çokça susuyorlar. Bir ezan düştü mü bir de üzerlerine her şey anlamını bulur yeniden.
Mahalleden biri vefat ettiğinde, cami avlusundaki musalla taşının etrafına sıralanır herkes. Hem ölen hem de ölümün kendisi konuşulur usulünce. Namaz kılınır ve omuz verilir tabuta. Mezarlığa yürüyerek varılır. Defin işlemi bitince çok elif miktarınca susulur sonra. Akabinde, işine ya da evine dağılır insanlar, ölümün heybelerine yüklediği derin anlam yüküyle.
Dedim ya, şimdinin çocukları bilmiyorlar bunların hiçbirini.
Ölüm teknik bir detaya dönüşmüş durumda artık. Ölüm haberi alınınca, belediye aranır, mezar yeri mevzuu konuşulur, bir karara varılır, öğlen mi olsun ikindi mi mevzuu tartışılır kısaca, mevtayı belediye aracı gelir alır, gasilhane safhası sonrasında, cenaze namazı için toplanılır, imam efendi seyyar hoparlör eşliğinde son derece teknik şeyler söyler ve dağılır herkes. O anlıktır her şey. O birkaç saatliktir. Elbette ateş düştüğü yeri yakacaktır ama ölümün yaşamın dışına itiliyor olması gerçeğine hiçbir şey yapamayacaktır bu yangın.
Vel hâsılı kelâm;
Nasıl ki ölümün hayatın bir parçasıdır mezarlıklar da öyle parçasıdır şehirlerimizin. Bunun dışındaki her şey bizi başka bir şeye dönüştürmektedir gittikçe. Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama durum bundan ibarettir artık.