Merhumla ilk olarak bir yakınımın cenazesinde, kabrin başına gelerek dua ettiğinde selamlaşmış, tanışmış olabiliriz. Birkaç kez konuşmasını dinlemiş, bir iki defa da birlikte paylaştığımız bir whatsapp grubundaki mesajını okumuş olmalıyım.
Enerjik, girişken ve kendine mahsus bir üslupla -yer yer gözlerini kapatarak, sesinin akışıyla oynayarak ve ellerini canlı bir biçimde kullanarak- konuşan bir vaiz olarak hatırlıyorum. Ama bu “vakitsiz” ölüm haberi, her ölümde olduğu gibi, insanın bir sır olduğu gerçeğini fısıldıyor. Onun, sadece konuşmasına dikkat kesildiğim bir vaiz olmaktan başka hasletlerini de görünür kılıyor.
İsmailağa çevresinden ve sarıklı, sakallı, şalvarlı bir Hoca olduğu için, her türden hacı-hocayla sorunlu bir basın mahfilinin dikkatini çekmesi kolay olmuştu. Konuşmalarının içinden, kadınla ilgili olanlarının o mahfile sağladığı kolaylığı da unutuyor değilim. İşte sosyal medyada onun bu türden bir-iki konuşmasıyla karşılaştığımı, bağlamından çekilip çıkartılmış olduğunun farkında olsam da, bu sözlerin yarattığı huzursuzluğu kendimde de gözlemlediğimi hatırlıyorum.
Bizim insanımız samimi, kendisine benzeyen, sokakta, tezgahta dokunabildiği hocaları sever. Bu hocaların kendisiyle şakalaşanlarını, yer yer çıkışabilenlerini, şivesi olanlarını, düğünde, cenazede, davette bir duanın önüne bir de kısa nasihat ekleyiverenlerini hassaten sever. Bu hocalar, kütüphanedeki uzak ve meşgul hocalar gibi bir sakınım uyandırmaz onda. Bu hocaları sokakta, dükkanında, cami çıkışında, bayram gezmesinde filan görünce, kendisinin gündelik hayat alışkanlıklarını tedirgin etmeden ona uymuş olan, son derece ergonomik bir dini rehberlikle karşılaşmış olur.
Merhum Abdülmetin Hoca’nın, esnafla selamlaşmalarını gösteren bir vidyosunu izlediğimde, çocukken dükkanımıza gelen bazı hocaları hatırladım. Dükkana dört tip insan gelirdi: Müşteri, dilenci, ahbap, hoca. Hoca da ahbaptandı elbette ama babamın ve dükkanın havası, bir hocanın dükkana girmesiyle birlikte ahbaba gösterdiğinden farklı bir tepki gösterirdi. Ne köyden kente alışverişe, hastaneye, devlet kapısına bir işi için gelen bir ahbaba olduğu gibi sevecen, şiveli, korumacı olunur; ne partiden ya da ihvandan gelen ahbaba olduğu gibi neşeli ve eşraf tarzı olurdu. Dükkanımızın müdavimleri olan 4-5 kadar hoca hatırlıyorum. Her birinin stili, havası ve birikimi farklıydı. Gösterişli sakalına ve kulaklarını örten saçlarına yakıştırdığı kalpağı son derece ilgimi çeken, o yelek cebinden çıkardığı Yenice sigarasını keyifle yakarken açık çayını söylemeye seğirttiğim Karasakal Hoca, bu hocaların içinde en ağır misafirlerdendi. Neşeliydi, tatlı bir yörük şivesi vardı. Siyasetten anlardı. Medreselerde okumuştu ama bir molladan ziyade, umur görmüş bir paşaya benzerdi.
Bu hocaların tamamı, dükkana sevecenlik ve otoriteyi birlikte getirirlerdi. Konuşmalarının içine bazen bazı kitap isimleri, bazı alim veya veli adları karışır, bir nükte, bir anekdot paylaşırlar, bir nasihat verirlerdi. Bazen de ev sahibiyle ilgili bir sorun hakkında, İstanbul’daki çocuklarının yurdu hakkında ya da son zamlardan şikayet için konuşmak üzere gelmiş olurlardı. Ama değişmeyen bir şey vardı: Hep aşina, hep bizden ve teklifsiz olmayı başarmalarıydı.
Merhum Abdülmetin Hoca’da da aynısını gördüm. Allah sayılarını artırsın. Sarığı ve cübbesi, sokaktaki ortalama insanın dünyasına girmesine bir engel olabilirdi, olmadı. Tarikatı ve meşrebi, üniversiteli gence seslenmesini boğabilirdi, boğmadı. İçine kapalı görünen bir camiada, başka camialara, başka dünyalara seslenme kabiliyeti geliştirememiş olabilirdi, olmadı. Aksine, içinden çıktığı camia, içinde yetiştiği muhit hakkındaki önyargıları sahiplerinin yüzüne çaldı. Bazılarındaki, ehl-i tarikin neşesiz, somurtkan, yaşama sevincini yitirmiş tatsız-tuzsuz insanlar olması gerektiğine dair bir kabulü yıktı geçti. İmanı ve İslam’ı için yaşamanın sevinciyle dopdoluydu. Sevdi, sevildi. Afrika’daki çocuklarla çekilmiş görüntülerini mutlaka izleyin. Çocuklarla birlikte adeta bir çocuk gibi el çırparak neşeyle zıplarken, o çöp mizah yapan karikatür dergilerindeki sarıklı, sakallı, çirkin ve korkunç dinci tipini resmetmekle yapılan haksızlığın boyutlarını kendi belleklerinize baş vurarak bir kontrol edin. Başka bütün hizmetleri ve gayretleri bir yana, sadece bu neşesi ve sevgisiyle üstün hizmet ödülüne layık oldu.
Allah rahmet eylesin.