Güney Afrika Cumhuriyeti’nde kaldığım süre içinde birkaç kez Güney Afrika ülkelerine gitme imkanım olmuş, fakat Mozambik’e gidememiştim. Bu ülkeyi bir açıdan merak ediyor, bir açıdan da kendimi bu ülkeyi ziyaret etmekten alıkoyuyordum. Bu alıkoymamın nedeni Mozambik’in daha önce bir Portekiz kolonisi olmasından dolayı Angola’da gördüklerimi burada da görebileceğimi zannetmemdi. Nihayetinde her ikisi de aynı gelenekten gelen devletler. Bağımsızlık sonrası bu ülkelerde İslami simgeler kaldırılmaya çalışılmış, komünist yönetimlerin etkisi ile özellikle Müslüman karşıtlığı bir politika izlenmişti. Bu politikaların biraz daha esnekleştirilerek Angola’da uygulandığına şahit olmuştum. Bazı camiler kapatılmış, tamir edilmesi gereken İslami ibadethanelere izin verilmiyordu.
Mozambik bu anlamda beni hayal kırıklığına uğrattı. Öte yandan ilk kez hayal kırıklığına uğradığım için hoşnut oldum. Çünkü Mozambik, Müslümanların özgürce yaşayabildiği bir ülke. Ülkenin her tarafında camileri, medreseleri görmeniz mümkün. Başkent Maputo’daki Takva Camii, bütün ihtişamı ile şehrin merkezinde bulunuyor. Bu caminin görkeminden etkilenmemek mümkün değil. Cuma Camii Maputo’daki görkemli camilerden bir diğeri.
Maputo’da yaklaşık bir milyondan fazla Müslüman yaşıyor. Özellikle Hintli Müslümanlar ülkenin ekonomik olarak orta sınıfını oluşturmuş durumda. Mozambikli siyah Müslümanlar da ülkenin siyasetinde hızlı bir şekilde etkili olmaya başlıyor. İktidar partisi FRELİMO’nun başkanı Müslüman bir kadın. İktidar partisi içerisinde de Müslüman milletvekilleri var.
Aslında Güney Afrika ülkelerinde siyahların beyazlara karşı bir kızgınlığının hatta nefretinin olduğunu görebilirsiniz. Fakat bu nefreti Maputo sokaklarında göremiyorsunuz. Portekizler dışında beyazlara karşı bir nefret olmadığı gibi bir dost bakışı da görmeniz mümkün. Zimbabwe ve Zambiya’da sokaklarda yürürken, alışveriş ederken siyahların size karşı ciddi bir tavır takındığına şahit olurken, Maputo’daki siyahların size arkadaş gibi davrandığını görebilirsiniz.
Ben şehirleri genelde Müslümanlığın yaşanabildiği ve yaşanamadığı şeklinde sınıflandırırım. Bir şehre gittiğinizde cami göremiyorsanız, ezan sesi duyamıyorsanız, helal yiyemiyorsanız o şehir sizin için yabancıdır ve o şehirde kendinizi özgür hissetmezsiniz. Maputo’nun Müslüman bir şehir olduğunu bu açıdan Güney Afrika’nın Cape Town şehri ile büyük bir benzerlik taşıdığını fark ettim. Birçok gıda üretimi ve ticareti Müslümanların elinde olduğu için helal ürünler oldukça yaygın. Helal et yiyebiliyorsunuz, yalnız yine de restoranlara girmeden önce sormanız gerekiyor “Helal mi” diye.
Maputo’da Müslüman saatinin yaşandığını hissettim. Bu hissi ben de uyandıran Mozambikli arkadaşım Junaed’in babası Ahmad Enveri beyin gösterdikleri ve anlattıklarıydı. Ahmad Enveri’nin ataları yüzyıllar önce Hindistan’ın Goa şehrinden Maputo’ya gelmiş, dedesi, babası, kendi ve çocukları Maputo’da doğmuş. Otelleri, bazı üretim tesisleri olan bir iş adamı. Fakat Ahmad Enveri’nin Güney Afrikalı Müslümanlardan bir farkı, siyahlara olan sevgisi. Hayatını siyahların yaşam koşullarını iyileştirmeye adamış. Bu yüzden otelinin gelirlerini, bir arkadaşıyla birlikte kurduğu dernek aracılığı ile siyahların oluşturduğu yardım kuruluşlarına veriyor.
Ahmad Enveri için gün sabah namazı ile başlıyor. Sabah namazını evinin yakınındaki camide kıldıktan sonra evine gelip bir sure Kuran-ı Kerim okuyor. Daha sonra Maputo’nun kenar mahallelerinden birine elinde kahvaltılıklarla gidiyor ve 10-15 kişilik Müslüman genç bir toplulukla sabah kahvaltısı yapılıyor. Sabah kahvaltısında konuşulan genel konu Müslüman ahlakı. Bazen güncel konulara da giriliyor; Filistin, Keşmir, Suriye gibi.
Sabah sohbetinden sonra işyerlerinden birine gidiyor Ahmad Enveri, özellikle iş yerinde çalıştırdığı siyah Mozambiklilerle kucaklaşıyor, onların hal ve hatırını soruyor. Bir süre işleri ile ilgileniyor fakat yorulduğunu hissettiğinde tekrar Kuran’ı Kerim okuyor. Ahmad Enveri Arapçayı 40 yaşından sonra öğrendiğini ve Kuran’da ne denilmek istendiğini anladığını, özel hayatında, iş yerinde ona göre davrandığını söylüyor.
Öğle namazını Hamza Camii’nde kılıyor. Hamza Camii Maputo’da külliye şeklinde bir cami, caminin yanında bir okul, öğrenci yatakhanesi, klinik ve okul öğretmenlerinin kaldığı lojmanlar var. Bu külliyede eğitim gören çoğunluğu yetim olan yaklaşık 400 öğrenci var. Öğrenciler öğleden önce dini eğitim, öğleden sonra ise seküler eğitim görüyorlar. Böylelikle okulları devlet tarafından da tanınmış oluyor. Hamza Camisi külliyesine ait bir de ”İslamic Radio” var. Bu Mozambik’in tek İslami eğilimli radyosu. Portekizce ve yerel birkaç dilde yayın yapıyor. Fakat bir aydır yayınına ara vermiş durumda, çünkü fırtına nedeni ile radyo vericisi zarara uğramış, yeni bir vericinin yapılmasını bekliyor.
Ahmad Enveri’nin arkadaşı aynı zamanda Mozambik Müslüman Konseyi’nin başkanı Animuddin Muhammed, yaklaşık on yıl önce bu külliyeyi birlikte oluşturduklarını söylüyor. Külliyenin içine dükkanlar da yapılmış, bu dükkanlardan elde edilen gelirlerle kuzey Mozambik’teki cami imamlarının maaşları ödeniyor. Mozambik’te İslami kuruluş ve camilere devlet ve hükümet desteği yok, ancak Müslümanlar kendi imkanları ile bu kuruluşların giderlerini karşılayabiliyor.
Ahmad Enveri bir süre burada kaldıktan sonra tekrar iş yerlerinden birini ziyaret ediyor ve bir süre iş yerinde çalışıyor. Akşama doğru evden çıkıyor çünkü özellikle akşam namazını ailesi ile birlikte kılmaya özen gösteriyor. Akşam namazından sonra aile sohbeti başlıyor. Ahmad Enveri çocuklarına Kuran’ı Kerim okuyor, okuduğu ayetleri de tefsir ediyor.
Ahmad Enveri’nin bir günü bu şekilde geçiyor. Maputo’da bu şekilde hayatını geçiren binlerce Müslüman var. Bu Müslümanlar Maputo’da bir “Müslüman saati” oluşturmuşlar ve hayatlarını modern günlük hayata değil, ezan saatine göre ayarlayarak yaşıyorlar. Müslüman saati, sömürge dönemi yaşansa da, ardından baskıcı bir komünist yönetim gelse de, azınlık bir topluluk olsanız da, Ahmad Enveri gibilerin şahsında hala Maputo’da yaşamaya devam ediyor.