Geçen hafta Mali’nin başkenti Bamako’da yabancıların kaldığı lüks bir otele saldırı düzenlendi. Aradan bir hafta geçmesine rağmen Mali Hükümeti, Fransa ve Birleşmiş Milletler, saldırıda ölenlerin kaç kişi olduğuna dair çelişkili bilgiler vermeyi sürdürüyor. Ölenlerin 19, 21 veya 27 kişi olduğu söylenmekte. Henüz saldırıyı kaç kişinin gerçekleştirdiğini de bilmiyoruz. İlk saldırı haberi gelince 4-5 kişi oldukları daha sonra 10 kişi şimdilerde ise 2-3 kişi oldukları varsayılıyor. Bu tür çelişkili açıklamalar saldırı unutuluncaya kadar devam edecek gibi görünüyor. Saldırı ile ilgili diğer bir çelişki ise faillerinin hâlâ bilinememesi. İlk saldırı haberi geldiğinde Ensaruddin ve Macina İslam Özgürlük savaşçılarının saldırıyı gerçekleştirme olasılığı üzerinde duruldu. Daha sonra Muhtar Belmuhtar tarafından bir buçuk yıl önce kurulan Murabitun’un twitter üzerinden saldırıyı üstlenmesi ile gözler bu örgüte çevrildi. Saldırıyı üç farklı örgüt üstlenmesine rağmen gerçekte kimin yaptığı hâlâ aydınlığa kavuşmadı. Mali’deki otel saldırısını gerçekleştirenlerin kimliğinden ziyade kime ya da kimlere karşı yapıldığı daha önemli. Bu saldırı doğrudan üç
senedir Mali’de 1000’den fazla askeri bulunan Fransa’ya karşı yapıldı öncelikle. Fransa, Mali’de 2012’de gerçekleşen askeri darbeden sonra ülkedeki en önemli siyasi ve askeri güç olarak ülkeyi perde arkasından yönetiyor. Mali yönetimi, göreceli güney bölgesindeki istikrar ve güvenliği Fransa sayesinde sağlayabilmiş, devlet başkanı İbrahim Keita da Fransa sayesinde darbe sonrası oluşan hükümetin başına geçmişti. Fakat bu saldırının Paris saldırıları ile doğrudan bir ilişkisinin olmadığını da söyleyebiliriz. Paris saldırısını gerçekleştirenler DAİŞ’e bağlı militanlar iken, bu saldırıda El Kaide bağlantılı grupların olduğu varsayımı daha kuvvetli. Saldırının ikinci hedefinde ABD, Rusya ve Çin var. Öldürülenlerin (henüz kimler tarafından öldürüldüğünü de bilmiyoruz) bu ülke vatandaşları arasından seçilmesi, saldırının siyasi bir niteliğinin olduğu kadar ekonomik bir önceliğinin de olduğunu gösteriyor. Saldırının diğer hedefi ise Mali hükümetidir. Mali hükümeti seçimler yapıldıktan sonra başta Fransa olmak üzere Batı ülkelerinin desteği ile bölgedeki yerli ve bölgesel örgütlere karşı operasyonlar başlattı. Bu operasyonlarda başarılı neticeler de aldı. Bazen operasyonları gerçekleştirirken suçlu suçsuz ayrımına gitmeyerek çok sayıda masum insanı cezalandırdı. Hükümet, güvenlik politikalarını önceleyerek ekonomik ve sosyal politikaları hayata geçirmekten uzak durdu. Ülkenin, başta altın olmak üzere madenlerden elde ettiği gelirler Fransa’ya peşkeş çekilmeye devam edildi. Her geçen gün ülkedeki ekonomik sorunlar, işsizlik arttı. Yüze yakın topluluğun bir arada yaşadığı Mali, birbirini düşman olarak gören bir topluluk devletine dönüştü. Mali’deki otel saldırısı tahmin edilebilir olmasına rağmen, güvenlik güçlerinin önlem almadığı aşikar. Oysa saldırının gerçekleştiği yer, ABD ve BM Barış gücü askerlerinin kontrolündeki bir bölge. Otele iki saldırganın ağır silahlarla çok rahat bir şekilde girmesine göz mü yumuldu? Eski AFRİCOM başkanı General Ham, bu tür saldırılar öncesi kendilerine istihbaratlar geldiğini ve önlemlerin alındığını söylüyor. Otelin bulunduğu mahalle ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Mali istihbaratının en etkili olduğu, adeta cirit attığı bir yer olmasına rağmen istihbarat paylaşımı yapılmadı mı? Mali saldırısının, üzerinde pek durulmayan bir yönü daha var. Şimdilik iki kişi tarafından yapıldığı bilinen saldırıya karşı Fransa, ABD, BM ve Mali hükümetinin ortaklaşa bir operasyon yapması. İlk defa AFRİCOM’a bağlı 25 ABD askeri operasyonda yer aldı. Bu durum, AFRİCOM’un daha sonra da benzer operasyonlara katılacağının bir işareti. Artık ABD’nin Batı Afrika’daki askeri operasyonlarda fiili olarak yer alacağını görebiliriz. Bu saldırının diğer bir yönü ise daha önce yapılan bölgedeki saldırılarla benzerlikler içinde olması. 2015’de iki otel saldırısı daha gerçekleştirildi ve yine yabancı misyon şefleri öldürüldü. Bu saldırı, lokasyonu açısından daha önceki hedeflerle de benzer özellikler taşıyor. Bu bölgede faaliyet gösteren el Kaide ve DAİŞ örgütlerinin saldırılarında bariz farklılıklar var. Boko Haram veya DAİŞ benzeri terör örgütleri, hedeflerinde kalabalık yerleri tercih ederken, sivillerin can kaybını çok da umursamıyorlar. Eğer Boko Haram benzeri bir örgüt bu eylemi yapmış olsaydı, ölü sayısında artış daha yüksek olabilirdi. Bu bölgedeki İslami Mağrip Cephesi gibi örgütler daha tanımlı eylemler yapıyor ve yerli halktan ziyade yabancıları hedef alıyorlar. Mali saldırısı, bölge ülkelerinin teröre karşı izledikleri politikalarında önemli değişiklikler yapabileceklerini ortaya çıkardı. Kongo Cumhuriyeti’nde peçenin yasaklanmasından sonra İslami çağrışım yapan kıyafetlerin yasaklanması da gündemde. Gine Devlet Başkanı Alpha Conde, Gine’de faaliyet gösteren Kuran okullarının kapatılacağını, Senegal Devlet Başkanı Macky Sall de yüzü örten kıyafetlerin güvenlik gerekçesi ile yasaklandığını söylediler. Çad, Kamerun, Gabon gibi ülkeler, bazı dini sembollerin kullanılmasını yasakladılar bile. Bu yasakların daha da artacağı bölge ülkelerinin tümünü kapsayabileceği görünüyor. Bu girişimler terörü sona erdirme yerine bazı dini grupların da militanlaşmasının önünü açacaktır. Mali’deki otel baskını Batı Afrika’da yeni bir dönemi başlattığı gibi küresel güçlerin de Afrika politikalarını yeniden gözden geçirmelerini sağlayacaktır. Bölgenin yeni bir Suriye olma olasılığı da var. İrlanda ve İngiltere daha şimdiden Mali’ye asker gönderebileceklerini açıkladılar. Fransa ve ABD de bölgede birlikte operasyonlara devam edecekler gibi. Mayıs’ta görev süresi dolacak olan BM Barış Gücü askerlerinin görev süresinin uzatılma ihtimali çok yüksek. Suriye’de karşıt cephelerde yer alan Rusya ve Çin’in, Batı Afrika’da, Batılı güçlerle işbirliği yapabileceği ihtimali de var. Bir de İsrail’i unutmamak gerek; saldırıda bir vatandaşını kaybeden İsrail’in, Mali’ye çok sayıda MOSSAD ajanı gönderdiği söylentileri var.