Kurbana yoldaş olan ahlâkî terimler

Bir Kurban Bayramı’nı daha idrak ettik.

Rabbimiz, kestiğimiz kurbanları, kurbanla irtibatlı ibadet ve dualarımızı kabul buyursun inşallah.

Kurban metafiziği, kolayca anlatılıp bitirilecek bir konu değildir. Kurbiyetten (yakınlıktan) fedakarlığa, kulluk teslimiyetiyle dünya bukağılarından, putlarından özgürleşmeye… uzanan bir dizi nazari ve pratik yaklaşımları içerir çünkü.

Bayramı geride bıraksak da, kurban duygusunu ve fikriyatını hiçbir zaman geride bırakamayacağımız için, İsmail Müfid İstanbulî’nin, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’sinden (Eleştirmeli Metin-Çeviri: Selime Çınar, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2014), kimi ahlaki terimleri, kurban metafiziğiyle olan derin bağlantılarını da göz önüne alarak paylaşmanın yararlı olacağını sanıyorum:

“Cömertlik.

Gerekeni, verilmesi gerekene vermektir. Şartı; vermenin niteliğine, niceliğine, elisıkılıktan ve saçıp savurmaktan kaçınarak verilecek yere dikkat etmektir. Bu şecaatin gereğidir, tam tersi söz konusu değildir. Peygamber (sav)’den şöyle rivayet edilmiştir: ‘Allah cömert cahili, cimri alimden daha çok sever.’ Bu, yani cömertlik, altında altı tür bulunan bir cinstir. Birincisi:

Eliaçıklık:

Kolaylıkla ve gönül hoşluğuyla vermektir. Nitekim bu melekenin halidir. Bu yüzden şair şöyle der: ‘En iyi bağış kendinde / Ne erteleme olan ne de bıkkınlık belirtisi olandır.’ Cins daha genel olmasına rağmen, Allah sahî (el açık) denmez, Kerim (cömert) denir. Çünkü Allah’ın isimleri tevfikidir, Şari’nin isimlendirmesine dayanır. Bu şekilde isimlendirildiğini kimse duymamıştır. İkincisi:

Diğergamlık:

Sözü edilen bağışın kendi ihtiyacından vaz geçerek yani bağış yapan kişinin kendisini kendi ihtiyaçlarını gidermekten alıkoymasıyla olmalıdır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‘Kendilerinin ihtiyacı olduğu halde başkasını kendine tercih ederler.’ (el-Haşr, 59/9). Üçüncüsü:

Âlî-cenaplık:

Nübl (âlî-cenaplık) nun’un zammesi, tek noktalı ba’nın sükunuyla okunur, yoksa denildiği gibi, iki noktalı ya ve zammel nun’la değil. Sözlükte üstünlük ve şeref anlamındadır. Terimin anlamı sevinçle vermektir. Bu da gönül hoşluğunun ve cömertliğin tamlığının bir göstergesidir. Nitekim Mütenebbi şöyle demiştir: ‘Ona geldiğinde onun yüzünün parladığını görürsün / Sanki istemiş olduğun şeyi sen veriyormuşsun gibidir.” Dördüncüsü:

Paylaşımcılık:

Faydalanmak ve faydalandırmak konusunda arkadaşlarla paylaşmaktır. Şair der ki: ‘Sevdikleriyle paylaşım, kendilerinde kemalin en geniş sınırlarının olduğu bir kavmin alışkanlığıdır. Beşincisi:

Bahşetme:

Vermesi gerekmeyeni iyilik olarak yani başkasının iyiliği için, karşılık ve iyilik beklemeden vermektir. Gerekmeyeni vermek bir karşılık beklentisiyle de olabilir. Bu yüzden müellif ‘iyilik olmak’ kaydını koymuştur. Bu bir tekrar değildir. Kök itibariyle ele alındığı için de meleke olmasıyla çelişmez. (…) Altıncısı:

Feragat:

Bırakması gerekmeyeni bir ödül beklentisiyle değil tok gözlülüğünden yani gözü tok olduğu için veya edepsizlik yapmamak için bırakmaktır, yani o şeyden feragat ederek bırakmaktır. Mesela borcunun bir kısmını düşmektir. Denilir ki sanki burada kişiyi kötüye götüren bir şeyin bulaşmaması için feragat eder. Ne varsa bunda vardır.”

Bu terimlerden baktığımızda, kurban metafiziğinin her şeyden önce kurban ahlakı olarak ifade edebileceğimiz bir ahlakı içkin olduğu görülebilmektedir.

Dolayısıyla, ona bitişik olan ahlaki hassasiyetlerin, kurban kesim vaktiyle sınırlı kalmayıp, Allah ile kurbiyetin bir hatırlatıcısı olarak zihnimizde süreklileşmesi gerekir.

Çünkü kurbiyet (yakınlık) duygusu öncelikle edebi zorunlu kılar. Edepse özünü ahlaktan alır. Bu nedenle Peygamber (sav) efendimiz, güzel ahlakın -hem öğretme hem de uygulama bakımından- tamamlayıcısıdır. Çünkü o Hak Teâlâ ile daimi bir kurbiyet içindedir; ümmetine yönelik rahmet umudu da gazap korkusu da bu yakınlığın bir ürünüdür.

Bu bakımdan kurban vesilesiyle yeniden kazanılan kurbiyet duygusunun sıcaklığından, tazeliğinden hiçbir şey kaybetmeksizin sürdürülmesi esastır. Bu sağlanabildiği takdirde yakınlığın ahlakı da kendisini sürekli olarak hatırlatabilecektir. Bu hatırlamanın sağlayacağı fayda ise ferdiyet ve toplum planında iyilikten, güzellikten, huzurdan başka bir şey olmayacaktır.

Rabbimizin bizleri nice bayramlara, süreklileştirdiğimiz bir kurbiyet duygusu ve ahlakıyla birlikte eriştirmesi dileğiyle…