Doğu Afrika son 5 yılın en büyük kuraklığını yaşıyor. Somali, Etiyopya, Kenya, Eritre ve Uganda kuraklıklardan etkilenen ülkelerin başında geliyor. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı nezdinde yardım için bir kampanya başlattı ve AFAD, Kızılay ve TİKA başta olmak Türkiye’den birçok yardım kuruluşu bu seferberliğe katıldı.
Kuraklıktan en fazla etkilenen bölgelerden biri Etiyopya’nın Somali eyaleti. Yaklaşık 6 milyon kişinin yaşadığı Somali yani Ogedan bölgesinde geçen hafta itibari ile açlıktan ölümler başladı bile. Yaklaşık 4 milyon kişinin açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı biliniyor Ogedan eyaletinde. Diğer bir etkilenen bölge ise Somali Devleti. Somali Devletinin çiçeği burnunda devlet başkanı dünyadan ülkesi için yardım istedi ve eğer yardım edilmezse toplu ölümlerin gerçekleşebileceğini söyledi.
Kenya ve Uganda’nın bazı bölgeleri de kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya. Eritre de kuraklıktan etkilen bir yer olmasına rağmen dünyaya henüz bir yardım çağrısında bulunmadı. Dünyanın en kapalı ülkelerinden biri olan Eritre’de kuraklıktan ne kadar kişi etkilendi, insanlar açlık tehlikesi ile karşı karşıya mı pek bir şey bilmiyoruz.
Kuraklık bu bölgenin kaderi, fakat açlıktan ölümler kaderi değil. Tarihin çeşitli dönemlerinde bu bölgelerde kuraklıklar yaşanırdı fakat toplu ölümler gerçekleşmezdi. Özellikle sömürge sonrası dönemde kuraklıktan kaynaklanan kitlesel ölümler görülmeye başlandı. İlk büyük kitlesel ölümler ise 1984’de gerçekleşti ve yüzbinlerce insan hayatını kaybetti.
Dikkat edilirse bu bölgeler, insanların geçimini hayvancılıkla sağladığı yerleşim alanları. İnsanlar toprağa veya sanayiden çok geçimlerini küçük ve büyük baş hayvancılığa dayandırıyor. Çoğunlukla yarı göçebe hayatın etkili olduğu bu bölgelerde kuraklık, susuzluk hayvanların telef olmasına yol açıyor. En önemli geçim kaynaklarını kaybeden insanlar açlıkla yüzleşmeye başlıyor ve önce çocuk ve yaşlılardan başlamak üzere kitlesel ölümler gerçekleşiyor.
Bu bölgelerin diğer bir özelliği ise istikrarın olmadığı, siyasi yapının etkisinin gözükmediği yerler olması. Başta Somali olmak üzere uzun yıllardır bir iç savaş yaşayan bu bölgelerde siyasi istikrarın sağlanamaması yüzünden kalıcı çözümler bulunamamakta. Gerekli yardımlar iç savaş nedeniyle vaktinde ulaşamıyor ve toplu ölümler gerçekleşebiliyor.
Bölge ülkeleri kuraklık ve açlık felaketi karşısında hızlı hareket edememekte ve önleyici tedbirler alamamakta. Çoğu kez devlet otoriteleri bu tür felaketleri dünya ile paylaşırken kendi insanları ile siyasi kaygılar yüzünden paylaşmıyor ve felaketlere seyirci kalıyor. Son bir yıldır kaldığım Etiyopya’da iki kez kuraklık gerçekleşti. Biri Afar bölgesinde diğeri ise Somali eyaletindeydi. Birkaç gazete ve televizyon yayını dışında felaketler gündeme getirilmedi. Örneğin bu bölgelere yönelik bir toplumsal seferberlik başlatılmadı. Sanki şairin dediği gibi, “insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”dı. Oysaki bu tür felaketlerle mücadele etmenin yolu toplumun, milletin, devletin birlikte hareket etmesinden geçer. Biz Körfez depreminde bunu yaşadık, bir felaketin önüne toplumsal bilinç ve birlikle geçmeyi başarabildik. Belki bizim bu insanlara birlikte hareket etmeyi öğretmemiz gerekmekte.
Somali yani Ogedan eyaleti petrol ve doğal gaz bakımından zengin bir bölge. Fakat neden yıllardır petrol ve doğal gaz üretimi yapılamıyor? Amhara ve Oramiya eyaletleri tarım ve hayvancılığın en ileride olduğu bölgeler olmasına rağmen neden yanı başındaki bir eyalet açlıkla kıvranıyor?
BM ve küresel ölçekteki Batılı yardım kuruluşlarının en büyük hatası açlığı önlemeye değil sürdürülebilir olmasına çalışmaktı. Bir bakıma yardıma bağımlı topluluklar üretmek; bu topluluklar üzerinden bölgesel emellerini gerçekleştirmek niyetiydi. Biz bunun örneğini Güney Sudan’da görmeye devam ediyoruz. Güney Sudan petrol rezervi bakımından Afrika’nın en önemli ülkelerinden biri. Yine topraklarının tarım ve hayvancılığa elverişliliği çok büyük avantaj olmasına rağmen açlıktan kaynaklanan ölümler gerçekleşiyor. Sebep olarak üç yıldır devam eden iç savaş gösteriliyor. Fakat bu iç savaş ABD, Çin’in bir ayda çözebileceği bir sorun. Bu devam eden iç savaşta ülkenin iç dinamikleri, bölgesel etkenler olduğu kadar küresel çatışmanın da bir etkisi var.
Afrika’da kuraklığın önlenebilmesi zor görünüyor. Özellikle iklim değişiklikleri son yıllarda Afrika’nın tamamını etkiledi. Artık yağmur mevsiminde düzenli yağışlar olmuyor, sel felaketleri yaşanıyor ve tarım arazileri, hayvanlar ve insanlar etkileniyor. Madagaskar, Malavi, Zimbabwe bu felaketlerden etkilenen ülkelerin başında geliyor.
Gelin toplumsal bir seferberlik başlatalım. Kuraklık ve diğer tabii felaketleri önleyemeyiz ama açlıktan kaynaklanan ölümlerin önüne geçebiliriz. Bunun için de belirli ve aşamalı bir plana ihtiyacımız var. Öncelikle insani ölümlerin önüne geçmek için acil yardımları gerçekleştirelim. Daha sonra bu felaketlerden etkilenen ülkelerle toplumsal bilinç ve birlik arayışına girelim. Bir topluluk, bir millet bir dünya olarak bu felaketlerin nasıl önüne geçebiliriz onun üzerinde duralım. Türkiye ve İslam dünyası hayvan ihtiyacını bu ülkelerden karşılasın fakat bu karşılamayı bir iki seferlik değil bir yıla yayalım. Çünkü bazen aynı ülkeden çok sayıda hayvan ithalatı yapmak geçimini hayvancılıkla sağlayanlara zarar verebiliyor.
Kuraklıktan etkilenen bölgelere yeni acil yardım kasabaları kuralım. Mülteci kampları kesinlikle açlığı önlemiyor aksine daha fazla açlık ve suç üretiyor. Türkiye’nin uyguladığı Somali insani yardım endeksli kalkınma politikasının yaygınlaşmasını sağlayalım. Bu politika son yılarda yardım ve kalkınmada diğer devletlerin örnek alabileceği bir politikaya dönüştü.
Son olarak “dünya beşten büyüktür” dediğimiz gibi uluslararası yardım tekelinin BM’den alınması için çalışalım. BM felaketlerin önleyicisi değil sürdürülebilir hale getirmesine yönelik çalışıyor. Oysa bizim insanlık adına, bağlı olduğumuz İslam adına “önlenebilir” faaliyetlere ihtiyacımız var.