Kudüs zamanım gelmiş benim

Sadakataşı Derneği’nin bir videosu düştü önüme. Gayet güzel hazırlanmış, ajitasyon içermeyen, kardeşlerimizi başı yerde değil başlarına her ne gelmiş olursa olsun başı dik gösteren bir video. Türk Tasavvuf Musikisinin nadide eserlerinden ‘Çağırayım Mevla’m seni’ fon müziği eşliğinde akan görüntülerin akabinde çarpıcı bir sloganla karşılaştım; ‘Kardeşlikte Ramazan gibi ol!’
Bazen sade anlatımlar daha etkili olabiliyor. Öyle büyük prodüksiyonlara filan da gerek kalmıyor. Gerek teknolojik olarak gerekse de doğal insani tecrübenin bir getirisi olarak prodüksiyon çıtasının, müzik çıtasının, kurgu çıtasının, görüntü çıtasının, metin çıtasının bir hayli yükseldiği dönemlerdeyiz artık. Bir şeylerden etkilenebilmek için her defasında bir öncekine nazaran daha bir üste çıkmayı bekliyor insan. Sıradan haber metinleri için de bu böyle, yardım organizasyonları için de böyle.
Filanca yerde üzerine bomba atılan çocukların görüntülerini görmeden inanmaz olduk artık çocukların gerçekten öldüğüne. İlla ki eller üzerinde göğe yükselen ‘mavi emzikli bebek’ görseline illa ki sahile vurmuş kırmızı tişörtlü bir çocuğun görüntüsüne ya da kimyasal bombaların etkisiyle yaşamın son dakikaları gözlerinin önünden akıp gitmekte olan bir kızın videosuna ihtiyaç duyar olduk artık. Çok uzun yıllar evvel kaleme aldığım ‘bir duyarsızlaştırma mekanizması olarak görsellik’ isimli yazımda artık bir yerde zulüm olduğunu bize anlatabilmek, inandırabilmek için evimizin penceresinden içeriye çocuk cesetleri atmaya başlayacaklar diye yazdığımı hatırlıyorum. Gittikçe alıştırıldık her şeye. Her şey normalleşti artık.
Tam da böylesi duygularla bir Kudüs yazısı kaleme almak üzereyken düştü işte bahse konu video ekranıma. Olanca sadeliği, olanca sadeliğiyle meseleyi öylesine güzel anlatmıştı işte. Hemen Sadakataşı Derneği Başkanı Kemal Özdal’a yazdım, “epey etkilendim videodan” dedim. Bana “Yusuf abi Kudüs zamanın gelmiş senin” dedi. “Şu an Gerçek Hayat için yazı yazıyordum, o zaman ‘Kudüs zamanım gelmiş benim’ koyuyorum yazımın başlığını” dedim. Biraz daha yazıştık tabi de gerisi bana kalsın şimdilik.
‘Kudüs zamanı’ mevzuu üzerine daldım sonra. İnsan bir tuhaf oluyor doğrusu. İçi titriyor, gözleri doluyor, yüreği taşıyor, bakışları belli belirsiz bir ufuk arıyor Kudüs deyince, öylece kala kalıyor.
Yine öyle oldu.
Cezayir’deki sömürgeci Fransız zulmünü bütün çıplaklığıyla idrak eden Albert Camus şu cümleleri kurmuş zamanında;
“‘Tarihten kaçamayacağımız’ doğru, çünkü boğazımıza kadar ona batmış durumdayız. Fakat tarihten korunmak için tarihin içinde savaşmak önerilebilir; insanlık için pek de uygun olmayan bir diyardır burası… Modern uluslar, iktidar ve tahakküm yolları boyunca, büyük güçler tarafından yönlendiriliyor… Bizim yardımımıza çok ihtiyaçları yok ve şu an için bunları engelleme çabalarına gülüyorlar. Yani devam edecekler. Fakat sadece şu basit soruyu soracağım: ya bu güçler çıkmaza sürüklenirse, ya birçoğumuzun şu an bel bağladığı tarih mantığının bataklıktaki anlık bir yakamozdan ibaret olduğu ortaya çıkarsa?”
Öyle ya, tarihle bile oynuyorlar, algıları yönetmeye kalkıyorlar, zihinleri kanalize ediyorlar, gerçeği gizlemeye kalkıyorlar da yine de Kudüs hakikatinin üzerini örtemiyorlar.
İstanbul’da bir çocuğun kalbi örseleniyor Kudüs deyince işte.
Ya da şöyle söyleyelim;
Sadakataşı Derneği, 8. Yılında Kudüs’te yardım çalışmalarını sürdürüyor. Dernek tarafından bu Ramazan ayında Mescid-i Aksâ avlusunda 45 bin kişiye iftar yemeği verilmiş durumda. Şu ana kadar ihtiyaç sahibi 1000 aileye Ramazan kumanyası dağıtımı yapılmış. 300 şehit ailesine zekât ve fitre ulaştırılmış. Çocukları da unutmamış dernek; 500 çocuğa bayramlık kıyafet hediye etmiş.
Aslında mesele şu, uluslararası sistem Kudüssüz bir dünya arzu ediyor. Oysa dünya Kudüslerini uluslararası sisteme kurban vermek istemiyor.
Çünkü Kudüs, adını bizim koyduğumuz, barış, adalet, esenlik dendiğinde akla gelen, bir arada yaşamanın imkânlarını uhdesinde barındıran, bünyesinde yaşamakta olan birbirinden farklı halkların birbirleri ile temas halinde bulunduğu yerin adıdır. Kudüs, insanlık için başlı başına bir hayat önerisidir.
İşte bu yüzden onlar bize daima Kudüs’ü unutturmaya çabalayacaklar ama biz Kudüs’ü hiç unutmayacağız.