Kudüs henüz bir İslam şehriyse

Amerika’nın Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı, Kudüs’ün geleceği için hayati bir adım.

İsrail uzun bir süredir, sistematik olarak Kudüs’ün Müslümansızlaştırılması yönünde adımlar atıyordu. Kudüs elbette tamamen Müslümanlardan arındırılamaz ama İsrail, Müslümanların etkisinin iyiden iyiye azaltıldığı, Kudüs’ün reddedilemez Müslüman görünümünün silindiği, Müslümanların Kudüs’teki bir avuç azınlık haline getirilerek, İsrail toplumunu oluşturan kültürel bir unsur olarak kabul edilmesi noktasına getirildiği (ve böylece etkisizleştirildiği) bir şehir hayal ediyor. Ezan hamlesi de esasen, İslamsız bir Kudüs hayaline dair. İsrail, bu tür “cesur” adımları, sonraki adımların provası olarak atar genellikle. Yani İsrail, Kudüs ve Filistin karşıtı cesur bir adım atmışsa, bu adımın ne oranda Filistinliyi tahrik edeceğini görmek, mukavemet hesapları yapmak, sonrasında atacağı asıl adımdan sonra doğabilecek tepkileri kestirebilmek ister.

Kudüs’ün İslamsızlaştırılması yolunda, Doğu Kudüs’teki, ağırlıklı olarak Müslümanların yaşadıkları mahallelere Yahudi yerleşimciler yerleştiriliyor; bu evlerden fırsatı düşürülenler Yahudilerce satın alınıyor; ev sahiplerinin ölümleri bahane edilerek evler kamulaştırılıyordu. Bu aslında Müslümansızlaştırmanın görünen ve yüzeydeki tarafı.

Ama asıl dikkatimizi çekmesi gereken, İsrail’in bu Müslümansızlaştırmayı, yavaşlatılmış ve bu sebeple takip edilmesi zor bir süreç içinde yürütmesi. Şöyle diyelim: İsrail, kendisini bölgedeki tek hukuk devleti olarak tanıtır. Halkı da, Batı da buna inanır. İsrail, bu iddiasını destekleyecek görece “doğru” adımlar da atar. Mahkemelerini çalıştırır, hapishanelerde işkenceye izin vermez, polislerini soğukkanlı davranma konusunda iyi eğitir filan. Bir hukuk devleti görünümünü koruyabilmesi için bu ağırdan almaya ve itidale ihtiyacı vardır. Bu sebeple, aleni ve fiziki baskının yerini, gizli ve ekonomik baskı almıştır: Kudüs, dünyanın en pahalı şehirlerinden biri. Özellikle ev kiraları Londra’yla, Tokyo’yla filan yarışır. İki artı bir, küçük ve sıradan bir dairenin kira bedeli aylık beş bin Türk lirasını bulur. Küçük su beş Türk lirası, bir bardak portakal suyu on beş liradır. Kudüs’lü fiziki bir müdahaleye ve böylece İsrail’in bir hukuk devleti görünümüne zarar verilmesine gerek kalmadan, Kudüs’ten gitmek zorunda bırakılmaktadır. Gitmemek için direnenlerinse, yaşamak için çok çalışmaları, ailenin bütün bireyleriyle çalışmaları, çalışmaktan bitap düşmeleri gerekiyor. Geçim derdi altında beli bükülen Kudüslü Müslümanların, Kudüs’ün sosyo-kültürel hayatına etki edecek bir varlık göstermeleri, Kudüs’ü hayallerince şekillendirmek için edebiyat, kültür, bilim, kitap, etkinlik üretmeleri elbette mümkün değil.

Amerika elçiliğinin Kudüs’e taşınması, Batılı birçok ülkenin zaman içinde elçiliklerini Kudüs’e taşıması sonucunu doğurabilir. Bunun Kudüs sokakları için doğrudan sonucu ise pahalılığın daha da artması, güvenlik önlemlerinin katlanması demektir. Bu bariz değişimler de, Kudüslünün zaten zor olan hayatının, tahammül edilemez bir sınıra doğru çekilmesi sonucunu doğuracak.

Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kabulü tehlikeli bir aşama ama daha tehlikelisi, Kudüs’ün bir Yahudi şehri görünümüne kavuşması. Kudüs şu haliyle, esas olarak Doğu Kudüs demek. Yani dünyanın tamamını ilgilendiren, Mescid-i Aksa, Kubbetü’s-Sahra, Kıyame Kilisesi, Cehennem Vadisi, Zeytin Dağı, Ağlama Duvarı, Davud Kalesi gibi ne kadar bina, taş ve kabir varsa tamamı Kudüs’ün doğusunda. Ve bu bölge inkar edilemez biçimde Müslüman bir şehir. Minareler, insan tipleri, dükkanlardan yükselen Kur’an sesleri, kandil geceleri, künefe, pide, başörtüsü sebebiyle yakından bakınca Müslüman, ezan-ı Muhammedi sebebiyle uzaktan bile Müslüman. Kudüs’ün Batısı ise Yahudilerin Kudüs’ü ama kadim Kudüs’e nispetle bir uydu-kentten farksız bir yavanlıkta.

Dolayısıyla Kudüs hala (ya da henüz) Müslüman bir şehir. Ama oradaki Müslümanlar sebebiyle böyle. O Müslümanların yaşamaları, orada tutunabilmeleri, direnmeleri, şimdilik direnmeye güç yetirebilmeleri sebebiyle böyle. Yani Kudüs’ün Müslüman kalması için Kudüslünün güçlü olması gerekiyor. Onun kaynamayan tenceresi, işsiz çocuğu, çıkmayan gazetesi, kızının yarım çeyizi, işe yaramayan diploması üzerine düşünülmesi, çareler bulunması gerekiyor.