Kime bayram

Eb’ul Velid Muhammed el-Ezraki, Kabe ve Mekke Tarihi’nde Kabe’nin Hz. Adem tarafından ilk inşası ve onun ilk bayramı hakkında şunları söyler:

“Adem Aleyhisselam, Mekke’ye gidip Beytullah’ı inşa ettikten sonra Cenabı Hakka karşı şöyle yalvardı:   ‘Ya Rabbi! Şüphesiz her çalışanın bir ücreti vardır. benim de bir ücretim vardır.’ Yüce Allah da: ‘Evet, vardır. Dile benden ne dilersen.’ buyurdu. Hz.Adem: ‘Ya Rabbi! Beni tekrar Cennet’e gönder.’ dedi. Yüce Allah: ‘Bu senin için gerçekleşecektir.’ buyurdu. Hz. Adem devamla: ‘Ya Rabbi! Benim günahlarımı itiraf ettiğim gibi, zürriyetimden de günahlarını ikrar edip sana yalvararak bu Beyt’in etrafında tavaf edenleri de affetmeni istiyorum.’ dedi. Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre, Cenabı Allah Hz. Adem’e şöyle vahyetti: ‘Ey Adem! Ben seni affettim. Senin zürriyetinden, bu Beyt’i ziyaret edip de günahlarından tevbe edenleri de affettim.”

Burada “bayram” kelimesi geçmiyor diye hemen itiraza hazırlanmaya gerek yok, çünkü o talep edilen ödüle ve ona erişme sevincine bitişik bulunuyor.

İbn Arabi, söz konusu ilişkiyi, bayram kelimesinin Arapçası olan Îd (iyd) için “namaz ve niyet” çevresinde şöyle kurar:

“Bayram, süslenme, yeme, içme ve eğlenme gibi nefsani durumlarla ve işlerle ilgilenme günü olduğu için, kuldan gününü Rabbiyle konuşacağı namazla açması istendi. Böylece bilhassa bayram günü Hacda olmayan kimseler, günün kalan kısmını koruyabilir. Çünkü bayram günün ilk vaktindeki namaz (günü bir namaz sayarsak) namaza niyetlenmek gibidir. Niyet namazı koruduğu gibi bayram günlerindeki namaz da niyetin yerine geçerken gün de namazın yerini alır. Namaz kılarken bir gaflet gerçekleştiğinde, niyet onu telafi eder. Çünkü niyet varsa, namaz tamdır. Dolayısıyla niyetin hükmü, namaz kılan kişi farkında olmasa bile, namaza yayılmıştır. Bayram günü içinde insanda meydana gelen eğlence, oynama ve sair mübah fiiller günün sonuna kadar namazın korunması kapsamındadır. Bu nedenle ‘salatü’l-îd’ (bayram namazı, dönüş namazı) diye isimlendirilmiştir. (Kelimenin kök anlamından hareket edersek, Îd insanın işlediği bütün fiillerin karşılığının kendisine dönmesi demektir. Bu mükafat, niyet geçerli olduğu için, insan gafil olsa bile namazdaki haline göre verilir.”

Bunlara göre, özünde zaten bir iyd demek olan Hacc’taki fiillere bakalım örneğin:

Niyet ve hareketin iç içe geçtiği; niyazın, namazın, sa’y ve tavaf gibi yürüme/dönme hareketlerinin, Arafat’taki kulluk duruşundan (vakfeden) sonra, Mina yolunda yolculuğu idrak edişin, şeytan taşlamanın, kurban kesmenin… Allah’ın emirleri olmaları bakımından “yüksünmeden”, yorulma şikayeti belirtmeden yapılmasının hem nedenidir iyd hem de bunların sonucudur; kısaca Rabbimizin nihayetsiz olan ödüllerinden vakti sabitleştirilmiş bir ödüldür o.

Bu bahisler de son tahlilde, onun niyetine, iradesine, gayretine ve hareketine bağlı olmaları bakımından her mümin için zikri tatlı bahislerdir.

Bunu biliyorum ama şu anda başta Arakan olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde zikrimizin zevkine gölge düşüren zulümlerin, acıların, sürgünlerin… içinden geçmektedir kimi kardeşlerimiz. Bayram onlardan çalınmakta, sevinç yerine hüzün, ödül yerine ölüm dikilmektedir karşılarına.

Elbette, insan ve Müslüman düşmanlarına, kardeşlerimizin maruz bırakıldığı zulme rağmen bayramı bayram kılma niyetinin de önemli bir karşılığı vardır.

Vardır olmasına ama malum ortamda yine de bayram güzellemesi yapmak bana zor geliyor.

Bu nedenle Üstad Sezai Karakoç’un, zamanı, mekanı, niyeti, namazı ve bayramı birlikte meczettiği, son dizelerinde umuda köprü kurduğu “Şehzadebaşı’nda Gün Doğmadan” adlı şiirini; bir nefesin, bir dileğin, daima kuşanılası bir halin ve hüznün karşılığı olarak paylaşmayı ve dolayısıyla kendimi bu bahisten geriye çekmeyi tercih ediyorum:

Yerleşecek yer aramak
Camiinin avlusunda
Soğuk bir taşa oturmak
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Başı avuçlara almak
Kuşların kanatlarını toplamak
Gecenin çatı katından
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Yüzü gözü toz içinde

Şiirden mest develerin

Gül dökülür heybesinden

Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Yoldan geçen birkaç çocuk
Kubbeyi tutan aydınlık
Mezarlarda yeni sesler
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Lâle gibi çeşmeleri
Menekşeden sebilleri
Türbeleri bir şelâle
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Külahıyla Yunus Emre
Sarığıyla Akşemseddin
Kavuğuyla Mimar Sinan
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Tek başına veli ağaç
Dallarıyla taşır göğü
Köklerine bağlı Toprak
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Kafdağı’ndan daha yüksek
Çin Seddinden daha uzun
İçimizde med ve cezir
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Gün doğmadan şehzâdeler

Ellerinde meşaleler
Şehzadebaşı’nı gezerler
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Cin Halkından kafileler
Katır sırtında geçerler
Kıra kıra kemanları
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Kızaran ufka selam
Süleymaniye’den Beyazıt’tan
Mutlaka olmak isterim
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

Kurban bayramınız mübarek olsun.