Türk Edebiyatı dergisi, merhum şair Behçet Necatigil’in 100. yaş günü münasebetiyle özel bir sayı hazırlamış.
Bu, her edebiyat dergisinden beklenilebilecek güzel bir harekettir ve dolayısıyla mevcut fiilin naklettiğimiz şekilde haber olması da normaldir.
Normal olmayan, bu özel sayının yayınlanmasından sonra, akademisyen Handan İnci’nin bir bardak suda kopardığı fırtına ile bunun Paralel / PKK medyası tarafından Necatigil’e sansür uygulandığı iddiasıyla bir iftira kampanyasına dönüştürülmesidir.
Konu özetle şöyledir:
Türk Edebiyatı dergisi, özel sayı kapsamında Necatigil’in kızı Ayşe Sarısayın’la da bir söyleşi gerçekleştirmiş. Derginin matbaaya verilmesine yakın bir zamanda Sarısayın, akademisyenlerin ihanet bildirisine destek veren, aydın takımının ihanet belgesine imza koymuş.
Aynı zamanda bir akademisyen olan derginin yönetmeni Bahtiyar Aslan, teröristleri masum, devleti zalim göstermeye çalışan bir belgeye imza koyması nedeniyle, Sarısayın’ı arayıp, kendisiyle yapılan söyleyişiyi yayınlayamayacağını bildirmiş.
Gerekçesi bellidir: Sarısayın’ın hainleri koruyan ve kollayan, devleti suçlayan tutumu, onun şahsi meselesidir ama bu Aslan’ın vatan sevgisiyle bağdaşmamaktadır, dolayısıyla Aslan’ın kendi vicanı ve ahlakı gereğince o söyleşiyi yayınlaması imkansızdır.
Sarısayın da sanırım babasına kıymet verilmesini öncelediğinden olmalı, üzüntülerini belirterek “peki” demekle yetinmiş ve mesele burada kapanmış.
Tarafları meseleyi kapatmışlar ama üçüncü bir kişi olarak İnci, meseleyi kaşımayı seçmiş. Muhtemelen Sarısayın’dan bilgi alarak, sosyal medyaya kurulup ajitatif bir mesaj döşenmiş.
Bu tür istismara uygun konular için zaten pusuda bekleyen Gezici çete de o mesajdan hareketle konuyu Paralel / PKK medyasına “Behçet Necatigil’e Sansür” şeklinde ortak bir başlıkla servis etmiş.
Sonrasında, Star gazetesinden bizim Bedir Acar’ın, Aslan’la yaptığı söyleşi konuyu yeterince aydınlatmış olsa da, şu hususları tekrar vurgulamakta yarar var:
1-Sansüre uğrayan Necatigil değildir, çünkü söz konusu özel sayı yayınlanmıştır.
2-Sansür, Sarısayın için zikredilebilir ancak Aslan’ın kendi vatan sevgisine, vicdanına ve ahlakına göre verdiği karar sansür meselesi değildir; bir tutum, duruş meselesidir ve tıpkı Sarısayın, ihanet belgesine imza koymayı nasıl hak olarak görüyorsa, bu tutum da Aslan’ın hakkıdır.
3-İnci, Acar’ın Aslan’la söyleşisinden sonra, kendisine haksız saldırı yapıldığı kanaatiyle savunmaya geçmiştir. Oysaki ilk saldıran kendisidir ve savunmaya geçmesi amiyane bir tabirle hem vuran hem bağıran olmaya terfi edip, sadece kendi durumunu güçleştirmiştir.
Bunları anlattım ama edebiyat mahallesindeki problem ve halli beni çok ilgilendirdiğinden dolayı anlatmadım, şu soruma cevap aradığımdan anlattım:
Bir ucu edebiyata da dayanan siyasi kutuplaşmanın sorumluları kimlerdir ve bundan nasıl bir fayda umuyor olabilirler?
Paralel / PKK medyasının uzun zamandır yürüttüğü ilgili algı operasyonundan bakarsanız, kutuplaştırmanın sorumlusu Cumhurbaşkanı’dır, Başbakan’dır ve AK Partililerdir.
Tekrarlanmaları her an mümkün olan malum olayların bizzat içinden bakarsanız durum hiç de böyle değildir, aynen şöyledir:
Tanzimat’tan beri, gerek saltanatın gerek ordunun gerekse tek parti yönetiminin yedeğinde Batılı olma arzusuyla kendi milletine yabancılaşanlar, AK Parti’nin iktidara gelişine ve şu demokratik şartlarda daha çok uzun bir süre iktidarda kalacağı fikrine alışmak yerine, Türkiye’nin istiklalini peşkeş çekme pahasına Batılı efendilerinin desteğiyle açık bir savaş başlatmışlardır.
Gezi Eşkıya Kalkışması ve bunu izleyen 17/25 Aralık seçim ayarlı darbe teşebbüsü bu savaşın ilanıdır.
Gezi Eşkıya Kalkışması, sosyolojik doğrular yumurtlamaya çok hevesli olanlarca kimlik siyasetinin önüne geçme çabası olarak nitelenmesine rağmen, CNN, BBC, NYT, TIME, Bild desteğinde Türkiye’nin Batılıların/Batıcıların işbirliğinde yeniden işgaline evrildiğinde ancak bu savaşın farkına varılmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan da o günlerdeki kararlı tutumundan ve çapulculara itibar etmeyişinden dolayı kara listeye alınmış; şahsına ve ailesine yönelik galiz küfürler Geziciler ve Paralelciler tarafından makul gösterilmeye çalışmakla kalınmamış, Paralel / PKK medyası tarafından yakalanan her fırsatta Erdoğan’ın ve onun temsilinde olması bakımından devletin yıpratılması, itibarsızlaştırılması bir başarı gibi gösterilmeye kalkışılmıştır.
Bugünse, kini kemikleşmiş mezkur küfürbaz medyanın çabası üzerinden Kılıçdaroğlu’nun seviyesizleştirdiği siyaset diline bağlanılmıştır.
Dolayısıyla bu şartlarda edebiyatçılar da dahil herkesin istiklalden yana mı, işgalden yana mı; ahlaktan yana mı, ahlaksızlıktan yana mı; edebten yana mı, terbiyesizlikten yana mı… oldukları büyük önem kazanmış ve kimlik ile duruştaki netlik her şeyin önüne geçmiştir.
Süreci başka bir ifadeyle özetleyecek olursak: Gri alan Geziciler tarafından yıkılmış; dostluk, kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma Paralelciler tarafından tecavüze uğramış; devlet ve millet bütünlüğü PKK=PKK eş başkanları, terörist dostu milletvekilleri tarafından yaralanmış; siyasi ahlak, dil terbiyesi CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu tarafından seviyesizliğe peşkeş çekilmiştir.
Şimdi, edebiyatla ilgili örneğimizden bakarsak Ayşe Sarısayın’la, Sırrı Süreyya Önder’in, Ayşegül Sönmez’le John Dündar’ın, Ahmet Ümit’le Pelin Batu’nun, Selahattin Demirtaş’la Kılıçdaroğlu’nun arasında bir fark kalmamıştır.
İnci’nin mezkur tepkisinde, orta yolu bulmak, düşmanlıkların kemikleşmesine mani olmak bakımından yine de iyi bir yön aramaya çalışılmasının, bizim açımızdan hasbel kadar bir karşılığı olabilse de, Geziciler ve Paralelciler açısından bir karşılığı yoktur. Çünkü gri alanı yıkan, Batılı efendilerinin desteğinde Türk milletine savaş açan onlardır.
İnci’nin tepkisi de son tahlilde, Paralel / PKK medyası tarafından istismar edilmekten başka hiçbir işe yaramamıştır.
Bu durumda İnci’ye düşen, Aslan’a galip gelmek, onun gibi düşünenlere laf sokmak kastıyla sosyal medyada gövde gösterisi yapmak değil, “siyaseti düşürdüğünüz seviye, bizim solcu edebiyatımızın seviyesine dönüşmek üzeredir; lütfen kendinize gelin” diyerek önce Kılıçdaroğlu’nu ikna etmektir.
Yoksa, Kılıçdaroğlu’nun terbiyesi kadar edebiyatınız var demektir.