Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in haziran ayından bu yana Katar’la diplomatik ilişkilerini kesmesi ile birlikte mevzunun anlaşılmasına yönelik çokça şey söylendi.
Aslında konuşulan, konuşulmaya çalışılan şeylere baktığımızda bir çeşit ‘diplomatik şaşkınlık’ yaşamakta olduğumuzu söyleyebiliriz.
“Ne oldu da Katar’a bu muamele yapıldı” sorusunun cevabı gayet net aslında. Meseleyi çözebilecek anahtar kelimeleri/cümleleri arasında, Filistin, Suriye, Mısır, İran, Müslüman Kardeşler, Mısır’da Sisi darbesi ve kim ne derse desin Türkiye ve Türkiye’de Mit Müsteşarına yönelik operasyon ile başlayıp Gezi ile devam eden, 17-25 Aralık süreci sonrasında 15 Temmuz işgal girişimi ile zirveye ulaşan zaman dilimi de var.
Geçtiğimiz hafta, Körfez’de yaşanan bu krizde arabulucu rolü üstlenen Kuveyt, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in 13 maddelik talep listesini Katar’a iletti. Kabulü için on gün süre tanınan bu liste bir hayli ilginç doğrusu.
Peki, neler var o listede:
- İran’la diplomatik ilişkileri kes ve İran’daki ofislerini kapat. İran Devrim Muhafızları üyelerini Katar’dan gönder. İran’la askeri işbirliğini sonlandır. İran’la ticarette ABD yaptırımlarına uy.
- Müslüman Kardeşler, DEAŞ, El Kaide ve Lübnan Hizbullah’ı gibi ‘terörist organizasyonlarla’ ilişkini bitir. Resmi olarak bu yapıları terörist ilan et.
- Al Jazeera’yi ve bağlantılı istasyonlarını kapat.
- Arabi21, Rassd, Al Arabiya Al-Jadeed ve Middle East Eye da dahil olmak üzere direkt veya dolaylı yoldan Katar fonlu olan medya kuruluşlarını kapat.
- Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığını derhal iptal et. Katar toprağında Türkiye’yle askeri işbirliğini bitir.
- Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn, ABD, Kanada ve diğer ülkeler tarafından terörist olarak görülen kişiler, gruplar ve organizasyonlara her türlü yardımı kes.
- Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn tarafından aranan teröristleri teslim et. Mal varlıklarını dondur. Hareketleri ve finansal durumları ile ilgili istenen bilgileri paylaş.
- Başka ülkelerin içişlerine karışmayı kes. Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn vatandaşlarına Katar vatandaşlığı verme. Katar vatandaşlığı bulunanların kendi ülkelerinin yasalarını ihlal etmeleri durumunda pasaportlarını iptal et.
- Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn’deki muhalif gruplarla tüm ilişkileri kes. Katar’ın bu gruplarla önceki ilişkileri ve bu gruplara sunduğu desteğin tüm belgelerini teslim et.
- Katar’ın politikaları nedeniyle son yıllarda yaşanan can ve mal kayıpları için tazminat öde. Tazminat miktarı daha sonra Katar’la birlikte belirlenecek.
- Askeri, politik, sosyal ve ekonomik olarak diğer Körfez ve Arap ülkeleriyle 2014’te Suudi Arabistan’da belirlenen çizgiye gel.
- Tüm talepler Katar’a ulaştıktan sonra 10 gün içerisinde kabul edilmezse, talep listesi geçersiz olacaktır. Bu döküman, Katar’ın talepleri kabul etmemesi durumunda ülkelerin ne yapacağını açıklamaz.
- Taleplerin kabulünden sonra ilk yıl için aylık denetimlere razı ol. İkinci yılda her çeyrekte, takip eden 10 yılda ise yıllık denetimleri kabul et.
Haber ajanslarına düşen liste böyle.
Dikkatlice okuduğumuzda, metnin bir üstenci dil ile kaleme alındığını görebiliriz.
Burada asıl dikkatimizi çekmesi gereken nokta bir devletin egemenlik hakkının ihlaline yol açacak taleplerin bu listede çokça yer aldığıdır. Egemenlik kavramı bir devletin bağımsızlığı ile doğrudan ilgili bir kavramdır. Mesela Türk askerinin Katar’ın izni ile olması egemen bir devletin tasarrufu ile açıklanabilir. Katar’ın izni ile gerçekleşmeyen bir asker transferi Türkiye’yi işgalci konumuna sokacaktır uluslararası hukuk açısından. Buna karşılık bir başka devlet ya da devletlerin Türk askerinin Katar’da bulunuşuna yönelik itirazı Katar’ın egemenlik hakkının doğrudan ihlali anlamına gelir.
Benzer bir şekilde, Katarlı Al Jazeera televizyon kanalının kapatılmasına yönelik talebin de Katar’ın egemenlik hakkına kastetmesi anlamında bağımsızlığına yönelik doğrudan bir tehdittir.
Diplomatik dil ve üslûp açısından bakıldığında son derece sorunlu bir talep listesi ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. ABD’den ve ablukaya itiraz eden devletlerden gelen ‘delilleri açıkla’ baskısının akabinde açıklanan, ablukanın tuhaflığını perçinleyecek şekilde dizayn edilmiş bu talep listesinin uluslararası arenada uluslararası hukuk normları açısından ne derece ciddiye alınacağını hep birlikte göreceğiz.
Ama talep listesindeki aleladeliğe, ciddiyetsizliğe bakarak en azından şunu söyleyebiliriz;
Katar krizi, sunî ve uydurulmuş bir krizdir.
İşin burası çok net.