Afrika’daki ülkelerin siyasetine biraz ilgi duyuyorsanız, ne kadar karışık olduğunu fark edersiniz. Genelde Afrika toplumları karışık işleri sevmezler, basit ve yalın şeylerden hoşlanırlar. Fakat yöneticileri için durum oldukça farklı olup siyasetlerini karışıklık üzerine kurarlar ve bu karışıklık siyaseti kanalıyla ayakta kalmaya çalışırlar.
Neredeyse 20 yıldır Afrika çalışmalarıma devam ediyorum. Fakat hala birçok Afrika ülkesinin siyasetini anlayabildiğimi söyleyemem. Batı’da ve Ortadoğu ülkelerinde ilişkiler belirlidir ve bu ilişkilerin siyasi arenada tarihi bir geçmiş olduğu gibi kolay kolay farklılaşmayan bir çizgisi de vardır. Afrika’da bu geleneğin belki de tek temsili kuzey Afrika ülkeleri, onları da ne kadar Afrika ülkesi sayabilirsek.
Bu karışık siyaset örneklerinin en bariz ülkelerinden biri Sudan. Sudan 1956’da bağımsızlığını ilan ettiğinden bu yana hep karışık işler siyasetini devam ettiren ülkelerin başında geldi. 1956’da bağımsızlığını elde eden ilk Afrika ülkelerinden biri olmasına rağmen, ülkenin tek değişmeyen gerçeği darbeciler tarafından yönetilmeseydi.
Ülkenin 60 yıllık tarihinin neredeyse 50 yılı darbeci askerler tarafından yönetilen Sudan’da en karışık siyasetin adamı 1969’da askeri darbe ile yönetime el koyan Cafer Numeyri’ydi. Numeyri, yönetimin ilk yıllarında baskıcı bir sosyalist yönetim kurdu. Özellikle ülkedeki dini gruplara ve cemaatlere karşı bir cadı avı başlattı. Tunus’un eski devlet başkanı Burgiba’nınkine benzer İslam dinine karşı bazı uygulamalara girişti. Yeni bir darbe ile iktidarını kaybetme tehdidi ile baş başa iken İslamcıların önde gelen fikir ve siyaset adamlarından Hasan Turabi’nin Adalet Bakanı olması ile Sosyalizmden İslamlaşmaya geçiş yaşandı. Sudan’da şeriat kanunları uygulandı. Daha sonra Numeyri gitti, kısa süren bir demokratikleşme dönemi yaşandı. Ömel El Beşir’in 1989’da gerçekleştirdiği askeri darbe, halihazırdaki Beşir yönetiminin kurulmasını sağladı.
Ömer el Beşir 1989’dan 1999’a kadar iktidarı Hasan Turabi ile paylaştı. Fakat ikili arasında iktidar çekişmesinden kaynaklanan sorunlar çıktı. 1999’da Beşir, Turabi’yi Güney Sudan’daki isyancılarla ittifak kurduğu gerekçesi ile yönetimden uzaklaştırdı. Fakat Beşir, Turabi’yi uzaklaştırmasına rağmen bir süre sonra kendisi isyancılarla görüşme yaparak 2011’de Güney Sudan’ın ayrılmasının baş mimarı oldu.
Sudan’daki karışık işler bunlarla sınırlı değil elbet. Nil nehri havzası Mısır, Sudan ve Etiyopya için önem arz ediyor. Mısır ve Sudan neredeyse suyun tamamını kullanıyor. Fakat 5 sene önce Etiyopya’da Büyük Rönesans barajının başlaması ile Sudan’ın Nil’in kullanımı ile ilgili politikasında önemli değişiklikler oldu. Sudan devlet Başkanı Ömer el Beşir Etiyopya televizyonuna yaptığı açıklamada Etiyopya’nın Nil’e baraj yapımını desteklediklerini açıkladı. Barajın bölge için gerekli olduğunu söyledi. Sudan politikasının Nil konusunda bu kadar değişikliğe uğramasına Etiyopya yönetiminin bile şaşırdığını söylemek mümkün.
Ömer el Beşir 1989’da darbe ile göreve geldiğinden beri sürekli İslamcı yönetimini bölge ülkelere ihraç etmekle suçlandı. Fakat Güney Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda ve Orta Afrika’da Müslüman katliamları ile adını duyuran Tanrının Kurtuluş Ordusu’nun da en önemli destekçisi Sudan yönetimiydi.
Etiyopya’da da durum Sudan’dan farklı değil. Etiyopya yönetimi Tigrayların elinde. Tigraylar sadece Etiyopya’yı değil Eritre’yi de yönetiyor. Hatta eski Etiyopya devlet başkanı ile halihazırdaki Eritre devlet başkanı İsias Afeverki’nin birbirilerine akrabalığı var. Eritre 1990’lı yılın başlarında Etiyopya ile kanlı bir iç savaş yaparak ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Etiyopya’nın tek değiştirmediği politika Eritre’ye düşmanlık politikası oldu. Sosyalist bir yönetim kurmasına rağmen devlet kapitalizmini Afrika’da en başarılı şekilde uygulayan ülkelerden biri. Devletin resmi dili Amharic. Amharalılar devlet yönetimini Tigraylar ile paylaşsa da halkın büyük bir bölümü Oramialılardan oluşuyor. 200 farklı kabilenin olduğu Etiyopya’da neredeyse nüfusun yarısına yakın olan Oramialıların hiçbir etkisi yok. Sudan geçen yıllara rağmen ülkenin en büyük düşmanı idi. Nüfusun yarısını oluşturan Müslümanları yönetime karşı Sudan’ın ayaklandırdığı, Sudan’ın Etiyopya’nın içişlerine karıştığı ifade edilirdi. Fakat ülkede Müslümanlarla ilgili durumda gözle görülür bir rahatlık olmasa da Sudan ile Etiyopya ilişkilerinde bahar havası yaşanıyor. Etiyopya’nın yarısını Müslümanlar oluşturmasına rağmen Müslümanların neredeyse yönetimde hiç bir hakları yok. Karışık işlerin bir yanı, nüfusun çoğun-luğunu oluşturan şehirler de dahil, Müslümanların görünürlüğü olmaması. Etiyopya’nın en önemli müttefiki ülkenin yıllardır kankası gibi olan Çin. En büyük yatırımlar Çin’in elinde olmaya devam ediyor.
Çin ile Etiyopya yönetimi birbirlerinin en büyük düşmanı olmalarına rağmen, Çin her iki devletin de en önemli dostu. Eritre yönetimi diğer ülkelere uyguladığı politikanın zerresini Çin’e karşı uygulamıyor. Afrika’nın kuzey Koresi kabul edilen Eritre ve Etiyopya’nın diğer ortak dostları ise İsrail. Batılı ülkeler sözde Eritre’ye ambargo uyguluyor, fakat bu ambargoyu delen başta İsrail’in kendisi. Eritre’de birçok işler İsrail kanalı ile yapılıyor. Etiyopya’da da İsrail’in görünür bir etkisi var.
Sudan ile Eritre bölgenin iki doğal müttefiki. Her iki ülkenin de ortak yönü Batı düşmanlığı yapmalarına rağmen bunu “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışına göre yapmaları. Eritre çok açık bir şekilde Somali’de Şebab’ı destekliyor. Fakat ülkesindeki Müslümanlara da kan kusturuyor. Şebab’ı desteklemeleri stratejik bir okuma ile algılanabilir fakat ülkesindeki Müslümanları ana tehdit olarak görmesini anlamak zor.
Eritre yönetiminin Batı karşıtlığının temelinde yöneticilerin sosyalist gelenekten gelmelerinin önemli bir yeri var. Ülke hala 1960’ların zihin yapısı ile yönetiliyor ve bu yönetimden aslında başta ABD olmak üzere kimsenin rahatsızlığı da yok. Gerçi diğer devletlerin olmaması bir açıdan iyi. Fakat Eritre’nin Kızıldeniz’deki stratejik durumuna baktığımızda küresel güçlerin Somali’den daha fazla müdahale etmesi gerekiyor. Eritre adeta ekonomik olarak Çin’in politik olarak İsrail’in kucağına bırakılmış durumda. Batılılar bir anlamda İsrail kanalı ile Eritre’yi kontrol altında tutmaya devam ediyorlar.
Yine de Eritre’nin politik davranış açısından bölgenin en istikrarlı ülkesi olduğunu söyleyebiliriz. En azından söylemlerini hiç değiştirmedi. 1993’de ne söylüyorlarsa şimdi de aynı şeyi söylüyorlar. Fakat düşmanlıkları sık sık değişiyor. Bir zamanlar ülkenin en büyük düşmanı olan Sudan, şimdi en önemli müttefiklerinden biri olabiliyor.
Dili, etnik ve dini çeşitliliği aynı olan Etiyopya ve Eritre’nin birbirlerine neden düşman olduklarını anlamak da zor. Siyasi ideolojileri de birbirlerinden farklı değil. Ayrılığın temelinde sadece iki gerilla liderinin kendi aralarındaki anlaşmazlığın, iki ülke arasındaki anlaşmazlığa dönüşmesi var.
Afrika’da karışık işler her zaman var. Hatta ironik olan, bu devletlerin liderlerinin ayakta kalmasını sağlayan bu karışık işlere dayalı siyasetleri. Karışık işlere birisi dur dediğinde bu devletlerin yönetimlerinin de uzun olmayacağı şimdiden belli.