İşletme sermayesi

Ekonomiyi sadece bir iki faktör, mesela sadece döviz fiyatları üzerinden okumak kişisel olarak bana hep anlamsız gelmiştir. Döviz fiyatı içinde bulunulan durumun nispeten en son halini gösteren son fotoğraf karelerinden biridir. Yani sürece ilişkin olarak bir şey söylemez. Mesela Bosna Hersek’te 1 Euro takriben 2 KM’ye karşılık gelir ama ekonomi iyi değildir. Buna mukabil, 1 Euro 7,5 Danimarka Kronu’na tekabül eder ama ekonomisi iyidir. Toplum nezdinde hemen her hadisede olduğu gibi ekonomide de bir iki veri üzerinden bütün bir süreç yorumlanmaya kalkılır fakat bu yanıltıcıdır.
Piyasanın reel sektör üzerinden okunmasını her zaman daha sağlıklı bulmuşumdur. Reel sektör, gerçekliğinin dışına çıkarak kendisini başkaca faaliyet alanlarına taşımadıkça genel olarak ekonomi için güzel ipuçları verir. İşlerin iyi gidip gitmediğini oradan okuyabiliriz. Reel sektörün reel faaliyetlerine yapılacak her türlü yatırım, iyileştirme ekonomiye olumlu yansımalar sunar. Reel sektöre yönelik ilgisizlik de daima acı sonuçlar verir.
Bugün, gelinen noktada, reel sektörün durumu nasıldır derseniz, buna ilişkin cevabımı vermeden evvel birkaç hususu anlatmak isterim.
Ekonominin temel gösterge sektörlerinden olan nakliye sektörü üzerinden ilerleyelim. Nakliye, lojistik sektörü hem temel gösterge sektördür hem de bilinen en eski sektörlerdendir. Bu yüzden incelemeye değer bulurum.
Nakliye, lojistik sektörü, işletme maliyetleri açısından incelendiğinde tamamıyla peşin çalışır. Personel giderleri, yakıt giderleri, otoyol, köprü, taşıma araçları giderleri, araç tamir/bakım giderleri tamamen peşindir. Sektörün ana maliyet kalemlerinden olan nakliye araçları giderleri ise yatırım maliyeti olarak düşünülebilir.
Buna mukabil, nakliye sektörünün gelirlerinin neredeyse tamamı en az 4 ay vade ile yapılan tahsilatlardan oluşur. Bu işle iştigal ediyorsanız eğer, tüm tahsilatlarınızı zamanında yapabiliyor olduğunuzu varsaydığımızda, sizi en azından 4 ay finanse edecek kadar bir sermayeye muhtaçsınız demektir.
İşletme gideri olarak ayda 1 milyon TL harcayan bir işletme, %25 kar ile çalıştığında 4 ay sonrasında 1 milyon 250 bin TL gelir elde edecektir. 4 ay tahsilat yapmadığınızda, yola çıkarken size lazım olan sermaye tutarı 4 milyon TL’dir. 4. ayın sonundan itibaren ayda 1 milyon 250 bin TL’nin kasanıza gireceğinizi düşündüğümüzde bu gelen meblağ, vergi gibi, araç yenileme zorunluluğu gibi sonradan sisteme dahil olacak olan gider kalemleri düşünüldüğünde işletmenizi yaklaşık olarak başa baş noktasında tutacak olan tutardır. Tüm bu örnekleri verirken, yatırım maliyetlerinin karşılanmış olduğu varsayımından hareket ediyorum.
İşte bu noktada, sermaye sıkıntısı baş gösterir. Bir yandan piyasadaki iş yapabilme kaabiliyeti, bir yandan risk iştahının düzeyi nakliye sektörünün aktörüne bir firma büyüklük düzeyi takdir eder.
Kanaatime göre, nakliye sektörü işin bu noktasında, ekseriyetle, çoğunlukla işletme sermayesi kültüründen yoksunluğun da bir getirisiyle bankaları devreye alarak problemini çözme yoluna gidiyordu. Bugünün kredi maliyetleri ile düşündüğümüzde, elde ettiği karın hemen hemen yarısını bankalara verdiği bir durumdan söz edebiliriz.
Buraya kadar her şey normal gelebilir bize. Lakin, iş kollarında dönem dönem yaşanan zorluklar, tahsilat kabiliyetinizde sorunlar yaşatmaya başladığında siz de banka tarafında zorluklar yaşamaya başlarsınız. Bankalara, işletme sermayesi için kullandığınız kredilerin teminatına esas teşkil etmek üzere verdiğiniz çeklerin ödenme düzeyindeki düşüşler sizin kredi hacminizi de daraltmış olacaktır.
Döviz fiyatlarındaki istikrarın bir anda bozulması, banka faizlerindeki anormal yükselişler, olmadık gerekçelerle tedirgin edilen piyasaların yukarıda ifade ettiğim gibi küçücük de olsa etki gücüne sahip olması, bir sektörü allak bullak etmeye nasıl da yetiyor, görüyorsunuz.
İşin bu noktasında, firmalara düşen, gerekirse küçülme pahasına da olsa, bir an evvel işletme sermayelerini oluşturmaya yönelerek en temelde yatırım sermayesi ile işletme sermayesini birbirinden ayrı tutma yeteneklerine yönelik iyileştirmeler yapmalarıdır.
Bankadaki hesabında işletme sermayesi olarak 4 milyon TL’yi bulunduran ve bu meblağı sadece ve sadece işini yürütmenin olmazsa olmaz bir gereği olarak gören bir işletme ile 4 milyon TL’yi bankalardan temin ederek sürekli borç ödemek zorunda olan bir işletmenin normal zamanlarda birbirinden bir farkı gözükmeyebilir. Ama piyasanın olağan dışı düzensizlikler yaşamaya başladığı dönemlerde bu fark net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bankalara mahkumiyetin öngörülemeyen maliyetleri vardır ve bu maliyetleri güneşli günlerde görebilmek neredeyse imkansızdır.
İşletme sermayesi olarak verilen kredilerdense yatırıma yönelik kredilerin artması ülke menfaatindedir. Yeri gelmişken söyleyelim, Türkiye’de işletme sermayesinin kolay ama pahalı kredilerle destekleniyor olması (kolay ulaşılabiliyor olması pahalı oluşunu gölgelemektedir) yatırım kredileri alanında yeterince performans sergilenememesi sonucunu beraberinde getirmektedir.
Türkiye, oldukça dinamik bir ülke. Proje geliştirme, yeniliklere açık olma, yeni yatırım alanlarına dair fikir üretme gibi alanlarda bir hayli yetenekli olduğumuz kanaatindeyim. Lakin, bu yeteneği harekete geçirecek sermayeden yoksunluk söz konusudur. Bahse konu analizimizde olduğu gibi, işletme sermayesi probleminin işletmeler tarafından çözülmesi bankaları mecburen yatırıma yönelik kredi vermeye yöneltecektir.
Belki burada nakliye sektöründen örnek verdim ama genel itibarıyla piyasanın içinde bulunduğu durum bu şekilde. Nakliye sektörü üzerinden anlatmaya çalıştığım bu hususa ilaveten, işletmelerin genel olarak, nakit akış yönetimi, borç/alacak yönetimi, yazılı sözleşme kültürü, yapılan iş dışındaki iş alanlarına dair heves, risk iştahı, maliyet yönetimi, müşteri araştırması, pazar araştırması, sektör analizleri, büyüme/küçülme zamanlamaları gibi hususlarda da üzerlerine düşen vazifeler vardır.
Nasıl ki, devleti yöneten hükümetlerden ekonomi anlamında beklentilerimiz varsa, toplumun önemli öğelerinden olan işletmelerden de beklentilerimiz söz konusudur. İşletmelerimizin başarısı totalde bir ülkenin başarısı olarak karşımıza çıkacaktır.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, aslında geleneklerinde var olan ticari becerilerini keşfetmektir.