- Zimbabwe eski Devlet Başkanı Robert Mugabe’ye darbe yapılıp iktidardan el çektirilmesi ile ülke yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönem aslında çok da sevinilecek bir dönem değil. Çünkü 37 yıl aradan sonra İngiltere eski sömürgesine geri dönüyor. Bazıları Mugabe’nin iktidardan düşürülmesinde Çin’in etkisi olduğunu söyleyip “Çin kontrolünde darbe” deseler de, İngiliz parmağının olduğu çok açık.
- Çin son dönemlerde Afrika’da siyaseti dizayn etmek yerine, altın, elmas, platin çıkarmakla meşgul. Henüz siyasi entrikalarla uğraşacak zamanları yok. Çünkü Afrika’da Çin yayılmacılığının ilk evresi yaşanıyor. Bu evrede siyasi olaylarla ilgilenmek Çin açısından pek uygun bir politika değil.
- İngiltere ise öteden beri eski sömürgeleri üzerine oyun oynamayı seviyor. Birileri çıkıp ‘Artık İngiltere Afrika’daki politikalar üzerinde etkili değil’ diyedursun, İngiliz anahtarının her zaman bu sömürgelerde bazı kapıları açmaya devam ettiğinden kuşku yok. Kenya’da ülkeyi kimin yöneteceğine hala İngiltere karar veriyor. Botsvana ve Zambiya, İngiltere’nin onayını almadan ülkelerinde şirket açılmasına dahi izin vermiyorlar. Sierra Leone ve Gana da İngiltere’nin kuyruğuna yapışmış durumda.
- Afrika’da yönetimler, diktatörler, ideolojiler değişiyor ama sömürge ülkelerine bağımlılık aynen devam ediyor. Liberalizmin ana vatanı kabul edilen İngiltere, devam eden sömürge anlayışından ötürü, komünist, sosyalist yöneticilere destek verebiliyor.
- Afrika’da hiç bir şey göründüğü veya gösterildiği gibi değil. Bir bakıyorsunuz Batı emperyalizm ve sömürgeciliğine karşı bile İngiltere, Fransa, ABD gibi ülkelerin katkısını görebiliyorsunuz. Güney Afrika, Zambiya, Liberya, Botsvana, Burkina Faso, Mali’de yaşandı ve yaşanmaya da devam eden ironik bir gerçek.
- Mugabe’nin devrilmesine İngilizlerin çok sevindiğini herkes biliyor. İngiltere tarafından finanse edilen muhalif Zimbabwe basını yeni devlet başkanı Mnangagwa’yı göklere çıkardılar. Oysaki Mnangagwa, Mugabe’nin 50 yıllık yakın çalışma arkadaşı. Mugabe ne yaptıysa Mnangagwa ile birlikte yaptığını herkes biliyor.
- Zimbabwe’de kadife ya da turuncu bir askeri darbe girişimi gerçekleşti ve halk da görünürde sokaklara dökülerek darbeyi destekledi. Fakat unutulmamalı ki Afrika’da her zaman darbe taraftarı yığınlar olacaktır. Bu yığınların öncelikli talebi özgürlük, refah, sosyal adalet veya hukuk üstünlüğünün sağlanması değil. Eski yönetimin politikalarından pay alamayan kesim yeni yöneticilerin her zaman arkasında olmaya devam edecek.
Şimdi benzer beklentiler Uganda için de söz konusu. Son zamanlarda Uganda’yı çeyrek asırdır yöneten Yoweri Museveni rejimine aba altından sopa gösteriliyor. Eğer Museveni, sömürgecilerin istediği çizgiye gelmezse benzer bir darbe ile karşılaşacağı belirtiliyor. Uganda yönetimi de Zimbabwe gibi eski İngiliz sömürgesi. İngiltere hala ülkede hem siyasi hem de ekonomik olarak etkin. Museveni’nin son yıllardaki sömürgecilere kafa tutan söylemleri İngiltere ve ABD’yi rahatsız ediyor. İngiltere şimdiden muhalefet lideri Kizza Besigye üzerine oynamaya başladı bile. İngiliz basını da sürekli Besigye’nin demeçlerine yer veriyor. Zaten Afrika’daki bir çok diaspora basın organı da İngiltere’den yayın yapıyor. Bu basın organları hükümet tarafından ciddi bir şekilde destekleniyor. Somali, Kenya, Botsvana, Uganda, Malavi ve Sudan diasporasının merkezi Londra.
- İngilizler basın, siyasi baskı ve ekonomik güçleri sayesinde Afrika’daki kırılgan siyasi yapılara doğrudan müdahale edip yönlendirebiliyorlar. Örneğin şu anda sözüm ona Afrika’nın en demokratik ülkesi kabul edilen Güney Afrika’da yapılacak seçimlerin sonucunu da İngiltere belirleyecek. İngiltere’nin tercihi ile başkan ya halihazırdaki devlet başkanı Jakop Zuma’nın karısı ya da Cyril Ramamphosa olacak. Şimdiden tahminde bulunayım Ramamphosa’nın İngilizleri ikna etme olasılığı daha yüksek.
İngiltere bir şekilde eski sömürgelerine geri dönüyor. Çünkü İngiliz anahtarı Afrika’da hala işe yarıyor.
* * *
İsrail’in Afrika temsilcisi
İsrail çıkarlarına Afrika’da hizmet eden ülke: Güney Sudan. ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul ettiklerine yönelik açıklamasına Afrika’dan da ciddi tepkiler geldi. Afrika Birliği bu kararın yasal olmadığını belirterek barışa zarar verdiği imasında bulundu. Fakat Afrika ülkelerinde yönetimlerden çok halkları tepki verdi. Nijerya, Fildişi, Burkina Faso, Çad, Sudan, Güney Afrika, Uganda, Malavi gibi ülkelerde ABD ve İsrail’e karşı gösteriler oldu. Afrika ülkelerinin çoğu Filistin’in yanında olduklarını gösterseler de tek bir ülke İsrail’in dümen suyuna gitti. O da iç savaş sendromunu yaşayan Güney Sudan. Salva Kiir yönetimi elçiliklerini Kudüs’e taşıyacaklarını söyleyerek İsrail’e bağlılıklarını bir şekilde gösterdiler. Oysaki Güney Sudan’ın iç savaş hengamesinden kurtulamamasındaki en büyük paylardan biri İsrail’e ait.