FETÖ ile ilişkileri aşikar olan kimi yayınevleri, 15 Temmuz gecesi çalışanlarının tank üstü fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak, apar topar “Cumhurbaşkanımızın yanındayız, darbeye karşıyız” bildirileri yayınlayarak, mümkündür ki kendilerine bir şekilde gebe bıraktıkları birkaç hatırlı ismi de devreye koyarak, suyun başındaki Kaynak Yayınları’nın akıbetine uğramaktan kendilerini kurtardılar.
Kurtardılar kurtarmasına da, başta Yeni Şafak olmak üzere, eser kabilinden de olsa FETÖ kokusuna asla tahammül etmeyen gazetelerin, televizyonların ve radyoların reklamlarını reddetmeleriyle birlikte sarsıldılar.
Bünyelerindeki FETÖ elemanı olmayan kişilerin istifa etmesiyle ekip olarak zayıfladılar.
Kültür Bakanlığı onlardan kitap almaya devam etmekle birlikte, büyük dağıtım şirketlerinin mesafe koyması nedeniyle kısmen ekonomik bir darboğaza girer gibi oldular.
Aynı şekilde FETÖ elemanı olmayan yazarları da kitaplarını çekip, telif sözleşmelerini askıya alınca ciddi bir itibar kaybına uğradılar.
Ama yaşadıkları bu problemler çok uzun sürmedi, yapılarını tam sarsmadı. Çünkü çok sinsice uyguladıkları çözümlerle, takiyeci olmalarından da aldıkları güçle saman altından su yürütürcesine şunları adım adım yaparak kendilerini toparladılar:
1-Amerika’ya kaçan hissedarlarıyla sermaye bağlarını evrak üzerinde de olsa sona erdirdiler.
2-Sosyal medyada canhıraş bir şekilde FETÖ propagandası yapmaları nedeniyle deşifre olan editörlerinin, gazete vb. birimlerine yatay geçiş yapmasını sağladılar. Onların yerlerine FETÖ ile ilişkisi olmayan isimleri getirmek suretiyle onların sırtından kendi köklü ilişkilerini perdelediler.
3-Muhafazakar bulvar gazetelerine reklam verebilmek için kesenin ağzını sonuna kadar açtılar. Onların reklam pastalarına olan büyük katkılarıyla, “bayram değil seyran değil, eniştem beni neden öpüyor” diye sorulmasını da önleyerek, onları adeta kendilerine özel reklam mecralarına dönüştürdüler.
4-FETÖ başının kitaplarının basımını ve reklamını durdurdular ancak FETÖ’ye mahsus olarak zaten birkaç satırlık övgü için bastıkları tarih kitaplarının satışına hız verdiler. Bu yolla, kendi elemanlarına “biz buradayız, çalışıyoruz” mesajını vermiş oldular.
5-FETÖ ile bir bağları bulunmayan ancak kitaplarını yayınlatmakta zorluk çeken yazarları tespit ederek, hepsini yüklü miktarda telif ödeme sözüyle yayınevlerine bağladılar. Bu sayede ağlarına düşürdükleri bizden bir yazara sosyal medyadan, buna neden gerek duyduğunu sorduğumda şu cevabı almıştım: “Bizim yayınevleri kitaplarıma talip olmuyorlar. Onlar kapıma elemanlarını gönderip kitaplarımı yayınlamak istediklerini bildirdiler ve verecekleri hizmetler konusunda beni ikna ettiler.”
6-15 Temmuz’un ateşi düşmeye başlayınca butik yayınevlerinin kapılarını çalıp, hukuki yapı, iş ve işleyişte mevcut görüntülerini muhafaza etmeleri kaydıyla kendi yayınevlerinin, sermaye problemi çözülmüş alt-markası olarak çalışmayı teklif ettiler.
Bunların çok büyük bir bölümünden olumsuz cevap alınca, satın alabildikleri merdiven-altı yayıneviyle birlikte, kendileri de yeni alt-markalar üreterek ağlarını genişlettiler.
7-28 Şubat’ta kimi muhafazakar şirketlerin, dinci olarak damgalanmamak ve dolayısıyla ordu evlerine, kantinlerine, lojmanlarına, yardımlaşma kurumlarına, vakıflarına ürün satabilmek için kullandıkları yöntemlere aynıyla başvurdular.
Bu cümleden olarak, tıpkı o muhafazakar şirketlerin öncelikle kimi emekli generalleri yönetim kurulu üyesi veya danışman sıfatıyla bünyelerine almalarındaki gibi, muhafazakar kesimce FETÖ elemanı olmadığı ancak parayı da çok sevdikleri bilinen kimi sivil generalleri şirketlerinin başına yönetici olarak getirdiler.
8-İlerde zincir kitabevine dönüşecek şekilde, kendi yayınevleriyle ilişkisi zor kurulabilecek isimler altında yeni kitabevleri açmaya başladılar.
Bunlardan bakıldığında, FETÖ’nün sarsılsalar da yıkılmayan birimlerinin, alttan alta mevcut şartlarla uygun olarak yeniden yapılandırdığını görmemek için kör olmak gerekir.
Bu manada öncelikli olarak yayıncılığın seçilmiş olması da son derece manidardır. Eskiden olduğu gibi yine öğrencileri ilk hedef kitle olarak seçip, örgüt faaliyetlerini onların dimağlarını tahrip etme esası üzerinden sürdürmek FETÖ faaliyetlerinin amacına, mantığına çok uygun düşmektedir.
Elbette devlet birimleri FETÖ ile mücadelede hız kesmiş değildir. Ancak, eğitimle doğrudan alakalı olan yayıncılık alanı henüz gereğince büyüteç altına alınabilmiş değildir. Bu zamana kadar faaliyetlerine müdahale edilen FETÖ yayınevleri zaten mızraklarını bir çuvala sığdırmaları mümkün olmayanlardır.
Kendi gözlemlerime dayanarak söylemeliyim ki, FETÖ’nün gölge birimleri aşikar olan birimlerinden daha tehlikelidir.
Faaliyetlerini gölge birimler üzerinden yürütenlerin iş ve işlemlerini gözlerden saklıyor olsalar bile, dilleriyle, tavırlarıyla kendilerini saklama ihtiyacı duymadıkları da genel bir kanaattir.
Bunlar hala halkın içinde, FETÖ başının masumiyetinin bir gün anlaşılacağını söyleyerek dolaştıkları gibi, mümkün gördükleri en küçük bir fitneyi harekete geçirmekten de geri durmuyorlar.
Bu bağlamda sosyal medyadaki FETÖ-trol ağı da tümüyle çökertilmiş değildir. Özellikle FETÖ ‘nün gölge yayınevlerinden ayrılan kimi ünlü yazarları, yakaladıkları en küçük fırsatta yığın halinde taciz etmeye devam ediyorlar.
Türkiye’nin büyük bir başarıyla sonuçlandırdığı anayasa değişikliği kararının ve buna bağlı olarak yönetim sistemiyle ilgili yeni gelişmelerin birinci gündem maddesi olduğu şu günlerde, FETÖ’nün yayınevi ayağında gözlerden ırak bir şekilde, sessizce yürütülen yeni yapılanmaya dikkat çekişimiz, artık iş işten geçtikten sonra nedamet beyanında bulunulmasına rıza göstermeyecek oluşumuzdandır.
Vaki tehlikenin altını çiziyoruz ki, yılanın başı zamanında ezilsin ve dolayısıyla şerleri yaygınlaşmadan önlenebilsin.