FETÖ bittikten sonra

FETÖ, bizim için üretilmiş bir çeşit ‘zamanın ruhu’ sorunuydu. 15 Temmuz Direnişini, bir yönüyle de işte bu zamanın ruhuna karşı bir direniş olarak görmeliyiz. Bizim mecbur olduğumuz şey kendi zamanımızı ve kendi zaman ruhumuzu üretmek olmalıdır. Aksi halde, FETÖ döneminin kalıntılarını, tarzını, üslubunu ve usulünü sürdürüyor olmakla, çok kullanışlı bir hale gelebilir ve hiç ummadığımız bir anda FETÖ’nün yarım bıraktığı işleri yaparken bulabiliriz kendimizi.

 

Darbe bir yana, işgal girişimiydi 15 Temmuz. Gerçek Hayat Dergisi için kaleme aldığım yazımda 15 Temmuz hadisesini bu şekilde adlandırmıştım o tarihlerde. Saldırı, Türkiye’yi hayatındaki öncelikler arasında başa yerleştirenler tarafından püskürtülmüştü. Tankların, uçakların, topun, tüfeğin karşısına çıplak elleri ile çıkanlar memleketi sıfır noktasından çekip çıkarmışlardı. Kan tere karışmış, şehidiyle, gazisiyle, dili dualı insanıyla halk meseleyi bir istiklal mücadelesi olarak adlandırarak vazifesini yapmıştı o gece.

15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan o uzun gecenin sonrasında operasyonun organizasyonunu, koordinasyonunu, icrasını üstlenen terör örgütü mensupları ‘kim yaptıysa Allah belasını versin’ diyerek işin içinden sıyrılabileceklerini düşünürken bile Allah belalarını vermeye başlamıştı aslında. Aradan geçen bunca zaman sonrasında bile gözaltılara, tutuklamalara, yargılamalara, infazlara baktığımızda hadisenin ne denli büyük olduğunu görüyoruz.

Ennihayetinde bitecekler.

Fakat; Fetullahçı Terör Örgütünün ennihayetinde, elebaşıyla, imamlarıyla, temsilcileriyle, bürokratıyla, siyasetçisiyle, müşterisiyle bitecek olması FETÖ’nün üstlenmiş olduğu mantalitenin sona ereceği anlamına gelmiyor.

FETÖ, şunun bunun, ötekinin berikinin, falanın filanın, oradakinin buradakinin adı değildir, bir zihniyetin adıdır.

Sınav sistemleri ile çocukları dört seçenek arasındaki doğru cevabı bulmaya zorlamak da FETÖ’nün üstlendiği işlerdendir, yargıya nüfuz ederek yapılan uygulamalarda, verilen kararlarda toplumu, devleti, bir yere doğru kanalize etmek de. FETÖ’nün yayın organlarının kamuoyu oluşturma hususundaki manipülatif habercilik anlayışını, haber verme tarzlarını da anlamak lazımdır, inanma ihtiyacını gidermeye muhtaç kitlelerin karşısına ‘paralel din’ üreterek çıkma biçimlerini de. Evlerimize, aile efradımıza sızma girişimlerini de buna ilişkin ürettikleri yöntemleri de, siyaset mekanizmasına istikamet verme iştahlarını da çözmemiz gerekir. Nüfuz sahibi isimleri kiralayarak toplumun karşısına olanca sempatiklikleriyle çıkışlarını, mesela Maliye’de örgütlenip milleti şantajla haraca bağlamalarını, milli eğitim müfredatındaki tekelleşme teşebbüslerini, uluslararası arenada üstlendikleri rolleri, siyasette ve bürokraside adam kayırmalarını sadece bir elebaşının ve birkaç ismin koordinasyonunda gerçekleşmiş işler olarak görme lüksüne sahip değiliz bugün.

Bütün bunlar bir tarzdır, bir usül ve üsluptur. Bütün bu hareket biçimlerine bakacak olursak münferit hadiseler olmadıklarını görebiliriz. Hepsi, bir amaca matuf aynı organizasyon yapısının farklı alanlardaki tezahür ediş biçimleridir.

Buna rağmen, yukarıda küçük örneklerini sunduğum eylem biçimlerinin münferiden, herhangi bir örgüte bağlı olmaksızın sergileniyor olması da ayrıca bir tehlikeli duruma işaret eder. Çünkü bu alışkanlıkların devamı, FETÖ benzeri örgütlenme potansiyelini bünyesinde barındıran yapıların ekmeğine yağ sürecektir, onlara hareket alanı sağlayacaktır. FETÖ dediğimiz yapı biter bitmesine, lakin FETÖ tarzının yerleşik bir kültür haline gelmesi FETÖ gibi bir zihin yapısının kendisini yeniden üretmesine zemin hazırlayacaktır.

Bugün, görsel ya da sosyal medyada, toplumun tüm katmanlarında, İtibar suikastları, linç girişimleri, savunma hakkı dahi verilmeksizin yargısız infazlar varlığını kesintisiz bir biçimde sürdürüyorsa bununla ciddi bir şekilde ilgilenmek icap eder. Toplumu oluşturan farklı zihin dünyaları arasında, hadi onu geçtik birbiriyle aslında benzer düşünenler arasında dahi temas imkânı ortadan kalkıyorsa ortada büyük bir sorun var demektir. İçimizden bazıları, başı sonu kesilmiş, birbirinden farklı zaman ve yerlerde kurulmuş cümlelerin itinayla bir araya toplanmasıyla manşetlere asılıyorsa iki elimizi başımızın arasına alıp düşünmemiz kaçınılmazdır.

FETÖ, bizim için üretilmiş bir çeşit ‘zamanın ruhu’ sorunuydu. 15 Temmuz Direnişini, bir yönüyle de işte bu zamanın ruhuna karşı bir direniş olarak görmeliyiz. Bizim mecbur olduğumuz şey kendi zamanımızı ve kendi zaman ruhumuzu üretmek olmalıdır.

Aksi halde, FETÖ döneminin kalıntılarını, tarzını, üslubunu ve usulünü sürdürüyor olmakla, çok kullanışlı bir hale gelebilir ve hiç ummadığımız bir anda FETÖ’nün yarım bıraktığı işleri yaparken bulabiliriz kendimizi