Sadece kitaplar değil, kitap fuarları da okunur.
Türkiye’nin ve hatta dünyanın muhtelif kitap fuarlarını okuyan yazılardan oluşan bir kitap sizce de ilginç olmaz mıydı? Hemen her yerde karşımıza çıkan bir Dan Brown ya da Coelho’nun ilginç olmadığı malum. Ama kitap kapaklarının sessizce tercümanlık ettikleri bir sosyoloji ve antropolojiyi derleyen usta işi bir gözlem, bize eşsiz bir entelektüel şölen sunabilirdi. Gözlemcimizden, bazı yazarların nasıl beklenmedik birer itiraz ya da isyan simgesine dönüştüklerini tespit etmesini de bekleyebilirdik. Bazı alanlardaki çalışmaların niçin arttıklarının sebepleri hakkında bazı kestirimlerde bulunmasını da.
Bundan sekiz-on sene önce Tahran’da katıldığım bir kitap fuarında, Ali Şeriati’nin yayıncılarının önünde bitmeyen kalabalıklar gördüğümü hatırlıyorum. Rejimden rahatsız olduklarını biraz dikkat sayesinde tahmin edebileceğiniz gençlerden oluşan bir kalabalıktı bu. Yine aynı fuarda, sadece fuara da özgü olmayan biçimde, Hafız’ın benzer bir gençlik kitlesi tarafından nasıl sahiplenildiğini de gözlemlemiştim. Bu aceleye gelmiş gözlemlerimin bana sordurduğu sorulardan biri, Hafız’ın İran’da bir muhalefet simgesine dönüşüp dönüşmediğiydi. Hafız’ın çağdaşı olan zahidlere ve mollalara yönelttiği rindane ama sert eleştiriler, muhalif gençler için, rejim güçleri önünde kendilerini zor durumda bırakmadan sahiplenebilecekleri güncel imaları olan eleştiriler gibiydi. Hafız’ın gördüğü güncel ilginin arkasında, kendisine biçilmiş böyle bir rolün katkısı var mıydı acaba?
Geçtiğimiz hafta Fas’ın Kazablanka şehrindeki kitap fuarında edindiğim izlenimler de bana bazı sorular sordurdu. Arap ülkeleri ağırlıkta olsa da, tek tük Batılı ülkelerin de temsil edildiği uluslar arası bir fuardan bahsediyoruz. Fas’ın özellikle tasavvuf ve düşünce tarihi kısmıyla ilgili biri olarak, bütün o hercümerç içinde bir yandan ilgi alanıma giren kitapları fark etmeye çalışırken, öte yandan da fuarın sosyolojisini kavramaya çalıştım.
Çok zorlanmadan fark ettiğim ilk husus, Suud kökenli yayıncıların sayıca orantısız biçimde fazla olduklarıydı. Bunun beni şaşırttığını söylemeliyim. Çünkü Fas devleti son yıllarda, özellikle el-Kaide’nin Mağrib yapılanmasının doğurduğu tehditleri de göz önünde bulundurarak, ülkedeki selefi eğilimlerin artmasından duyduğu endişeyi hissettiren bazı adımlar atmaktaydı. Faslıların mezhebi olan Malikiliğe verdikleri önemi gösteren ilmi toplantılar ve yayınlar bu adımlardan biriydi mesela. Ama görünen o ki -sokak da aslında fuardaki havayı destekler nitelikte sinyaller veriyor- Malikiliğiyle, Endülüs varisliği iddiasıyla, tasavvufi karakteriyle bilinegelen Fas giderek güçlenen selefi bir anlayışa meylediyor. Kabul, Suudi yayıncı demek, Suudi Arabistan devletinin resmi eğilimlerini ve politikasını benimsemiş yayıncı demek değildir elbette ama fuara katılanların hemen hepsi selefi ilgilere sahip yayıncılardı.
Başka bir husus, Fas Yahudileri hakkında son zamanlarda çok sayıda yayın yapıldığını müşahede ettim. Hemen hepsi de Faslı olan yayıncılar, Fas Yahudileri hakkında tarihi, antropolojik ya da teolojik yayınlar yapma yarışında gibiler. Bunun sebebi hakkında şimdilik söyleyebileceğim bir şey yok. Ama bizi Fas’a götüren uçakta yüz kadar İsrailli Yahudi’nin bulunduğunu da hatırımda tutarak, Yahudilerin Fas’a son yıllarda özel bir itina gösterdiklerine dikkat çekilebilir sanırım.
Kendi ilgi alanımla ilgili kitaplara kestirmeden ulaşmak üzere, sadece tasavvuf yayıncılığına odaklanmış yayınevleri bulunup bulunmadığını da merak ettim. Doğrusu böyle bir yayıncı bulamadım. Fuarda tanıştığımız, yine bu alana meraklı Faslılara danıştım, onlar da böyle ihtisas yayınevlerinin olmadığını söylediler. Bizde hemen bir çırpıda on kadar örneği bulunurken, tasavvufi hayatın halen canlı olduğu, onlarca tarikatın faaliyet gösterdiği bir ülke için bu durum bana ilginç geldi.
Fuarda merkezi yerlerde konumlanmış, büyüklükleri ile de dikkat çeken iki standdan biri Fransız Enstitüsü’ne, diğeri de Amerikalı bir kuruluşa aitti. Her iki stand da dikkat çekecek şekilde hareketliydi. Bunlar dışında dili Arapça olmayan tek stand sanırım, enstitü müdürü Ensar Fırat dostumuzun ve birbirinden kıymetli okutmanlarının çabaları sayesinde, Faslıların ilgi odağı haline gelmiş Yunus Emre Enstitüsü’nün standıydı. Ama tercüme kitaplar arasında Türkçe’den çevrilmiş olanlara yine neredeyse rastlamadığımız uluslar arası fuarlardan bir yenisi de bu fuardı. Türk dizilerini Arap dünyasına satmak, Türkçe’yi sokakta merak unsuru haline getiriyor olabilir. Ama ilim ve kültür ortamında bu merakı çağıracak hemen hiçbir adım atmıyoruz. Net.