Eminim ki hepiniz izlemişsinizdir o videoyu. Hani sol elinin işaret ve orta parmağını sol şakağına dayayarak konuşmaya başlayan ve anlattığı hikâyenin sonunda sigarasını yakarak o müthiş hikâyeyi nihayetlendiren o güzel insanın, Aydın Karakimseli’nin videosunu. İzlemeyen varsa eğer bu yazıyı okumadan evvel izlemenizi öneririm. İşte şurada; https://www.youtube.com/watch?v=NJ4_VVnKkso
Kayseri’de belediye otobüsüne bindiğinde çantasını kaybettiğini fark ediyor Aydın Bey. Çantanın içerisinde 1.100 dolar var, bir miktar Türk Lirası ve yaptığı işe ilişkin alınmış birkaç not… Çantanın peşine o gün için düşmeyen Aydın Bey’in aradan geçen 12 yılın sonunda telefonu çalıyor. Aydın Bey, kendisine konuyu açmaksızın evine davet eden adamın yanına gidiyor. İşte ne oluyorsa gariban mahallesindeki o evde oluyor ve bir büyük hikâye hepimizi içine alıveriyor.
Kumarbaz, sarhoş ve ennihayetinde adam bıçaklamaktan içeriye düşmüş hayırsız kocasından gün yüzü görmemiş, üstelik kendisi yardıma muhtaç, daha sonraları “şeyhim” diye tanımlayacağı bir kadının kendi çantasını tam 12 yıl evvel bulduğundan haberdar oluyor. Kadın, çantayı bulur bulmaz, Aydın Bey’in peşine düşüyor ama nafile, hayırsız koca içinde ne var ne yok alıp harcıyor. Bunun üzerine tam 12 yıl boyunca çantanın içinde kocası tarafından gasp edilmiş parayı biriktirmeye başlıyor kadın. Her şey tastamam olduğunda da Aydın Bey’e ulaşıyorlar çantayı teslim etmek için. 12 yılda biriktirilmiş 1.100 dolar var o çantada. Temizliğe giderek, akrabalarının yardımıyla filan güç bela geçimini temin eden kadın (senede 100 dolar bile değil) biriktire biriktire toplamış 1.100 doları.
Aydın Bey’in hayatında dönüm noktası olarak tanımladığı bir hadise bu. Kendi cümleleri ile “O günden sonra hayatım başka bir istikamet kazandı. Hani diyoruz ya, Allah her an fırsat verir, görüp değerlendirene her an imkân sunar, kendisine çekmek için cilve yapar. Benim için de öyle bir gündü o; benim hayatımın yönünü, istikametini…, o burnumu kırdı yani. Hani çok bilen adamım ya, Kayseri’de de öyle itibar görüyorum hani, çok okuyan, bilen adamım, perişan etti beni, mahvetti beni, sen kimsin lan dedi, sen kimsin, o kadına bak, ona bak, o benim yanımda cennetlik sen kimsin lan dedi, anlatabiliyor muyum?” diyor Aydın Bey. Ve sonra şu çarpıcı cümleleri ekliyor “Ya böyle insanlar var, bunlar da Müslüman, kadın yani, ben de Müslümanım, o zaman da Müslümandım, ama büyük davaların adamıydım, büyük dava müyük dava yok, büyük dava o kadının davası, onun büyüklüğünü anladın mı, büyüklük o, devlet kursan ne olacak kurmasan ne olacak, vardığında o kadının yanına yaklaşabilir misin, cennette onun yanına yaklaşabilir misin?”
Aydın Bey’in anlattığı hikâyenin bizatihi kendisi önemli elbette ama Aydın Bey’in olayı yorumlama biçimi de bana hayli etkileyici geldi doğrusu. O vurucu son cümlelerini de buraya alıntılamak isterim; “Varken herkes verir, yokluktan verdiğini düşün, haramdan herkes kaçar, helalden ne kadar fedakârlık yaptığına bak, tamam Müslümanlar haramdan kaçınmalıdır amenna, ama helalden ne kadar vazgeçiyorsun, Allah için ne kadar vazgeçebiliyorsun, göstergedir bunlar, öyküdür bunlar, bu hikâye başka bir hikâyedir yani.”
Hayli etkileyici tabi. Geçtiğimiz hafta boyunca sosyal medya hesaplarında, watsapp gruplarında döndü durdu bu video.
Mustafa Emin Büyükcoşkun’un bir belgesel projesinin bir parçası olarak önümüze düşen bu videodaki yaşanmışlık üzerine konuşulanlar dönüp duruyor sürekli zihnimde. Neden şaşırdık biz, neden bu kadar etkilendik, neydi yakalandığımız şey?
Olan bitene bakacak olursak, kaybedilmiş bir çanta, çantayı bulan bir kadın, çantayı tam teslim etmek üzereyken içinde ne var ne yoksa hayırsız kocasına kaptırması, kendisinin bir şekilde dahil olduğu bu süreçten kendisini sorumlu hissetmesi ve tam 12 yılın üzerine çantanın sahibine çantayı içindekilerle beraber teslim edişi. Kadın bu süreçteki birçok noktadan geri dönebilirdi; çantayı bulduğunda ‘banane’ diyebilir, sırtını dönüp yoluna devam edebilirdi, yapmamış. Çantayı alıp sahibine teslim etmeye niyetliyken çantanın gasp edilmesi üzerine sorumluluğu kolaylıkla üzerinden atabilirdi, yapmamış. 12 yıl boyunca herhangi bir zaman diliminde “benim derdim bana yeter” diyerek parayı sahibine teslim etmek üzere biriktirmekten vazgeçip o güne dek biriken parayı kendi ihtiyaçları için kullanabilirdi, yapmamış. Her şeyi tamamladığında, çantanın sahibine ulaşmak yerine bambaşka bir şey yapabilirdi, yapmamış. Emanet bildiğine hıyanet etmemiş yani.
Gelinen noktada, bu davranışın zaten olması gereken bir davranış olduğunu nedense düşünmedik çoğumuz. İşte işin burasında bir tuhaflık var bana göre. Şaşırdık hepimiz, afalladık, duygulandık, derin düşüncelere daldık, kısa da olsa sorgulamalara tabi tuttuk kendimizi. Ama hiçbirimiz o kadının davranışının aslında “olması gereken” olduğunu nedense hiç düşünmedik. Hikâyeyi bu yönüyle normalleştiremedik zihnimizde ve bu yüzden anormal kalıplar içerisinden izledik durduk hadiseyi. Ve işte o ulaşılamaz sandığımız, git gide uzaklaştığımız o “anormalliğe” öykündük durduk.
İşte ben bu şaşkınlık halimizin üzerinde durmamız gerektiği kanaatindeyim. Sahi, neden şaşırıyoruz ki biz?
Dipnot: Bizlere bu hikâyeyi anlatan Aydın Karakimseli geçtiğimiz hafta vefat etti. En azından bu hikâyeyi, kendi payına düşeni de işin içine katarak bize anlatmış olması dolayısıyla üzerimizde emeği var. Canı rahmet istedi derler bizim oralarda, Allah gani rahmet etsin Aydın Abimize, mekânı cennet olsun.