Ekonomik gelişmelere dair

Son günlerin ana gündem konularından biri olan ekonomik gelişmelere ilişkin kısa kısa birkaç notu kayda almış olayım buraya. Belki ilerleyen zamanlarda her biri üzerine ayrı ayrı yazmak nasip olur.

Şöyle;

1- Altını olan kuralı koyar. Netice itibarı ile kaynağını sorgulayamadığınız bir para biriminin dolaşımının bir neticesi olarak ortaya çıkan arızalarla baş etmek bir hayli zor oluyor. “Kiralık para” ile nereye kadar gidilebilir bu daima bir soru işaretidir. İşte bu yüzden olsa gerek ödeme aracı olarak uluslararası ticari işlemlerde taraf ülkelerin para birimlerinin kullanılması çokça konuşulur hale geldi.

2- Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun ekonomi yönetimlerinin birinci vazifesi her şeyden evvel ‘güven’ vermesidir. Güven verme dediğimiz şey de ‘güvenilir’ olma ile doğrudan ilgilidir. Güvenilir iseniz güven verebilirsiniz. Güvenilir değilseniz ağzınızla kuş bile tutsanız diyeceğim ama onu bile tutamazsınız.

3- İnşaata dayalı büyüme lafı almış başını gidiyor. Benim mevzuya bakışım şöyledir; inşaat özel sektörün bir tercihidir bu neticede. Yani hem inşaatçılık yapıp hem şikayet etmek de bir tuhaf kaçıyor doğrusu. Bu biraz mimarlar odalarının mimari projelerden yakınmasına benziyor; yakındıkları projeleri çizenler kendi mensupları oysa ama gel gör ki onlara hiçbir şey olmuyor günün sonunda.

4- Seçim meydanlarına bakıyorum da ağzı olan konuşuyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin uzunca bir zamandır belirlediği anlayışta, devlet fonksiyonu gereği doğrudan ‘fabrika’ kurmaz. Fabrika kurulmasını teşvik eder, yol gösterir, destek olur filan. Mevcut Hükümet bunları yapmadı diyebilir miyiz? Bilakis, bu konularda çokça konuşulan adımlar attı.

5- Ekonomik sorunu doğrudan doğruya hükümet ile irtibatlandırmak haksızlık olur. Bana kalırsa hükümetten ziyade toplumsal davranış biçimlerindeki sorunlar ekonomik sorunları da beraberinde getiriyor. Herkes dükkan işleyiş biçimine, bütçe yapış şekline, bütçeyi kullanımına, ekonomik faaliyet içerisindeyken yapıp ettiklerine, ekonomik faaliyet içerisindeki aktörlerle kurduğu ilişkiye, borçlanma iştahının düzeyine, ayağına ve yorganına bir baksın önce. Baksın da arızanın asıl kaynağını bir görsün evvela.

6- Dış ticaret açığına sebep teşkil eden kalemler belli. Bu konuda da atılmış bir takım adımlar var. Cari açığın önüne geçmek için az şey yapılmadı bu memlekette. Mesela, güneş enerjisi santral işinde devlet 10 yıl alım garantisi veriyor. Ve yatırımın 4-5 yılda geri döndüğü bir sektör bu sektör. Ama gel gör ki, cebimdeki parayla demiri bağlarım, arsayı alır ya da kat karşılığı sözleşmeyi yaparım, bir iki barter anlaşması da yaptım mı bir seneye daireleri satar sonra keyfime bakarım, e peki öyleyse buyurun sizi öne alalım. Özel sektörün yeni bakış açıları kazanmaya yönelik çabasını görmenin vakti geldi de geçiyor artık.

7- Dış ticaret açığımızın sebeplerinden biri de ithal ettiğimiz yüksek teknolojik ürünler. Herkes kullandığı cep telefonunun, kullandığı aracın kendi uhdesindeki kullanım ömrünü iki kat artırsa bir sorunun çözümünde ciddi mesafe alınabilir diye düşünüyorum. “Yerli malı yurdun malı” ucuzluğuna gidip portakal elma fındık fıstık yiyelim demeyeceğim elbette ama ciddi bir mental değişiklik gerekiyor.

 

8- Krizlerden, ekonomik gidişattaki olumsuzluklardan etkilenmemek için ne yapmamız gerekiyor sorusunu ciddi ciddi sorup ortaya çıkan cevaplar acı da olsa, bizim durmamızı, küçülmemizi gerektirse de uygulama konusunda cesaretli olmayı denememiz gerekiyor artık. Ticaret cesarettir bunu en iyi ticaret erbabı biliyor zaten. Bazen küçülmek de bir hedef olabilmelidir.

9- Basit önlemler hayat kurtarabilir. Hane halkı açısından bakalım mesela. Bugün kredi kartı ile harcadığını bir ay sonra bankaya ödüyor hane halkı. Yani herkes borçlu. Toplamda bir ay, bir hesap kesim dönemi sabrederek, belki bunu zamana yayarak ama ennihayetinde bir ay üreterek nakit kullanımına geçmek, olan kadarıyla yaşamayı göze almak bile başlı başına bir meydan okuma olarak düşünülmelidir. Bu yüzden borçlanma iştahını düşürme mecburiyetindeyiz. Artan faiz oranları dövizi gerileterek/yerinde tutarak mevcut yabancı para cinsindeki özel sektör borcuna bir toplam fayda üretti ama yeni bir borçlanma durumunda ciddi maliyet getireceği muhakkak. Bu hesap iyi yapılmalıdır.

10- Mevcut ekonomik faaliyetlerin bir başka zihin tarafından tanımlandığı bir dünyada yaşıyoruz. İnsan tanımından tutun, dünyayı, eşyayı, toprağı, parayı, malı, mülkü, serveti tanımlamaya kadar, kaynak, ihtiyaç, üretim, tüketim, tüketici gibi en temel kavramlarda bile uzlaşmamız mümkün olmayan bir zihni fiilen evetleyerek varacağımız yer neresidir? Bize başka bir düşünüş biçimi lazım. Mesela bereket nedir ve mesela hangi muhasebe skontunda izlenir?

11- Geçtiğimiz aylarda Bursa’da Türkiye’nin önde gelen Müslüman iktisatçıları ve ilahiyatçılarının katıldığı bir ‘faiz çalıştayı’ vardı, ben de katıldım. Düzenleyenlerden, emeği geçenlerden, katılıp fikirlerini sunanlardan Allah razı olsun. Bu bir arayıştır neticede, lakin gördüğüm manzaraya üzüldüm doğrusu. Çünkü ilahiyatçılarımız kendi aralarında ve iktisatçılarımızla faizin tanımı konusunda bile uzlaşı içinde değillerdi. İktisatçılarımız da finansal dünyanın mevcut işleyişini değiştirilemez bir veri olarak kabul etmişlerdi ve bu durum temelde başka bir soruna götürüyordu topluluğu. İktisatçılar başka telden ilahiyatçılar başka telden çalıp durdular. Sonuç? Şimdilik yok. İnşaallah bir gün olur. Bakın dikkatinizi çekiyorum, faizden bahsediyorum.

12- Hz Peygamber “Nehrin kenarında abdest alırken bile suyu israf etmeyiniz” derken ne demek istiyordu acaba? Su mu eksilecekti de bunu bize söyleme ihtiyacı hissetti? Yoksa bir zihin inşasını mı amaçlamıştı?

Unutmayalım; Durduğumuz yer gördüğümüz şeyi belirler.

Öyleyse soru şu; Hangi zemindeyiz?